30 Eylül 2008 Salı

Junichi - Claudio




Biri Şili Milli Takım Kaptanı çakma Banderas, öteki Japonya'dan Londra'ya geldiğinde ortalığı yıkan, Youtube'da Ronaldinho ile kapışan çakma Jet Li.
Buradan bakınca çok alakasız görünüyorlar ama ben sahada hep aynı adamı görüyorum.


İmamotu

Tottenham'ın nesi var?


Zola'yla başladık Batı Londra'nın bir başka efsanesi olmasına rağmen Kuzey Londra'lı Tottenham'da çalışan Gus Poyet'le devam edelim. Bu sezon demir attığı yer itibariyle herkesi hayal kırıklığına uğratan Tottenham'da sorun, Ramos'un yardımcısı Poyet'e göre, bu sene ve geçen senenin iki flaş transferi Bent ve Pavlyuchenko'nun aynı tarz oyuncular olması ve birlikte oynayamamaları. Bu Gordon'u alıp sonra şikayet eden gergin Sinan'ı hatırlattı biraz.
hrtgehh

Zola ve Tristan


8-3 'lük Monaco - Deportivo Şampiyonlar Ligi maçının en güzel golünü atan adamdı Diego Tristan. Yaşı hala 32 iken ve bundan 3 sene öncesine kadar Avrupa'da en beğendiğim forvetlerden biri olmasına rağmen, Livorno tarafından yol gösterilince bu sezon takımsız kalmıştı. Görünen o ki Premier Lig'in eski yıldızı yeni teknik direktörü Zola sahip çıkmış, West Ham'a denemeye çağırmış. Kendini gösterebilirse dönüşü Premier Lig'e olur ve Avrupa'nın 3 büyük liginde forma giymiş olur. West Ham da forvetine, her defansın tedirgin olacağı kariyerde ve yetenekte bir oyuncu katmış olur.



28 Eylül 2008 Pazar

taraftarcılık - ülkücülük vs..




normalde aynı konuyla ilgili birden fazla post açmak çok adetimiz değildir ama resimleri paylaşmak istedim. başlık da daha önceki yazılara yazılan yorumlara ithaf edilsin..
yıllar yılı hiç bıkmadın, büyük bir aşkla bağlandın, yeri geldi sabahladın, bütün ömrünü harcadın, şimdi söyle nerdesin sen, oldumu bırakıp gitmen, keşke çıkıp şaka desen, ne olur Alpaslan Dikmen

27 Eylül 2008 Cumartesi

Singapur Drift


Singapur gecelerinde F1 heyecanı. Şehir enfes, ışıklandırmalar kusursuz. Tarihin ilk gece F1 yarışı denemesi. Şu ana kadar harika gidiyor.

Amaç, Avrupa seyircisine kıyak herhalde, sabah 5te kalkmayı kim ister ki? Pilotlar bile biyolojik saatlerini bozmamak için avrupa saatlerine göre yemek yiyip yatıp kalkıyorlar. Bu açıdan bakınca pek çok mantıklı açıklamasaı oluyor.

O zaman neden futbol için de aynı şekilde bir uygulamaya gidilmesin. Süper olmaz mı. Turnuva hangi kıtada olursa olsun, maçlar Türkiye saatiyle 21:00 de oynansa mesela.


wjh

alpaslan abi!

ceza yayı'nın adını koyup yazmaya başlayalı 6 ay oldu, ölümle ilgili 3.postu giriyoruz..hayat kapısı bugün malesef değerli bi insanın daha yüzüne kapandı..daha 3 hafta önce bahçeşehir üniversitesinin bahçesinde baros transferini, spor yöneticiliğini, fair play'ı konuştuğumuz ali sami yen kapalısının alpaslan abisini, trübün kültürünün kitabını yazmış değerli bir futbol sevdalısını kaybettik..çarşı grubundan optik başkan'ın ölümünden sonra bir yıl içinde istanbul trübünlerinden kayan ikinci yıldız oldu alpaslan abi..tıpkı sevgisini kalbine nakış nakış işlediği metin oktay gibi acımasız bir trafik kazasında..

rahat uyu alpaslan abi..

gulen yüzün, umutların, sarı-kırmızı deyince heyecandan titreyen kalbim asla yok olmak icin var olmadılar..sen "sarı" diye bağırmaya devam et, kapalı hep "kırmızı" diyecektir..
kral nerdesin, başkan gitti..

çimleri gözyaşlarıyla sulayanlar


Euro 2008 şampiyonu İspanya Milli Takım kadrosu açıklandığında çok insan Santiago "Santi" Cazorla yerine Albert Riera'yı bekliyordu kadroda. Her ne kadar Villarealle özdeşleşmiş olsa hatta ilk resmi maçını Villareal forması altında yapmış olsa da futbolla tanışması Real Oviedo altyapısında olmuştu. Şimdi hayatında en unutamadığı futbol anısının Real Oviedo forması altyapısında oynarken, Atletico Madrid'in küme düştüğü gün yaşadığını söylüyor Cazorla. Atletico'yu ya da La Liga'yı 2000'li yılların öncesinden takip edenler, tarihinin en pahalı kadrolarından biriyle küme düştüğü 2000 senesini de iyi hatırlayacaktır. Sezonun son maçında Oviedo deplasmanında durum 2-2 iken penaltıyı kaçırıp takımının küme düşmesine yol açan Jimmy Floyd Hasselbaink maç bitiminde sahanın ortasında hüngür hüngür ağlamıştı. Cazorla da sevinen arkadaşlarından çok, ağlayan Hasselbaink'in gözünün önünden gitmediğini ve onu çok etkilediğini söylüyor. Gerçi bizde buna benzer bir centilmen cümle kuran Aykut'un başına gelenler düşünülünce, tehlikeli konuştuğunu söyleyebiliriz.

Ben severim ağlayan futbolcuyu. Küçük yaşta halı sahada bile kaybetse ağlayan çocuktum, sonradan köreldim.

JFH'nin ağladığı sahneyi net olarak hatırlamıyorum ama beni en çok etkileyen ağlama sahnelerinden birkaçını sıralarsam,

- 36 yaşında Fenerbahçe'den kovulup Feyenoord'a geçen Van Hooijdonk'un, Afonso Alves henüz frikik kullanmaya başlarken akan gözyaşları, topun ağları buluşmasıyla hıçkırıklara bırakmıştı yerini.

-16 dakikalık uzatmalı Fenerbahçe-Denizlispor maçı sırasında Ali Sami Yen'de Tomas'ından Hakan Şükür'üne, sosyete numaralısından üniversiteli eski açığına herkes ağlarken, skorborda yansıyan Tuncay'ın gözyaşları hala gözümün önündedir.

-Herkesin gazoz kupası diye küçümsediği Süper Kupa finalinde, Galatasaray'a kaybeden Real Madridli futbolcuların gazozu ne kadar sevdiğini anlatan gözyaşları heralde çok insana bu başarının önemini birkez daha anlatmıştır.

-Premier Lig ve Avrupa futbolunun en karizmatik oyuncularından John Terry, Şampiyonlar Ligi finalinde kaçırdığı penaltıyla birlikte hüngür hüngür ağlarken, son penaltıyı kaçıran Anelka'nın umarsız tavrı da en az bu güzel insanların gözyaşları kadar önemliydi bence.
miras değil alın terry

UEFA'dan inciler


UEFA bugün hem UEFA kupası hem de Şampiyonlar Ligi'yle ilgili kararlar aldı.

Öncelikle artık UEFA kupası yok, UEFA Europa League (Avrupa Ligi) var. 48 takım 4'erliden 12 gruba ayrılacak. Gruplardan çıkanlar ŞL'den gelenler birleşip eleme usulüne devam edecek. Başka bir güzel karara göre ise 2010 Şampiyonlar Ligi finalinin de cumartesi oynanmasına karar verildi. Bu sayede geçen sene olduğu gibi müdürden izin istemek hatta şakayla karışık küfür yemek durumunda kalmayacağım!

Bu kararların yanına Türk takımlarını sevindirecek 2 haber ekleyebiliriz. Öncelikle Türk Futbolu, bir ayıptan kurtuldu. 2008-2009 yılında TFL'yi şampiyon olarak bitiren takım, 2009-2010 yılındaki Şampiyonlar Ligi'ne ön eleme oynamadan katılabilecek. Bu sayede, bu sene olduğu gibi şampiyon olan takımımız ŞL'de yok iken, TFL 5.siyle eşdeğerde olan BATE gibi takımları hasetle izlemek durumunda kalmayacağız. Diğer güzel habere göre ise aynı yıl UEFA Avrupa Ligi'ne 3 takımla katılabileceğiz.

Şimdi bu haberlere sevinenlerin bir kısmı, büyük ihtimalle Avrupa Kupası maçlarında rakipleri yenilsin diye dua edenlerle aynı kişilerdir. Ama açıkça görüyoruz ki bu basit bir taraftarcılık oyununun getirisinden öte, Türk futboluna gerçek anlamda katkı sağlayan, ligimizin kalitesinin yükselmesine ve hepimizin bu oyundan zevk almasına yardımcı olacak önemli bir gelişmedir. Sahip çıkalım, destek olalım, daim kılalım.


süleyman hep başbakan

26 Eylül 2008 Cuma

Nereye Roni? Daha oynayacaktık..


Milan ilk 2 maçını kazanamayınca faturanın bir kısmı Ronaldinho'ya çıkmış, Lazio maçını yedek kulübesinden izlemeye başlamıştı. Hatta Türkiye'de pek sevdiğimiz Roni Paşa-Kaka beraber oynar oynamazlara kadar uzamıştı tartışma.
2 sene içerisinde dünyanın tartışmasız en iyi oyuncusuyken, önce takımından zorla gönderilen, ardından yeni takımında yedek kalan ve nihayetinde Brezilya Milli Takımı'na çağrılmayan Roni, bir geri dönüş efsanesine yol açacak da, Nikey Roni, Adidas'ın "Impossible is nothing" reklamlarında Beckham gibi ağlak resimler çizecek mi yoksa hızlı düşüş listesinde ismini Ronaldo'nun altına Adriano'nun üstüne mi yazacağız göreceğiz.
Bu arada geçen seneki performansıyla Manchester City taraftarlarını keyfe boğan, Eriksson'un dünyanın en iyi oyuncuları arasında gösterdiği Elano'ya diyecek birşey yok ama müzmin yedek Anderson ve mağlup Romalı Baptista'nın girdiği kadroya Ronaldinho giremez miydi, işte o noktada hemfikir değilim.

Meraklılarına Brezilya'nın kadrosu:

Kaleci: Julio Cesar (Inter Milan), Doni (AS Roma).

Defans: Maicon (Inter Milan), Daniel Alves (FC Barcelona), Kleber (Santos), Lucio (Bayern Munich), Alex (Chelsea), Juan (AS Roma), Thiago Silva (Fluminense), Juan Maldonado (Flamengo).

Orta saha: Elano (Manchester City), Gilberto Silva (Panathinaikos), Josue (Wolfsburg), Anderson (Manchester United), Lucas (Liverpool), Julio Baptista (AS Roma), Mancini (Inter Milan), Kaka (AC Milan).

Forvet: Luis Fabiano (Sevilla), Alexandre Pato (AC Milan), Robinho (Manchester City), Jo (Manchester City).


Ronaldito

Vefa önemlidir


Nur içinde yat.

Kafası karışık Abbiati


Bir kaç web sitesinde gördüm, yüzde yüz gerçek midir bilmiyorum, ama doğruysa Abbiati'nin epey kafası karışık demektir.
"Faşistim. Faşistlerin, ülkenin güçlü olması ve Katolik inancına sahip olması gerektiği yönündeki fikirlerini paylaşıyorum. Ancak Yahudi düşmanlığı, Hitlerle hem fikir olma ve savaşa girme konularında ise aynı görüşte değilim"??
Paolo di Canio'nun faşistliği görece daha karakterlidir. Adamın görüşleri vardır, onları savunur. Bu herif necidir allah aşkına? Milan taraftarının halen belli bölümü faşist gruplardır. Muhtemelen tribünlere oynama hamlesi oluyor bu politik skalada yerini şaşırmış açıklama. Ya da Zlatan korkusu delirtti adamı.

Böyle giderse bunlar İnter'i tutucam arkadaş..

Abbiati akıllı ol!

Ayıp


Hırvatistan, Heskey'e yapılan ırkçı hareketlerden dolayı 30,000 isviçre frangı (yaklaşık 35 milyar) para cezasına çarptırıldı. Euro 2008'de de taraftarların Türkiye maçındaki hareketlerinden dolayı 12bin Euro para cezasına çarptırılmışlardı. Tekrarlar devam ederse cezalar men edilmeye kadar gidecek.

İç savaştan çıkmış senin ülken, Avrupanın en güzel kıyıları sende, kızların güzel.. Aptal mısın nesin arkadaşım, neyin ırkçısısın!!

Dub rov nik oley oley oley

25 Eylül 2008 Perşembe

La liga'da 4. maçlar


La ligada da 7 maç oynandı dün.

Barça halen leblebi gibi gol yese de yediğinden fazla atmaya başlayınca puanlar gelmeye de başladı. Villareal liderliği kaptı, Capdevila'nın "9 oynadığı" (FM tabiriyle) maçta, bu senenin şamar oğlanlarından Racing'i devirmek suretiyle. Atletico'da Sinama Pongolle bizi utandırmaya devam etti, 2 gol attı. Real, gol yağmurunu sürdürdü, Gijon da gol yağmurlarının altında şemsiyesiz kalmayı..

Barcelona 3-2 Betis
Villarreal 2-0 Racing Santander
Osasuna 0-0 Deportivo
Getafe 1-2 Atlético
Sevilla 2-0 Espanyol
Real Madrid 7-1 Gijón
Sinama paradiso

Serie A'da 4. maçlar


Serie A Avrupa kupalarından ve milli maçlardan fırat buldu, bu çarşamba maçlar yapıldı, birçok ülkedeki gibi. Roma düşüşünü sürdürdü, "Genoa Cricket and Football Club"dan 3 yediler! Juve de puan kaybedince meydan yine bizim Jose'ye kaldı. Neyse en azından hak ediyor da konuşuyor adam, Malta'yı 1-0 yenip "ben ders almam, veririm" gibisinden "gayrimakul" açıklamalarda bulunmuyor. Milan ilk 2 hafta şoklarından sonra bakalım istikrarlı galibiyet serisini ne kadar sürdürebilecek.

Atalanta 1-0 Cagliari
Bologna 0-3 Udinese
Chievo 1-1 Torino
Genoa 3-1 Roma
Internazionale 1-0 Lecce
Juventus 1-1 Catania
Lazio 3-0 Fiorentina
SSC Napoli 2-1 Palermo
Reggina 1-2 Milan
Siena 0-0 UC Sampdoria


Gayrimenkul

24 Eylül 2008 Çarşamba

krema çöpe mi?

fenerbahçeli için alex, galatasaraylı için arda neyse trabzonlu için yattara odur..takımdan giderse taraftarın uğruna galeyana geleceği, isyan edip kombine kıracağı ilk adamdır.. bi yerde ersun yanal'ın binbir titizlikle hazırlamaya çalıştığı pastanın kremasıdır..arap şeyhleri ve paris saint germain yöneticileri şu anda sıkı pazarlıktalar trabzonda..fransızların araplar kadar parası yok..trabzonspor yöneticileri de, "gitmişken kasayı doldursun öyle gitsin" diyeceği için tek alternatif katar kalıyor..o zaman da soru sayısı artıyor; yattara "ekmek parası" derdine düşüp katar'a gitmek için diretir mi? ersun yanal tam pastayı fırına vermişken kremayı çöpe dökmeyi göze alır mı?

yattarak

zaman..

"raşit hoca ile 9 yıl çalışacağız"..konya başkanının raşit çetiner'i kovmadan 2 gün önce basına verdiği demeçtir bu..

dokuz yıl iki günde geçti..kazım kanat da gitti..yıllar, günler çabuk geçiyor..zamana karşı çare yok..atilla ilhan'ın dediği gibi; "zaman, görünmez bir mezarlık"..
**
bu arada ben bu sonbahar'ı ya çok seviyorum ya da hiç sevmiyorum...

Baş sağlığı


Yazılarını hiç beğenmedim, ama hep okudum, sempatik bir yanı vardı benim için.. Lakapları vardı, bir de sivri dili. Sıkı beşiktaşlıydı..

Genel olarak da çok öyle sevilen bir adam değildi. Ama türk spor basınının en tanınmış isimlerinden biriydi.
Son bir kaç senesini teknesinde kanserle mücadele ederek, ama inadına hayallerindeki gibi yaşayarak geçirmişti.

Hasılı kaybettik. Allah rahmet etsin. Sevenlerinin ve türk spor basınının başı sağolsun.


Amin.

23 Eylül 2008 Salı

Aumann-Kahn-Rensing


Bundesliga'yı takip edenler hatırlar, Arminia Bielfeld maçından önce ısınırken topu yanlışlıkla Kahn'ın yüzüne atıp sakatlayan Michael Rensing, o maçta Kahn'ın yerine kaleye geçmişti.
Rensing, Werder Bremen'den 5 yiyip eleştiri oklarına tutulunca, eski takım arkadaşı Kahn yüzünün acısını unutup destek çıkmış halefine. "Ben geldiğimde insanlar hala Aumann'dan bahsediyordu" diyor Kahn, Rensing'e moralini bozmamasını öğütlerken. Farkında olmadığı ise Türkiye'de hala Aumann'dan bahsedildiği, hem TFL'deki son şapkalı olmasından hem de Rosenborg'dan yediği 3 rezil golden.
Simovinç

Zico Özbekistan'da

Aşağıdaki yazı al lee tarafından kaleme alınmıştır..

Asya Sampiyonlar Ligi'nin hiçbir maçini izlemedim. Bildigim yegane Asya takimlari Al-Ittihad (Suudi Arabistan), Al-Ahli (Arabistan), Urawa Red Diamonds(Japonya) bi de PAS(Iran) 'dir. Simdi bu takimlarin yanina Özbek Bunyodkor da eklendi. Eto'o ya sehri gezdirdiler, Rivaldo'yu aldilar derken simdi de teknik direktörlüğe Zico'yu getirdiler. Böylece Zico, Sampiyonlar Ligi serüvenine ayni basamak -çeyrek final- ama farkli kitada devam edecek. Rakip Chelsea degil Iranli Saipa. Ilk maç Iran'da 2-2 berabere bitmisti, bakalim yarinki 2. maça Zico'nun sihirli elleri değebilecek mi?

aman diyim agalar

22 Eylül 2008 Pazartesi

Bir haftasonu daha..


Tek tek kurban veriyoruz, harap ediyoruz haftasonlarını.. Ne sosyal hayat kalıyor adamda, ne akademik başarı, ne de spor yapacak zaman! Sadece oturup futbol seyrederek geçti haftasonu.

Artık haftaya yayılmasını falan talep etmek zorunda kalacağız maçların. Yine Pazar gününe nefes alınacak zaman kalmamıştı..

Bayern, Bremen'den 5 yedi evinde. Milan Lazio'ya dur dedi, Juve çıkışını Cagliari galibiyetiyle sürdürdü, Inter iyi gidişatı Torino'yu yenerek sürdürdü ve Roma Regina'yı 3-0 yenerek haftayı kayıpsız atlatanlar arasında yer aldı.

İngiltere'de ise, Tottenham, kötü gidişi golsüz Wigan beraberliğiyle sürdürdü, Man. City haftaların acısını Portsmouth'a 6 atarak çıkardı, yeni transferler Jo ve Robinho da katkıda bulundular galibiyete birer golle. United ile Chelsea kıran kırana bir maç sonucu 1-1 berabere kaldı, United tam 7 sarı kart gördü bu maçta. Arsenal, fırtına gibi gidişini Bolton'a da 3 gol atarak sürdürdü, Liverpool ise, Stoke City ile golsüz berabere kalarak frene bastı, şaşkınlık yarattı bende.

Barcelona Gijon'u 6-1 yendi, ilk galibiyetini aldı, Real, Racing deplasmanında zorlanmadan 2-0 kazandı. Valencia Osasuna'yı devirip liderliğe yükselirken, Atletico, bir kez daha hücum şov yapıp, Recreativo'yu 4-0 yendi.

Fransa'da Lyon yine kılını kıpırdatmadan aldı galibiyetini, Marsilya, Monaco ile berabere kalarak zirveden (tabii ki Lyon'dan) uzaklaştı. St. Etienne , PSG'nin başarılı gidişatını durdurdu, 1-0 galip geldiler.

İşte size haftasonu nasıl geçti özeti, herkese iyi haftalar!
Acaba Rio resimde Pazartesi'nin geldiğine mi üzülüyor?

Mevlana Celaleddini Rooney+bence iğrenççççç :)

Beşiktaş:3 Gaziantepspor:0


Bu hafta, çok uzun zamandır benim rastlamadığım, ya da hatırlamadığım bir şey oldu: üç büyüklerin hepsi 3'er farkla kazandı. 3'ü de rakiplerinin ikinci yarıda direnç kaybına uğramasından faydalanıp vurdular darbeleri.

Konumuza gelelim. Beşiktaş dün bizi şaşırttı. Kadroda sürprizler boldu. 4-4-2 dizilişi, kaleci, bekler ve orta sahanın ortası hep sürprizdi bizim için. ilk 20 dakikada anladık Ertuğrul'un oyun planını. Hakan'ın 50 metrelik degajlarına derin koşular yapan Nobre ve Bobo etkili olacak, dönen toplarda da hep beraber kapanacaktı takım. Ben şahsen hiç hoşlanmadım bu taktikten. Ama beşiktaş'ın bu sene taktikten bağımsız olarak belli bir kalite ortalamasının üstünü tutturduğu da bir gerçek. Bu da senelerdir başaramadıkları bir şeydir, büyük takım olmanın ise zorunlu şartıdır.

İki İbo sahadaydı dün. Herhalde kavga etmesinler diye iki kanada koymuş Ertuğrul bunları. İkisi de işlerini yaptı, Üzülmez yine "deli"likler yaptı arada..

Beşiktaş'ın korner sayısı, özellikle ilk yarıdakiler dikkat çekiciydi. Tello'yu sırf bunun için bile olsa oynatmalı Beşiktaş. Ölü toplarda en büyük kozları. Oyun içinde ise çok kademe hatası yaparak battı benim gözüme bir kez daha.

Son sözümüz Antep için. Takım boş değil, çok sakat takım. Tabata dün topu her ayağına aldığında Beşiktaş'ın endişesi rahatlıkla gözlemlenebiliyordu. Ben bu sene güzel futbol oynadıklarını düşünüyorum.

Daha keyifli haftalara, nice güzel maçlara!..


gergin pancar

milan-4 lazio-1

catania maçının ikinci yarısını "ancelotti'nin yerine kim getirilebilir"i tartışarak izlemiştik..2 yenilgiden sonra 4.haftaki inter maçından önce bu akşamki lazio maçı ancelotti'nin "ölüm kalım" maçıydı..seedorf'un akıllara zarar eforu, kaka ve zambrotta'nın füzeleri ancelotti'nin koltuğunu şimdilik kurtardı..sıradaki soru şu: kaka-ronaldinho birlikte oynar mı?

wasted

21 Eylül 2008 Pazar

kocaelispor-1 galatasaray-4

hafta içinde söylemiştik, şimdi tekrarlıyoruz; galatasaray, lincoln'ün makinistliğinde kewell, aydın, arda gibi topa hükmeden bireysel yeteneği fazla oyuncularla oynadığı müddetçe kolay kolay hücum sıkıntısı yaşamaz..kayseri maçından sonra galatasaray'ın ligde ve uefa'da oynadığı 3 maçta girdiği net pozisyon sayısı 30'dan fazladır..geçen sene topu sürekli ileri tepen, rakip yarısahada kaos yaratıp sonuca giden takım, bu sene ayağa bol pasla daha şuurlu set hücumu tercih ediyor..eldeki oyuncular da bu futbola oldukça uygun olduğundan pozisyon zenginliği kaçınılmaz oluyor..kocaeli maçında da aynı filmi izledik..

ilginçtir, galatasarayda ilk yarıda volkan'ın önünde, sol içte kimse yoktu..kewell'ın ayhan'ın yanında oynaması galatasaray'ın sol kulvarını tamamen boşalttı ama kocaeli hücum yapmayı düşünmediği için bu koridor göze batmadı..sol kulvar demişken bi parantez açıp volkan'ın oyundan çıkana kadar oldukça iyi oynadığını da belirtmemiz gerekiyor..

ikinci yarı için söyleyecek çok fazla bi şey yok.."yağmurlu havada lincoln resitali" diyelim, geçelim..

skibbe savunma zaaflarına, hücumdayken kaptırılan toplarla yenen basit kontra gollere çare bulur mu bilinmez ama elinde bu skorer takım olduktan sonra kazanmaya devam edecektir..en azından mart ayına kadar...

bi de unutmadan, "top kewell'da, şimdi baros, araya giren semavi..."

bu arada barizzio, fotoğraf sakat mı?

ne nöbeti?

İlk ok


"Fenerbahçe zorlanmadan kazandı"

"Fenerbahçe Kadıköy'de çok farklı"

Asparagas! Hepsi, istisnasız...

Alex'in gerçekten çok klas bitirişiyle öne geçti Fenerbahçe. Maçın hakimi falan değillerdi. Güiza da çok çalıştı, zaten çok sevdiğim bir oyuncu, günden güne takdirimi daha fazla kazanıyor. (Maç ikinci yarıda koptuktan sonra da, artık kırması gereken şeytan bacağını kırdı, adına yakışır bir bitirişle cezalandırdı rakibin hatasını, ödüllendirdi Carlos'un asistini.)

İkinci yarıda maç dengeye geldi. Hatta gol atmaya gerçekten yeltenmeye başlamıştı gençler. Tam o sırada geldi hatalı kırmızı kart. Ortada sarı kartlık bir hareket vardı, ama hareketi yapan El Saka değildi. İkinci sarısı oldu. Neyse, o değil konu.

Fenerbahçeli bir arkadaşımın süper gözlemi: Fener bu sene ligde 4 maç yaptı, 2sini kaybetti, 2sini kazandı. Kazandığı iki maçı rakip eksik kapattı.

Bu bir "kutsal ittifak" paranoyası değildir. Bu, bu sezonki Fenerbahçe'nin, maçları geçen sezonlardaki gibi, bir şekilde koparan bir takım değil, belli değişkenler iyiye gittiğinde, rakibin hataları müsade ettiğince maç kazanabilen bir takım haline geldiğine dair bir gözlemdir. Bugünkü 3-0 da, maçın çok kritik dönüm noktalarındaki şansların yansımasıdır.

Kolay olmayacak Fener'in işi bu sene..


asdf

20 Eylül 2008 Cumartesi

Parola 6'da 6!


12 dev adam 5'te 5 yaptı grupta. Bugün Fransa'yla prestij mücadelesi verecekler.

İşleri çok zor olmadı, tek güzel sürpriz Fransa'yı 60'larda tutmak oldu (Parker'ın sayı ortalaması, bizim en skorerimiz Ersan'ın 2 katı.). Ama Ersan-Hido-Gönlüm ve Ender şu anda öyle bir 4lü oldular ki, Euroleague'de böyle bir kadro Final Four'a otomatik abone olur. Geri kalan 8 oyuncumuz da bir çok takıma parmak ısırtacak kalitede. Tabii bugün Hidosuz oynayacağımız gerçeği önemli, bir de deplasman işin içine girince işimiz kolay görünmüyor.

Haydi bakalım, çok güzel bir maç bekliyorum..

Uh ah dev adam

Zarate Kid


Bu ismi ben bulmadım, Lazio taraftarları buldu. Tam adı Mauro Matias Zarate.

Biz, 26 yaşındaki Semih'e hala genç yetenek diye duralım, Cafercan-Özgürcan'dan patlama bekleyelim. Çizme'de birileri genç yetenek neye denir tanımlıyor.
Velez Sarsfield'dayken henüz 19 yaşında Apertura gol krallığını Boca'lı Palacio ile paylaşmıştı.
Lazio'da yakın tarihte ilk maçında 2 gol atan 2. oyuncu. Diğeri bayrak adam Giuseppe Signori'ydi.
Serie A'nın en iyi başlangıç yapan ve kendinden en çok bahsettiren transferi bu hafta Kaka-Roni-Sheva'ya karşı.

Meraklılarına, bonservisi Katar takımı Al-Saad'da.
20M $'a almışlardı. Üzerine 10 daha ekler satarlar seneye.




19 Eylül 2008 Cuma

Ramazan rehaveti


Beşiktaş dün gece rakibin bile beklemediği kadar zorlandı.

Dün Ertuğrul, klasik 4-2-3-1 sistemini sanki bozmuştu: İnceman hafif sağ kanada çekti (etkisizdi), Holosko forvete yaklaştı (istekliydi). Yamuk bir 4-4-2 gibiydi.

Karşısında, top Beşiktaş'ta olduğu anda 11 kişinin topun arkasına geçtiği (man behind ball) bir taktikle oynayan, iki adet sadece adam deviren, top dahi süremeyen siyahi futbolcusu bulunan, 2ye tek geldikleri ataklarda bile topu kaleye yollayamayan bir rakip vardı Beşiktaşın. Uzaktan şut lazımdı, Delgado ve Tello dün bu konuda pek yardımcı olmadılar. Savunma arkasına sarkmak lazımdı, bu konuda dün başarılıydılar, en az 7-8 net gol pozisyonuna girdiler. İnce ofsaytlar, direkler, forvetlerin anlık hatalarıyla hiç biri gol olmadı. Beklenen gol ikinci yarıda, artık Beşiktaş'ın silahlarından biri olan ölü toptan geldi. Benim için gol Nobre'nindir. 3 dakika öncesinde bir kafa golü atmasına ramak kalmıştı. Golü de yine onun kafasında kaleciden dönen topta attı Holosko.

Beşiktaş savunması neden olmuyor bir türlü? Anlamadım. Seriç-Tello ikilisi dün kanatlarını hücum açısından iyi kullandılar. Ama öyle toplar bıraktılar ki arkalarına! Sağ kanat hakeza.. Nasılsa arkalarını toplayan vardı yine: Zapotocny... Beşiktaş taraftarının daha 3. maçtan sevgilisi. Taraftar seneler sonra (Zago-Ronaldo ikilisinden sonra ilk kez) bir savunma süpürücüsü görünce takımda, psikolojileri bozulmuş resmen. 100'lerce insan vardı dün, durduk yerde, maç bile başlamadan, tek başına "Zapoooooo" diye bağıran! Anlayamadık..

Dün seyirci'de ramazan rehaveti hakimdi. Takımlarına destek oldular, ama Brijeg maçının yakınından geçmediler.
Deplasman maçı çok zor geçecek. Çok istedik Ram'la 2. gol gelsin, Ukrayna'da başımıza gelebileceklerden korkarak. Olmadı..

Beşiktaş bu sene iyi işler yapıyor, daha yapacağa benzer. Her şeye rağmen "Kadıköy'ü siyah beyaz boyayacağız", halen iyimser görünüyor gözüme; neden olmasın yine de...


inanın!

Simone Trefoloni




Bükreş'te Nicolita'nın ofsaytını görmeyen Trefoloni, Celtic Park'ta da Aalborg'dan faulü yapan Michael Jakobsen yerine Michael Beauchamp'a kırmızı kart gösterdi. Avrupa'dan hakem ithal etsek, heralde bunu alırdık zaten.
Hakeme küfretmeyi bilmediğimiz zamanların güzel tezahüratıyla:
"Hakeme gözlük, eline de sözlük"
Trefoloniiiiiiiiiii

18 Eylül 2008 Perşembe

zeus, hera ve french kiss!

fotoğrafın aktörlerini bilmeyenler ya iki post aşağıya, "fotoğraf sakat" başlıklı yazının 3.yorumuna buyursun ya da bu yazının başlığına baksın..

sorarım sana barizzio; o fotoğraf sakatsa bu fotoğraf nedir?
wasted

bellinzona-3 galatasaray-4

skibbe maçtan önce soyunma odasında volkan ve serkan kurtuluş'a "hücuma çıkın, defansa gömülmeyin" demek yerine, tahtaya 3-5-2 çizip "buyrun, hücum yapmak zorundasınız beyler" demiştir herhalde..güçsüz rakip karşısında, farklı galibiyet alıp kendisini kanıtlaması gereken bir takımsanız, oyunu rakip yarısahada oynamaktan başka seçiminiz olamaz zaten..bütün bunlar hesaba katıldığında 3-5-2 -bugün için- anlamlandırılabilir..en son hatırladığım galatasaray 3lü defansının ismail-erhan-semih'ten oluşan 89 takımının defansı olduğunu da yeri gelmişken eklemek isterim..

oyuna baktığımız zaman, ziyadesiyle net 9-10 pozisyondan 4 gol çıktığını görüyoruz ki bu, ofansif anlamda hedefe ulaşıldığını gösterir..bu cümleyi duymak için bi çok galatasaraylı ne zamandır bekliyor biliyorum; galatasaray'da gecenin en etkili futbolcusu lincoln'dü..sene başından beri forvetin arkasında oynatılıp rakip defansın içinde kaybolan, oyun kurmak için sık sık geriye gelmeye çalışan, basın tarafından taraftarın önüne atılan, günah keçisi lincoln; nihayet doğru yerinde oynatıldı bugün..attığı ve attırdığı bir gol haricinde, ilk yarida nonda ve baros'u, ikinci yari kewell'i, defansin arkasina attigi toplarla toplamda 3 kez kaleci ile karsi karsiya bıraktı..geldiğinden beri kendisinden maç başına 22 gol 15 asist %98 isabetli pas ve 132 top çalma ortalamasıyla oynamasını bekleyen mümtaz türk medyası bu sefer ne der, bilmiyorum..

maçtan sonra servet ve meira'yı dinliyorum, ikisi de "3 gol yemişken nasıl mutlu olabiliriz ki?" diyor..3 golü düşününce kimse mutlu olamaz zaten..skibbe oyunun merkezinde ayhan'dan vazgeçmiyor ama o bölgede mehmet topal oynamayınca galatasaray'da hatlar kopuyor..antalya bir, bellinzona iki..galatasaray'a karşı hücum yaparken yol çok kısa..3 pas yapınca tüm ortasahayı geçiyorsunuz ve servet-meira ile başbaşa kalıyorsunuz..bugün yenen 2 golün en büyük nedeni budur..

sonuç olarak, dünkü kara çarşambadan sonra soru işaretleriyle dolu bir perşembeyi geride bıraktık..gelecek karanlık mı? avrupa'da yine hüsran mı? bu sene mart ayında nerde oluruz?

ben, "uefa finalini kadıköy'de fenerbahçe-galatasaray-beşiktaş birlikte oynar" diyeyim, siz anlayın...

gsfbjk

Fotoğraf Sakat


Dün gece Bate'yi 2-0 yendikleri maçtan garip bir enstantane.
oha

Denk güçlerin mücadelesi


Aşağıdaki yazı Al lee tarafından kaleme alınmıştır


Bir şampiyonada son 4’e kalmak demek, o şampiyonanın en başarılı 4 takımından biri olduğunuzu gösterir ama en güçlü 4 takımından biri olduğunuzu göstermez. Bu yüzden Şampiyonlar Ligi’nde yarı final hedefleyen Fenerbahçe’nin illa Real Madrid-Chelsea gibi takımlardan daha güçlü olmasına gerek yok. Geçen seneki başarı elbette Fenerbahçe’nin siklet atlamasına faydalı oldu. Ama bu sıçrama CSKA Moskova,Shaktar Donetsk gibi takımların sikletinden, Porto sikletine yükselmesini sağladı. Dünkü maç da bunu doğrular nitelikteydi. Porto, benim favorilerimden olan kaptan Lucho Gonzalez’in liderliğinde maça hızlı başladı. Fenerbahçe adam paylaşımlarında sürekli hata yapınca, önde oynayan Selçuk-Maldonado-Emre 3’lüsü hem pres hem de oyun kurma yönünden 1 Aurelio etmeyince, daha ilk 20 dakikada yarı sahasına hapsolmuş ve 2 tane gol yemiş Fenerbahçe çıktı ortaya. Golleri takiben, Porto geçen sene Fenerbahçe’nin avı olan diğer Avrupa takımlarıyla aynı tuzağa düştü. Hızlı futbol karşısında bocalayan Fenerbahçe’nin en sevdiği ağır tempolu oyuna dönüş, Fenerbahçe’nin eski kimliğine bürünmesine yardımcı oldu. Ama ileride Guiza’nın insanüstü çabası 1 golden fazlasına da yetmiyordu. İleride topa basan, sağa sola deplase olan Guiza, TFL’deki kapalı defanslardan çok, denk kuvette hatta daha güçlü takımlarla mücadele edilen Şampiyonlar Ligi’nde etkili olacağını gösterdi. Zaten Mallorca gibi bir takımda gol kralı olmak, her pozisyonda gol bulabilen “Mario Jardel” tarzı bir golcüden çok geniş alan ve kontratak futboluna yatkınlığın bir başka ispatıydı.

Aslında geniş alanlara hakim ama disiplin yoksunu rapstar Kazım Kazım, belki de bu maça en uygun oyunculardan biriydi. Ama huysuz ihtiyar geçen maçlardaki disiplinsizliğinin bedelini ondan çok Emre’ye ödetmeye kararlıydı. İlk defa sağ kanatta gördüğüm Emre sürekli içeri kaçarak oyun kurmaya çalışınca, arkasındaki Gökhan Gönül Lucescu’lu Beşiktaş’ın İbrahim Üzülmez’i gibi hücumda 3-5-2, defansta 4-4-2 oyuncusu olarak oynamak durumunda kaldı. Karşısındaki de Rodriguez olunca Fenerbahçe’nin sağ kanadının kırılması işten bile olmadı. Emre de ileride buluşamadığı topları almak için defansın önüne gelip bir de çalım atma sevdasına tutulunca, oyun kurma özürlü Yasin ile birlikte Porto’nun sürpriz ataklar bulmasına neden oldular. Yasin’e ayrı bir parantez açmak gerekirse, bu çocuk top kapmayı biliyor, sürati boyu posu yerinde. Ama pek çok akranı gibi defans kurgusundan bihaber, kademe anlayışı zayıf, topu oyuna sokması rezil. Ne yazık ki bu leş özelliklere rağmen milli savunmacılarımız Gökhan Zan, Servet Çetin ve İbrahim Toraman’dan tek eksiği tecrübe biraz da fizik. Zaten yıllardır bu çocukları yetiştiren sistem, bir Popescu, bir Meira hatta Ronaldo yaratamıyor, ya dışarıdan tonlarca paraya ithal etmek durumunda kalıyor ya da önlerine oyun kursun gedikleri kapatsın diye bir orta saha oyuncusunu assign etmek durumunda kalıyor.

2. yarıda Fenerbahçe daha istekliydi, 7 dakikalık Josico çok fikir vermedi ama Burak değişikliğiyle wing-back’li 5-3-2’ye dönüldü. Roberto Carlos ve Gökhan Gönül hücuma daha çok katılırken Maldonado, Cüneyt Tanman’a dönüştü. Burak – Emre- Alex – Carlos gibi iyi şut çeken adamlara rağmen kale uzaktan fazla yoklanamadı. Nihayetinde maç dönebilirdi, daha farklı da bitebilirdi. Fenerbahçe’nin bu maçtan çıkarması gereken derslere bakılırsa özellikle Aurelio’nun yokluğunda defanstan oyun kurulmasında ve takım savunması kurgusunda Fenerbahçe’nin biraz daha uğraşması gerektiği ortaya çıktı. Yüksek tempolu takımlara karşı oyunu dar alana sıkıştırıp takım halinde pres yapmanın da karaktere yerleştirilmesi gerekiyor. Siz yine de bugün batan Fenerbahçe şarkılarına çok kulak vermeyin. Zira takımda bir değişiklik olmasa da Fenerbahçe kendi sahasında 7 puanı alır, UEFA’ya kalır. Ama Aragones bir şekilde bu sorunları aşarsa, Fenerbahçe yanlış transfer politikası ve kötü Şampiyonlar Ligi başlangıcına rağmen iyi bir kura çekimiyle geçen seneki başarıyı tekrarlayabilir.


Al lee babanın çiftliği

Yine kısa kısa...


Gecenin maçı dedik, dev hücum hattı dedik, 0-0 bitti United-Villareal maçı. Tesellileri var, Cristiano dün 2. yarıda döndü sahalara.

Celtic ve Aalborg da aynı skorla berabere kaldı. Galiba hayatımda ilk kez bir grupta aynı hafta iki maçın da 0-0 bittiğini gördüm.

Bayern, Steau'yu Van Buyten'in kafa golüyle geçti. Grubun diğer maçında Lyon, Fiorentina'nın Gilardino'yla ilk yarıda bulduğu 2 gole 2 ikinci yarı golüyle karşılık verdi.

"Bizim grup"ta Porto Fener'i 3-1 yenerken, Arsenal de Gallas'ın son dakika golüyle 1-1 beraberliği kopardı.

Eski dev Juve, yeni dev Zenit'i Del Piero'nun tek golüyle geçti, tabiri caizse Avrupa'ya döndü. Grubun diğer maçında da Real Madrid "kapalı kutu" Bate Brisov'u renksiz bir oyunla 2-0 geçti, sürprize mahal vermedi.


fgfsd

17 Eylül 2008 Çarşamba

"Cim Bom"?


Nedir allahaşkına bu Cim Bom dedik durduk bugüne kadar. Kesin bir bilgi yok, efsaneler var:

Amerika'lı Jim adındaki bir boks oyuncusu (nasıl oluyorsa?) Galatasaray'da forma giyerken, Fenerbahçe'yi 2-0 yenerler, Jim 2 gol atar, muhabirin "maç nasıldı" sorusuna, "Maç... Jim, Bom Bom... gibiydi" der...

Galatasaray'lı bir futbolcu İsviçre'ye gider (Kubilay falan mı bu?), bir kaç sene sonra geri döner, oradaki taraftarların "Cim Bom Bom" tezahüratlarını anlatır, çok beğenilir...

Galatasaray Lisesi'nin önünde Fransız kızlar şekerleme satmaktadır. Ama türkçeleri malum fransız aksanlarıyla bozuk olduğu için Jellibon yerine Cilbom demektedirler. Sonrası da bi şekilde olmuştur işte...

Galatasaray Lisesi öğrencileri İsviçre'ye okul gezisine gider (biz de şehrin 10 KM ötesinde piknik yapardık), orada öğrenciler "Cimbom" tezahüratını duyar, verir parasını, ithal ederler kelimeyi...

Sonuncu biraz garip. Sami Yen'de çalınan büyük davulların seslerinden türemiş bir yansıma olabilir denmekte. Davul dediğin "Cimbom" diye mi çalar ki?

Hasılı, bir çok tevatür var. Ama İsviçre'nin adının iki kez geçmesi ve normal şartlarda olabilirliğinin daha yüksek olması, en yüksek ihtimalin o olduğunu düşündürüyor bana..

Bahadır ve Wkipedia'ya teşekkür.


Lö cilbom

Real Madrid - Bate Borisov


İşte karşınızda bir "David vs Goliath" (Davut ve Calut) karşılaşması!

Real Madrid tüm endamıyla karşımızda, mükemmel bir 11, allah bilir nasıl paslaşmalar, şutlar, ortalar gösterecek bize..

Bate Borisov ise, dürüst olayım 11'lerinden hiç bir adamı FM haricinde tanımıyorum, tam bir kapalı kutu. Nasıl futbol oynadıklarını da tam olarak bilemiyorum. Verilen 11'deki dizilişe bile tam güvenemiyorum. Meraklısına web siteleri http://www.fcbate.by/ .

E tabii dünkü Anorthosis ve Cluj fenomenlerini unutmamak lazım. Muhtemelen dünden sonra daha fazla umutlanmıştır Bate, Madrid ise daha dikkatli olacaktır olası bir sürprize karşı.

Manchester - Villareal

Adamlardan 11'leri çaldık (dizilişleri çok güzel sunuyorlar) ama bir ek yapalım, gelin Rooney ve Berbatov'un yerini değiştirelim. Hücum hattı haftasonu yapamadığını Villareal'e yapar o zaman..


Villareal bildiğimiz gibi. Rossi ve Nihat sakat. MatiGol neden yedekler arasında görünüyor, anlayacağız 21:45'te..


Dev maç olacak, akşamın en keyiflisi tahminimce.

şampiyonlar ligi kısa kısa..

"şampiyonlar liginde eric gerets-liverpool eşleşmesi adettendir" deyip başlayalım lafa..benitez adaletini gösterdi, manchester maçındaki performansından sonra keane'i yanında oturtup, babel'le başladı maça..hızlı, tempolu, şampiyonlar liginin şanına yakışır maç oldu..böyle maçlardan her türlü sonuç çıkar..marsilya kaçırıp, liverpool atınca 3 puan ingiltereye gitti..marsilya'nın oyunun hiç bi bölümünde ezilmediğini söyleyelim..liverpool için sezona bundan daha güzel bi başlangıç olamazdı, ligde 4 maçta alınan 10 puanı manchester galibiyetiyle sosladılar, üstüne bi de şampiyonlar ligi deplasman galibiyeti..geçen sene ingiltere'de marsilya, fransa'da liverpool kazanmıştı..bu sene aynı tarife geçerli olur mu bilinmez ama bu futbolu oynadıkça marsilyanın yolu açık.

gecenin diğer ingiltere-fransa eşleşmesinde chelsea bordeaux'ya 4 el ateş etti..mourinho şampiyonlar liginde de tam yol devam..atletico madrid psv'yi, barça da sporting lizbon'u rahat geçtiler..gecenin süprizi romayı italyada yenen romen CFR ve werder bremen'den almanyada puan alan rum anorthosis..roma demişken parantez açalım, seri a'daki kötü gidişten sonra bu yenilgi spalletti'nin koltuğunu sallar..

son olarak ertem şener, ya neyse bi şey demiyorum..

ms

rick wright!

the time is gone, the song is over, thought i'd something more to say...

syd barrett'dan sonra rick wright da ayın karanlık yüzünde artık..rahat uyusun..
floydian

16 Eylül 2008 Salı

miço

daha önce bir yerlere yazmıştım 80lerdeki libero furyasını..defansın en gerisinde kaleciyle oturup hoş beş edecek mesafede duran, topu -aut atışları dahil- oyuna sokan, çoğu zaman ofsaytı bozan, sıklıkla 2ye1 yakalanan ilginç bi pozisyondu libero pozisyonu..franco baresi, koeman bu pozisyonun dünya futbolundaki önemli örnekleriyken, türkiyede fatih terim, gökhan keskin ve müjdat yetkiner en dikkat çekici isimlerdi..

müjdat, 80li yılların fenerbahçesinin, özellikle 88-89daki rıdvanlı, oğuzlu, selçuklu, turanlı kadronun göbekli 5 numarasıydı..pala bıyıklarıyla ve göbeğiyle futbolcudan çok mahallenin evli-çocuklu bakkalını çağrıştırırdı çoğumuza..hangi takımlaydı hatırlamıyorum ama fenerbahçenin bir avrupa kupası maçında, önünde göbeğiyle 50 metre top sürdükten sonra gol atması ve özellikle golden sonraki harap, bitap görüntüsü bugün gibi aklımda..schumacher'i antremanda dövüp hastanelik etmesi, fenerbahçe'de kadro dışı kaldığı bir dönem kadıköy-göztepe hattında taksi şöförlüğü yapması gibi notları da ekleyelim müjdat'ın renkli futbol serüvenine..90lı yılların başında, beşiktaş maçlarında fani madida'nın deparları karşısındaki çaresizliği, müjdat'a önce fenerbahçeyi sonra da futbolu bıraktırdı..

müjdat'ı, nam-ı diğer miço'yu, bu aralar beşiktaş'ta elinde tesbihiyle balıkçılarla muhabbet ederken, çarşıda esnafla tavla atarken, mahallenin ağır abileriyle meyhanede rakı içerken ya da pastahanede tek başına keşkül yerken görebilirsiniz..ben bi kaç defa gördüm..her gördüğümde yanına yaklaşıp "abi, sizin zamanınızda kaleciler neden kullanmazdı aut atışlarını" diye soracak oluyorum, iki tesbih sallıyor, uzaklaşıyorum...
lklk

Son yılların en iyisi


"Ben başka bir maç mı izledim; bana göre bu son yılların en iyi barçasıydı" demiş Barcelona'nın Racing'le 1-1 berabere kaldığı maçtan sonra Johann Cruyff.

Ben pek öyle yakalamadım, hatta bir arkadaşımdan duysaydım 1 saat dalga geçerdim. Ama Cruyff diyince işler değişiyor. Ben de biraz daha sabretmeye karar verdim..


fwef

15 Eylül 2008 Pazartesi

mourinho'nun çenesi..

benitez de ferguson da zamanında çok çekmişlerdi mourinho'nun çenesinden..italya'da da durum farklı değil..ranieri ve ancelotti'den sonra catania teknik direktörüne bulaştı bu hafta mourinho..cevabı da çenesinin üstüne yedi tabi.."çenesinin üstüne sağlam bi yumruktan başka bi şey haketmiyor" diyor sportif direktör pietro..akdeniz insanının kanı sıcak olunca cevap da sert oluyor haliyle..çok alakalı olmasa da, "italyada kemik sesleri" diyelim konuyu bağlayalım..

lşişl

La Liga - 2. Hafta


Barcelona, 1973'ten beri en kötü başlangıcını yaptı: 2 haftada 1 puan. Racing'le 1-1 berabere kaldıkları maçı seyrettim. Sahada bir Dünya ekibi yoktu. Eski kalitesinden uzak bir Barça idi gördüğüm.
Real Madrid, dev hücum potansiyeli sayesinde yediği 3 gole 4 golle karşılık verdi. Guti, Higuain, Van der Vaart... İnanılmaz hücumlar seyrettik. Ama ben onları da dev bir ekip hüviyetinde göremedim.
Yani söylemek istediğim şu: Premier League, dünyadaki tüm liglerin (haftasonu Milan'ı da seyrettim, Roma'yı da. Serie A'dan zaten umut yok) bir kaç gömlek üstünde , hepsinden daha kaliteli olma özelliğini artarak sürdürüyor. Geçen sene olanları hepimiz gördük. Bu sezon da Şampiyonlar Ligi'nde üst turlarda bol ingiliz takımı görmemek sürpriz olur doğrusu. La Liga içinse, eski günlerine dönmesini sabırsızlıkla beklemek yapabileceğimiz..

Yine de el atmışen toplu sonuçları verelim.




Renksiz Kartal!


"Delikanlı adam renkli takım tutmaz" geyiğine bir katkı da, dünkü futbolundan geldi Beşiktaş'ın.

90 dakika boyunca birkaç uzak şut dışında önemli pozisyonu yoktu Beşiktaş'ın. Trabzon'un var mıydı? onların da yoktu.. Herkes mi 1 puan istiyordu ki sahada acaba?
François maç başında, "sanılanın aksine çok kapanık, golsüz bir maç olacak" demişti, doğru demiş. İki teknik adam da, karşısındaki takımın hücum gücünden korkarak çıktı maça. Mesele hücumda çoğalmak değil, ama kafalar kendi yarı sahalarındaydı. Bekleri maç boyunca toplamda 3-4 kere rakip sahalarda gördük, önliberolar orta yuvarlağı mesken tuttu, maçın %60'ı orta sahada oynandı dolayısıyla. Beşiktaş'ın en büyük savaşçısı Bobo sahada yürüdü. Delgado da, Bobo ve Holosko olmayınca şık hareketlerini maçı seyredenlere teselli armağanı olsun diye yaptı.
Hasılı maç golsüz bitti. İki takım da, erken bir derbi mağlubiyeti korkusuyla, 1 puana sevindi. Hayrını görsünler. Ama güzel futbol oynamadan alınan puan, sorarım size haram değil midir?

Trabzon beni şaşırttı. Gerçekten dirençli bir takım görüntüsü çizdiler. Bence bu sezon ilk 3'ü, 4 sene içinde de, neden olmasın, şampiyonluğu hak edebilirler!


vghjgj

Liverpool 2 - 1 Man. UTD


Ne oldu anlamadım.

İlk yarıda United rüya gibi top oynarken, geçen seneki dev hücum hattına bir de Dimitar eklenmişken, onun müthiş çabasıyla United henüz 4. dakikada öne geçmişken, "bu takım bu sene tutulmaz" derken, Liverpool şişirme toplarla ileride var olmaya çalışıyordu. Torres ve Gerrard'ın yokluğunda, işler yolunda görünmüyordu Merseyside ekibi için. Ama ilk yarıyı, biraz şanslı bir golle beraberlikle kapattılar.

İkinci yarıda işler biraz garipleşti. United tanınmayacak haldeydi. Ne Rooney vardı sahada, ne Tevez, ne Dimitar. Giggs'in güzel şutu hariç pozisyonları yoktu 2. yarıda.

Liverpool, maçın bitimine 13 dakika kala United'ın ilk yarıdaki golünün bir kopyasını atarak, intikamını aldı, 7 senedir Anfield'da yenemediği ezeli rakibine önemli bir yenilgi tattırdı.

Haftasonu Arsenal ve Chelsea'ye de bir göz attım. Arsenal çok kafiyeli, hızlı bir top oynuyor, göze çok hoş geliyor. Ama ben şampiyonluk yarışının bu sene tecrübeleri ve derin kadro kaliteleri sayesinde United ile Chelsea arasında geçeceğini düşünmekteyim.


cfeqwdf

14 Eylül 2008 Pazar

sevenleri üzmek, üzecek seven bulamamak..


"Hiç kimse beni burada 25.000 kişi olduğuna inandıramaz" derken Maldini, Ali Sami Yen'in bütün sesi sahanın ortasında toplayan akustiği kadar taraftarın bitmek bilmeyen gürültüsünden, maç boyu çalan davulların etkisinden ve stadyumu cehenneme çeviren meşalelerin etkisinden bahsetmişti. Rakip kim olursa olsun deplasmanda 1 farkla yenilmek yetiyordu o zaman, nasıl olsa Ali Sami Yen'de çevirirdik turu.. Önce davullar azaldı, sonra meşaleler kayboldu. Yavaş yavaş sesler kısılmaya başlamıştı, çünkü herkes bilgisayar oyunlarında teknik direktör, herkes her yerde spor yorumcusu olmuştu. Bu yeni işlerin ağırlığına göre davranmak lazımdı, bağırmak taktik dizilişten, büyük transferden anlamayan kırsal taraftarın işiydi.. Kendisinin birkaç yıl önce anlattığına göre Galatasaray'ın 1984'te kaybettiği bir maçtan sonra üzüntüden kendini Kapalı tribünden aşağıya bırakan, bu sebeple kaybettiği bacaklarını her maçtan önce turladığı stadta Fenerbahçe'ye ithafen elleriyle kaldıran Özcimbomlu Sezgin'in yerini, "forvete Maxim Tsigalko alınmalı" diyip scoutluk yapan, forvet sayısını kolundan kıl çekip tek mi çift mi diye belirlemeye çalışan büyük uzmanlar almıştı artık.

Dün Ali Sami Yen'in tribünlerinin üst kısımları dolu alt kısımları boştu genel olarak. Hele süper lüks (!) kapalı alt tribüne sponsor bileti bulmadan girer miyim, hiç sanmam. Maç öncesi yine hakem yuhalandı, takım tribüne önce topluca, sonra da medyanın gazına gelme oranında isim isim çağırıldı. Takımın kazanılmaya en ihtiyaç duyan futbolcusu, en sona bırakıldı, yedeklerle ısınan her futbolcu için takımı sadece 11 kişiden oluşturduğu için teknik direktörün kulakları çınlatıldı. O orada oynamaz, burada şu oynamalı, öteki direkt yollanmalı, falan takımdan öbür oyuncu alınmalıydı yine. Bükreş maçını cehenneme çeviremeyen, takımını ilk maçında ne konfetilerle çağıran ne de pankartlar açan tribün liderlerinden(!), Taçsız Kral'ın ölüm yıldönümünde, en azından Hagi'nin veda ettiği sene numaralıda açılan Hagi ve Metin Oktay formalarını indirmesini bekledik, o da olmadı.. Kongolu'nun golü ithaf edildi, bir de 10 snlik bir saygı duruşu.

Yiğit Şardan konusunda en fazla muhalefet, Ultraslan'ın kurdurucularından olup, Mehmet Cansun döneminde taraftarlarla kurduğu yakın ilişkiler yüzünden yapılmıştı. Ali Sami Yen'de izlediğim en keyifli derbinin (22.09.2001) tribün organizasyonu ise söylentilere göre O'nun tarafından yapılmıştı. Ama artık o da ilgilenmiyordu böyle organizasyonlarla anlaşılan, çok gerekirse Goldman Sachs'tan kredi alınır Metro Goldwyn Mayers'ten Aslan getirilirdi stada. Aslan kafeste kükremezse de Hopdedik Ayhan dublaj yapardı nasıl olsa.

Sahaya dizilenlere bakınca, artık maç kaybedersek hangisi hırsından ağlar bunların diye bir iç geçirdik. Saymaya çalıştık ama Arda ve Hasan'dan öteye gidemedik. Sahadan nasibimizi alamayınca tribünlere döndük, orda da pek ilerleyemedik. Maç 1-1 iken, Beşiktaş'ın maçı 2-0'dan çevirdiği 78. dakikada insanlar yavaştan çıkış kapılarını gözlemeye başlamıştı Ali Sami Yen'de. Bu umutsuzluk, bu isteksizlik tribündeyken, topu kaptıran Harry Kewell'dan kim koşup pres yapmasını bekliyordu ki zaten.

Antalya ile Ali Sami Yen'deki son maç 1-1 bitmişti, o zamanlar tribünde kime sorsan, sol beki Volkan Yaman bizde olsa alırdık kesin maçı(!). Dünkü maç yine öyle bitti, bu sefer forvetteki "zenci arkadaş" beğenilmişti çok. Maçın teknik analizi bugün sayısız gazetede sayısız yazar tarafından yapıldı zaten. Benim fikrim bu takımın adam olacağı, vakit verilmesi gerektiğinde. Hem Antalyspor şorta sponsor almanın avantajıyla kıç kısmına yapıştırmıştı Aksa logosunu. Bizimkiler kıçlarını kaldıramaya dursun, adamlar bir de jeneratör takmışlardı. Takım şampiyon olur muhtemelen ama takıma jeneratör etkisi yapması gereken bu tribünler kaçıncı olur bilemem. Bir bakarsınız Haldun Üstünel bir de Arjantin seyahati yapar da, transfer sezonu kapanmadan, Apertura'dan kapar birkaç flaş transfer.


PS: yıllardır merak ederim Ali Sami Yen'de neden her maç çıkışı yerler, özellikle merdivenler sırılsıklamdır. tuvaletler de alt kattadır Yeni Açık'ta, oradan gelme ihtimali yok yani. diğer stadlarda da var mı bu nem, yoksa birileri için için ağlamakta mıdır tribünlerin arkasından?

edit: "fonetik" denmez "akustik" denir, düzeltildi.
"Bizi sevenleri üzmeyiz", Metin Oktay

hacettepespor-fenerbahçe

belediye maçı yazısını müthiş(!) transfer planlamasından dolayı yönetimi alkışlayarak bitirmiştik..edu-lugano yokken şampiyonlar liginde yarı final hedefleyen takımın tandeminde can-yasin oynuyor..suat usta'nın yanına gordon shildenfeld'i koyun işte..ne eksik ne fazla..aragones'in alex'i defansta oynatacak hali yok, elindeki alternatifler bunlar..koşu yapabilen vasat bi forvetiniz olsun bu defansa halı sahada 5-6 net pozisyon yedirirsiniz zaten..hacettepe de aynı şeyi yaptı..ibrahim'in bi kaç koşusu can'ın da yasin'in de ayaklarını birbirine doladı..yapacak bi şey yok, taraftar kartlarını peynir-ekmek gibi satan aziz yıldırım'ın, defansta kadro derinliğini sağlasın diye meira'ya ya da zapo'ya verecek 4-5 milyon eurosu yok malesef..dünya takımı fenerbahçe bütün sezon "aman edu sakatlanmasın, lugano ceza almasın, ülkesine gidince zamanında dönsün" diye dua etmek zorunda..hadi defansta suat usta-gordon tamam dedik, defansın önündekilere ne demeli? josico, maldonado kenara 3 metrelik kısa paslar verirken refakat etsin diye alındı herhalde..

aziz yıldırım dün fb tv'de "şampiyonlar liginde son 4'e kalacak takımı kurduk" diyor..şampiyonlar liginde yarı final oynayacak takımın merkezinde kemal aslan'dan biraz hallice olan josico mu oynar yoksa keita, essien mi? bütün takımı toparlayan, her yere yetişen marco'ya ekstra 1 milyon euroyu "takım içi dengeleri korumak için vermedik" deyip, psikolojik deli emre belözoğlu'na 3,5 milyon euro vererek mi şampiyonlar liginde yarı final oynanacak? 3 ay önce xavi'yi çıkarıp fabregas'ı oyuna alan hocayı, ankara'da gürhan'a, uğur boral'a mahkum ederek mi olacak bu iş?

"sakatlar çok", "uruguay'da kasis var lugano gelemedi", "emre'den patlama bekliyoruz"..kimse hikaye okumasın..edu'nun sezonun en kritik haftalarında sakatlanıp 2 ay oynamayacağını, lugano'nun ya da volkan demirel'in arsenal maçından önce kırmızı kart görüp cezalı olmayacağını kim garanti edebilir? buyrun işte; serdar kulbilge kocaeli kalesindeyken, fenerbahçe kalesini haftaya volkan babacan koruyacak..volkan babacan'ın bir (1) tane süper lig maçında oynamışlığı var mı, bilen varsa söyleyebilir mi?

o değil de mahmut, kenan evren lisesinin yerine 5 yıldızlı bi fenerbahçe oteli çok iyi gitmez mi?

bi de unutmadan, guiza iyiydi de çevresi kötüydü..
aziz

12 Eylül 2008 Cuma

Bolt Madrid'e(?)


Usain Bolt Real Madrid'le antremanlara çıkacak!

Kuvvetle muhtemelen, yüksek paralar dönecek, iki tarafın da popülaritesi açısından önemli bir şov olacak. Belki de Real, bu sene transferde yüzünün güldürmediği taraftarına böyle bir şıklık yapmak istemiştir.

Bolt, "Raul ve Van Nistelrooy, gelmiş geçmiş en iyi forvetlerden ikisidir" demiş, çok da yalan dememiş.

Belki de sağ açık olarak transfer etme niyeti vardır Real'in Bolt'u; kimbilir?


Carl Lewis