30 Mart 2010 Salı

17 Şubat 1984 - Derwall'in ilk sezonu..




yıllar pek çok şeyi değiştirdi, futbola ve büyük hocalara bakış açımız hariç..

not: arşiv çalışması için Milliyet'e teşekkürü borç bilirim..


benerci kendini öldürmesin..


dostlar dinlemedi beni benerci. benerci oğlum, küçücüğüm, büyüğüm, başında dolaşan bu mel'un düğüm çözülene kadar... bizim ah! demeğe hakkımız yok, onların taşlamağa hakkı var..

Nazım Hikmet


Vatana borcu ödemeden önce Ali Sami Yen'deki son maçımdı, kombinemi aldığım günden beridir beklediğim maçtı pazar günkü Galatasaray-Fenerbahçe maçı. Daha önce de benzer mağlubiyetler görmüştüm Ali Sami Yen'de. Misal ilk yarısında Fenerbahçe kalesini topa tutup, Appiah'ın rastgele uzaklaştırmasıyla ve Mondi'nin bugünkü Leo Franco hatasından daha vahim hatasını değerlendiren Nobre golüyle 1-0 yenildiğimiz maçta eski açıktaydım. O gün de arasında kardeşimin de bulunduğu deplasman tribünü bizimle "hakları olan" dalga geçmenin kralını yaşatmışlardı. Biz Fenerbahçe'ye yeniliriz. Orada da yeniliriz burada da yeniliriz. Her seferinde biz susarız, onların sesini duyarız. Arada yeneriz de, o zaman da biz söyleriz onlar dinler. Tribüne ne oldu diyenlere hatırlatmak için diyorum.

Madem yenilmek bu kadar normal, neden böyle heyecanla bekledim bu maçı? Her sene tekrar eden hayatımın en heyecanlı olaylarından birini kapalı tribünden izleyecektim ilk defa. İlk defa bu kadar yakın olacaktım herşeye. Hem de yıllardır Kapalı'nın müdavimi olan insanlarla sağımda solumda. Ben her sene kaybettiğimiz Fenerbahçe maçlarından çok daha değerli birşey kaybettim Ali Sami Yen'de. Ben taraftara ve tribüne olan inancımı kaybettim. Birlikte saf tuttuğum insanlara bakıp bulunduğum mekandan utandım. İlk defa maçı evde izlemiş olmak istedim. Zira maç boyu Fenerbahçe'yi yuhalamadığı kadar kendi kalecisini yuhalayan taraftarı gördüm. Maçın başından sonuna kadar Elano'sundan Rijkaard'ına lafını esirgemeyen itleri gördüm. Özellikle arkamda duran itler, sene başından beri küfrettikleri futbolculara bu mağlubiyetle daha da ileri gitmeye başladıklarında, sadece "yapmayın beyler, maç devam ediyor, bize yakışmaz" dediğimde kuduzdan köpürmüş ağızlarından akan salyaları gördüm.

Sene başında, ortasında devamlı yazdık. Biz burada olacağız, destek olmak için. Biz burada olacağız, şerefsiz basının oyuncağı olmamak için. Yine biz burada olacağız futbolcuları teker teker onore etmek ya da yermek yerine onlara takım olduklarını hatırlatmak için diye. Ama çoğunluk olamadık bir türlü. Maç başlamadan önce illa biri tribüne çağırılacaksa (ki bence çağırılmamalıdır) bu kişi ya Emre Güngör olmalıydı ya da Arda Turan. Ama Keita'yı çağırdı Kapalı. Bu bile nerede durduğumuzu göstermeye yetiyordu.

Maçtan önce tribünleri alkışlayarak geren, karakter zaafiyetleri hakkında ciddi şüphelerim olan Daum bile maçtan sonra "fazla pozisyon vermedik, iyi mücadele ettik, şansımız yaver gitti" derken, basın çıkıp bu Fenerbahçe yenilmez bir takım, Rijkaard ne yaptığını bilmiyor derse sen orada dik durmayı bileceksin. Guiza'ya, Kezman'a gülerken Leo'yu, Petre'yi ıslıklamayacaksın. O Petre ki bugün orta sahanda olsa Mehmet Topal'dan da Mustafa Sarp'tan da daha iyi bir futbolcu olduğunu görürdün.

Rijkaard gitsin, şu gelsin bu gelsin diyenler, küçücük zihinleriyle kirletmesinler ufkumuzu. Rijkaard, yönetim, futbolcular herkes hata yaptı bu sezon boyunca. Ama hiçbiri Fenerbahçe maçındaki Kapalı kadar mesnetsiz ve cibilliyetsiz değildi. Derwall'e gösterilen tahammül bugün de Rijkaard'a gösterilmelidir ve söz verilen 2 yıllık sözleşme yarından tezi yok sunulmalıdır önüne. Kuru iftiralara kanıp, harcanmamalıdır benerci.

Nazım'la başladık Nazım'la bitirelim:

O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev,

Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin,

yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını

bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.

O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Mini minnacıktı kadın.

Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda.

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,

girdi zengin bir cücenin kolunda

bahçesinde ebruliii hanımeli açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,

Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:

bahçesinde ebruliii hanımeli açan ev...


Bu yol, devin yolu olsun. Çıkalım yıllardır oturduğumuz bahçesinde ebrulii hanımeli açan evden..

28 Mart 2010 Pazar

flas haber

son günlerdeki gelişmeleri dışarıdan izliyorum, olabildiğince sakin olmaya çalışıyorum ancak wasted times, allee ve yaverleri köşelinin son derece kalitesiz yorumlarını görünce zaten beceremediğim yazarlığı bırakıyorum. artık oldugum gibi taraftar gibi yazacam. hatta balsamik sos bile yazılarımdan rahatsız olup bıydan bile atabilir bizi...umurumda değil çünkü nerden baksan benim 8tane kemik izleyicim vardır heralde, onlar yeter bana...

önce köşeliden başlayalım, belki farketmediniz ama bu genç son zamanlarda yorumlarda "yolladıgın maili yayınlayacam ha" diye kendince tehditlerde bulunuyor(kimsin lan sen çakal)... neyse olayı ayrıntılı anlatayım ben... şubat ayında şu gs taasubu insanın masasını bir fenerli olarak şereflendirme gafletinde bulundum. masada herzaman oldugu gibi futbol üzerine iddaalar havada uçuşuyordu. "söz uçar mail kalır" lafından hareketle bu iddaalarımızı mail atma kararı aldık. tuttugun takım senin karakterini zaten yansıtır, ben bir fenerbahçeli olarak sözümü tuttum maili yolladım gence.. aylar geçti bu gençten mail hala gelmedi, gslıdır diye spamleri bile kontrol ediyorum orda bile yok... mayıs ayında olacakları mailini sizlerle mayıs ayında ben paylaşacam...
bugun ayrıca allee ve wasted'a lafım olacaktı, onlara da yarın zafer sarhoşluguyla saldıracam.

çok sevilen artık bir fenomen olan önce skoru söylediğimiz flaş haberimizi de verelim. saatler ileri alınmasaydı 4 saat önce vermiş olacaktık gs:0 fb:1 gol:bilica

22 Mart 2010 Pazartesi

çiftliğinde koyunları var..

hani terbiye dedik, ahlak dedik. Ama en vahimi tribündeki kavgadan mütevellit Galatasaray ceza almadı diye futbol ahlakı ahkamı kesenlerin bir hakemi azarlayacak cesareti kendilerinde bulmalarıdır. Biz sadece Fenerbahçe Spor Kulübü'nü Aziz babanın çiftliği bilirdik, Kadıköy komple çiftlik olmuş haberimiz yok. Maçta hakemi azarlamak, mahkemede hakimi azarlamak gibi birşey. Memleketin çivisi çıkacak ki yapabileceksin bu hareketleri yoksa yer mi? Tarihe geçer bu olay aslında da yıllardır tarihi kim yazıyor kim tutuyor belli değil bu ülkede..

Keita'yla yol arkadaşlığı..

Dün Milan-Genoa maçını izlerken Mancini'yi görünce, dedim ki bizim Keita bu adamdan kat be kat iyi bir futbolcu. Dünyanın hemen her takımında oynayabilecek ve her takıma maç kazandırabilecek yetenekleri var Keita'nın bunda hemen herkes hemfikirdir eminim ki. Ama dün de önceki hafta da ondan önceki hafta da dediğimi tekrarladım: Keita bir takımın iskeletinde güvenilebilecek bir futbolcu değildir. Kendimce sebeplerim şöyledir:

- Keita, Ankaragücü maçında olduğu gibi takımı tek başına ileriye taşıyabilecek dripling yeteneğine ve vücut yapısına sahiptir ve bu özelliği maç kazandırabilir ama iyi bir kademe anlayışıyla alanı daraltılırsa ayağında top tutma hastalığı takımına zarar verir.

- Keita, taraftar gazıyla oynayan bir topçudur, misal bir Kewell gibi iş ahlakı nedeniyle yırtmaz kendini, ya taraftar gazıyla oynar, ya da Madrid'de kendisini izletmek için. Bu sebeple çoğu deplasmanda yoktur misal.

- Keita, Kasımpaşa, Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarında kırmızı görerek maçı satmak diye nitelendirilebilecek davranışlarda bulunmuştur. Bu satırların yazarı Erol Ersoy'a tekme salladığında Hagi'ye destek çıkmıştır. Ama Figo'ya dirsek atan Emre'yi de kınamıştır yeri gelince. Keita'nın hareketleri şerefsiz hakem yüzünden çıldıran Hagi'den ziyade Emre'ninki gibi kalleşliktir.

- Keita, Trabzonspor maçında su şişesi atıldığı pozisyonda hiçbir Galatasaraylı'nın tasvip edemeyeceği tavırlar sergilemiştir.

Benim hayalim, Galatasaray'ın yetenekli ve ahlaklı futbolculardan oluşan bir takım olmasıdır. Galatasaray'ı böyle bir takım yapacak olan yabancı futbolcular Cassio, Keita gibi süper yeteneklerden ziyade Neill, Kewell gibi yüksek iş ahlakına sahip insanlardır.
Öte yandan Keita, bu sene Dünya Kupası'nda yeteneklerini gösterdiği takdirde çok iyi bir değere sahip olacaktır. Yukarıda saydığım sebeplerden dolayı da Keita'nın çok iyi bir fiyata satılması ve Trabzonspor maçında da fizik gücünü üst düzeye taşırsa Messi etkisi yapabilecek (Messi'nin kramponunun çivisi etmez o ayrı) Gio'nun 3.5 mn Euro gibi bir bonservisle transfer edilmesi bence Galatasaray için en doğrusu olacaktır.

20 Mart 2010 Cumartesi

sarı,kırmızı ve kuşlar

Askere ramak kala bugünlerde, hele hava da böyle güzel iken, boğaz yapmak gerek. Kimi mavi görür, kimi yeşil ama ben de böyle sarı-kırmızı görüyorum eşsiz boğazı. Üzerindeki etçil kuşları pek sevmiyorum ama..
not: resmi ntvmsnbc.com'da gördüm. Fazıl Saraç'a aittir. ben sevdim.

19 Mart 2010 Cuma

yalnız ve güzel kapalı


Evim ile Ali Sami Yen arasi yürüyerek takriben 6 dakikadir. Maça gelis gidis yolum da Emniyet Müdürlügü-Selale hattindan Tekel Fabrikasi'na çikan yoldur. Ankaragücü maçina giderken de gittigim ayni yol bu sefer tugla ve sise kiriklari ile doluydu. Bunun sebebi de her zamanki gibi maça girmeden evvel Selale'de demlenenen Galatasaray taraftarlarina saldiran bir otobüs dolusu döner biçakli Ankaragücü tayfasiydi -ki daha sonra öğrendiğime göre 52 kişi göz altına alınmış 51'i geri bırakılmış, işte güvenlik zaafiyeti. Kapali tribünde hiçkimsenin huzuru yoktu maç saatinde bu olay yüzünden. Normalde sonuç ne olursa olsun aklimiza bile gelmeyecek Ankaragücü taraftari maç boyunca küfürlerin muhatabi olmustu bu olay yüzünden. Maç bitince de hizla eve döndük yeni olaylara muhattap olmamak için.
Tam da bu sirada tribünde bir kavga çikiyor, görüntülerden de görülecegi gibi bir kisi digerini dövüyor. Dayak yiyen tribünden düsüyor/düsürülüyor. Düsen/düsürülen hemen hastaneye kaldiriliyor ve akabinde iyilesiyor. Öncelikle bu olayin karsilastirildigi diger iki olaya bakalim: Fenerbahçe ile Everton arasindaki maçta bir taraftar vuruluyor. Bildiginiz silahla vuruluyor. Hani üzerinizde bulunsa ve ruhsatiniz olmasa ceza alacaginiz bir suç aletinden bahsediyorum. Maça gelen taraftarinin bir suç aleti ile vurulmasinda can güvenligini koruyamayan Fenerbahçe ceza aliyor. Öte yandan Besiktas tribününde mafyöz bir çikar hesaplamasinin sonucunda yine stada sokulmasi yasak olan kesici bir aletle bir taraftar öldürülüyor. Açikça ortada olan bir güvenlik zaafiyeti durumundan Besiktas ceza aliyor.
Hafif objektif davranabilecek bir insan bile bu durumlarin ayni kefede olmadigini anlayacaktir zannimca. Anlayacaktir ama söylemeyecektir. Çünkü isler kötü giderken ortaya saibe kokusu yaymak ezelden beridir uygulanan bir yöntemdir. Orta Asya'daki Türk devletleri organizasyon yapilarindan degil de Çin prenseslerinin türlü yatak oyunu kallesliklerinden ötürü yikilmistir misal. Hala öyle sanar bazi yarim akillilar. Hangi tribünde hangi hafta kavga çikmiyor Allah askina. Misal Inönü Stadi'nda izledigimiz Türkiye - Danimarka maçindan sonra Danimarkali futbolculari alkislayan bir sahsa 4 kisi karisinin önünde dalmislardir. Hani tribün eski açik oldugundan bir de adam yeterince alkol almadigindan atlayamamistir ama olay özünde benzerdir. Tribünde kavga çikmis, biri öyle ya da böyle dayak yemis, TFF bu taraftari koruyamamistir. Hadi Türkiye Milli Takimi'ni men edelim FIFA organizasyonlarindan. Bunlari ayni kefeye koymak Taksim'de bir cumartesi aksami tinerciler tarafindan biçaklanmak ile yolda tartistigi bir adam tarafindan dövülmek arasindaki farki bile anlayamadan Emniyet'i istifaya çagirmak kadar saçmadir. Yahu maç bitmis diyorum, ortada stada sokulmasi yasak olan bir cisim de yok. Oyuna etki eden bir durum yok. Iki kisi yumruk yumruga kavga ediyor. Bu yüzden kombinemi aldigim günden beridir safak saydigim, memleketin en önemli spor organizasyonu Galatasaray-Fenerbahçe maçi seyircisiz oynanacak. Biraz akil biraz selim.

18 Mart 2010 Perşembe

in Haldun, we trust


Adnan Öztürk'ün Peter Kenyon'una karşu Haldun Üstünel'in Steve Jobs'u diyorum..

8 Mart 2010 Pazartesi

F1'de Sezon yaklaşırken


Formula 1 sezonu önümüzdeki hafta Bahreyn GP’si ile başlıyor. Ben de bu yarıştan önce birkaç bilgi ve değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Bu sene Schumi’nin dönüşünü herke gibi ben de merakla bekliyorum. 41 yaşında olmasına rağmen aynı hırsla mücadele edeceğine ve 1-2 yarış kazanacağına inanıyorum. Eski performansını yakalamasın yine de zor (Kendisi her ne kadar şampiyon olacağını iddia etse de). Michael Jordan da NBA’e Washington ile son döndüğünde çok heyecanlanmış ve Washington’ın yayılnlanan hemen hemen tüm maçlarını izlemiştim. Bir maçta 51 sayı attığına da şahit olmuştuk son sezonunda... Ama gençliğindeki smaçlarını bir yana bırakın, All Star maçında pota altından bir smacı bile kaçırmıştı. Yani anlatmak istediğim şu; Schumi’den imkansızı beklemek, şampiyon olacağına inanmak yanlış bence... Ama bir-iki yarış kazansa birkaç heyecanlı hareket gösterse eski günlerinden benim ve tüm F1 sevenler için yeterli olacaktır.

Bu sene yıllar sonra ilk defa 4 eski şampiyon birarada yarışıyo. Schumi dışında; Hamilton, Alonso ve Button var pistlerde... Bunların yanında şampiyonluğa daha önce çok yaklaşmış ve hala iddialı Barrichello (ki kendisi Williams’a geçti), Massa, RedBull’da devam eden Webber ve Vettel ikilisi var. Ve ayrıca benim bu seneki favorilerimden Nico Rosberg ve geçen sene F1’in son yarışlarında Toro Rosso ile katılan İspanyol Alguersuari de dikkat edilmesi gereken kişiler. Alguersuari ile ilgili küçük bir not, çocuk 25 Mart 1990 doğumlu ve F1’ adım atan en genç pilot oldu geçen sene (Yaşlanmaya başladık sanırım =) ).

Ha bir de unutmadan, 2000-2001 yıllarında Arrows gibi bir arabayla gayet iyi işler çıkarmış, daha sonra takım iflas ettiği ve yarışlardan çekildiği için kendine takım bulamayıp test pilotluğu yaparak kariyerine devam eden Pedro De La Rosa da 38 yaşında pistlere geri dönüyor. Hem de BMW Sauber’le... Valla Sauber’i nasıl ikna etmişler bilemiyorum ama menajeri hakkatten iyi iş yapmış.


Bu sene 28-30 Mayıs tarihlerinde yapılacak Türkiye GP biletleri satışa çıkmış ve önceki senelere göre yaklaşık 35-40% ucuz. Ben de bu sene sanırım ana tribünde yarış izleme hayalimi sonunda gerçekleştirebilicem (3 gün 400 TL). Bundan 2-3 sene evvel bu biletin fiyatı 700-800 TL civarıydı. O kadar para vermek istemeyenler için açık alan 3 gün için 70 TL. İlk sene aynı bilete 120 TL civarı birşey vermiştik bundan 5 sene önce... Bence gayet makul ve kaçırılmaması gereken fiyatlar bunlar. Bundan sonra Türkiye’de yarış yapılmama ihitimalinin yüksek olduğu düşünülünce kesinlikle kaçırmayın derim.

Son bir şey daha, bu sene puanlama ilk on sıradaki pilot için ve şu şekilde olacak; 25-18-15-12-10-8-6-4-2-1. Böylece yarış kazanan pilot emeğinin hakkını biraz daha alabilmiş olacak. Eski sisteme göre 4 yarış kazanmak (4 x 10) ile 5 kere 2. olmak (5 x 8) aynı anlama geliyordu artık gelmeyecek.

Not: 1. Resim: Schumi Bild’e 2010’da şampiyon olacağını anlatırken....
2. Resim: İstanbul Park Ana Tribün 309 numaralı kısımdan görüş açısını gösteriyor. (bence pistteki en güzel nokta ve sanırım biletimi buradan alacağım) Bilet fiyatları ve ayrıntılar için; http://www.biletix.com/static.htm?page=sp43
Motorsporları dünyasının usta kalemi "the Player" Kemal Kandemir yine bizlerle. Eline sağlık..

onlar hep ordaydi

ilk yaridaki genclerbirligi maci


antalya maci