31 Mayıs 2008 Cumartesi

this is where amazing happens, ama...


barizzio anlattı biz ekleyelim;

alaattin'in lambasından sarı-yeşil bi final çıktı...

şimdi, üç vakte kadar göze alınması gereken tehlikeler, verilmesi gereken kararlar var...

seçenekler aşağıda;

a) şimdiki işinden istifa et, kosova-kural ikilisinin çaycısı olmak için NTV'ye iş başvurusu yap,

b) hasta numarası yapıp doktordan rapor al, gündüz mışıl mışıl uyu gece de basketin tadını çıkar,

c) uykusuz mosmor gözlerle işyerinde hayalet gibi dolaş..

ah şu saat farkı...

Ölüm Grubu


Tarihin gördüğü hemen her kupada bir ölüm grubu olagelmiştir.
Bu turnuvanın ölüm grubu şüphesiz C grubu olacak. Fransa, İtalya, Hollanda ve Romanya amansız bir mücadeleyle bir üst tura, mümkünse de grup birincisi olarak çıkmak isteyecekler. Bence grubun ilk 2'si, turnuvanın ilk 4'üne girecektir.
Öncelikle Fransa'ya bakmak istiyorum. Sansasyon adam Domenech bu sefer beni şaşırtmadı açıkçası. Bence kadroda önemli bir sürpriz yok. Fransa yeni bir toparlanma arayışında olacak, Zizou'nun yokluğunda önemli bir başarı kazanamamış olmaları bu kadroyu kamçılayabilir. Teknik kapasitesi tartışılmaz bir kadro, tahminimce kupada en az yarı final oynayacak güce sahipler. Tahmini 11'im: Coupet; Evra, Gallas, Boumsong, Diarra; Malouda, Toulalan, Nasri, Ribery; Anelka, Henry.
İtalya'da Donadoni 4 5 1 bozması, senenin dev popüler taktiği 4 3 3 oynayacak gibi görünüyor. Malum, İtalya, katıldığı her kupanın favorilerinden biridir; gelenek bozulmaz. Muhtemelen Milan orta sahasını aynen "Download" edecekler. İtalya'nın bu kupadaki tek riski grubun çok şeye gebe olması. Muhtemel 11'im: Buffon; Panucci, Cannavaro, Materazzi, Zambrotta; Pirlo, Gattuso, Ambrosini; Del Piero, Toni, Di Natale.
Gelgelelim Hollanda'ya... Dev oyuncu Marco Van Basten, taktik bulma konusunda bir türlü başarılı olamadı Hollanda'da. 4 2 3 1, 4 3 3 ve 4 4 2 gibi taktikleri deneyen teknik adamın, kupada rakiplerinin trendlerine de uyup 4 3 3 oynatacağını varsayıyorum. Açıkçası zaten Hollanda'nın kaderini bu diziliş mavraları değil, 3 maçtaki takım kimyası ve bireysel yeteneklerin günlük performansları belirleyecektir. Babel'in sakatlığı, turnuvanın en derin hücum kadrosunu 1 adam eksiltse de, Hollanda'ya bu özelliğini kaybettirmedi.
Muhtemel 11'im: Van der Sar; Van Bronckhorst, Mathijsen, Heitinga, Ooijer; De Jong, Van der Vaart, Snejder; Robben, Van Nistelrooy, Van Persie.
Kupada gruplar belli olmadan önce, "kupanın gizli favorisi olabilecek takım" (itiraf edin hepiniz bu geyiği yapıyorsunuzdur) olarak ben Romanya'yı görüyordum. İzlediğim kadarıyla (özetler ve hazırlık maçları da olsa) bu takım, değme gruptan rahat çıkacak kadroya ve güce sahip. Marica ve Mutu forvette, Rat (shakhtar'da 3 sezondur en beğendiğim isimlerdendir), Contra ve Chivu defansta gayet kariyerli ve avrupa düzeyinde oyuncular. Ne garip bir kaderdir ki bu Romanya'nın bu turnuvada yapabileceği tek şey, dev rakipleriyle yapacağı maçların tüm dünya tarafından izleneceğini bilen oyuncularının, biraz da pazarlama beklentisiyle harikalar yaratmasını beklemek olacak.

Keyifli Günler Bizi Bekler



Yaklaşık bir hafta sonra tüm futbolseverler için bir festival başlamış olacak ve her zaman, festivalleri güzel kılan ilk unsur alınan keyif olmuştur. Bu güzel festivalin ilk parçasını oluşturan A Gubuna baktığımızda dikkatimizi ilk çeken Portekizliler oluyor ya da şu an için dünyanın bir numarası olduğu gerçeğini kimsenin inkar etmediği Christiano Ronaldo. Bu durum belki Ronaldinho'nun müthiş bir sezondan sonra 2006 Dünya Kupasındaki uykusunu akla getirebilir. Umuyoruz ki bu gerçekleşmeyecek ve futbolu güzel kılan bu adamı büyük bir keyifle izlemeye devam edeceğiz.

A grubunda bulunan takımlara baktığımda gördüğüm bir gerçek var ki o da kanatların takımları ne kadar uçuracağı konusu Portekizin bu konuda bir sıkıntısı olacağanı düşünmüyorum hatta Quaresma ve Ronaldonun turnuvanın en iyi ikilisi olduğunu bile söyleyebilirim. Bu da benim gözümde onları sadece grubun değil turnuvanın da favorisi olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

Türkler ise, önemli olacak hatta turnuvaya damgasını vurucak bir kanatını kaybetmiş durumda, Gönülsüz kadrosuyla, takım oyununun en yüksek seviyede olması gereken bir taktikle sahaya çıkacaklar, mücadele olarak ne kadar yüksek seviyeye çıkacakları benim için bir soru işareti bu konuda oluşacak bir aksaklık daha ilk maçta turnuvaya veda anlamına gelebilir. Çünkü portekizliler sadece bir maç kazanmayabilir aynı zamanda moral bozucu bir skora maruz bırakabilir. Şahsen bu konuda Kazım'ın fark yaratabileceğine inanıyorum bu adamda olan normalde bir Türk insanında olmayan rahatlığın Türkleri uçurma olasılığı portekizlileri şaşırtabilir.

Çekler, Karel Poborsky ve Pavel Nedved'den yoksun olarak bu turnuvada yer alacaklar, bu onların gücünden bir şey kaybettirir mi sanmıyorum ne de olsa kendi grubunu birinci olarak tamamlayarak şampiyonaya katılan tek takım onlar A grubunda. Bu adamların disiplinli oyunu onları kendi grubunda Almanların önünde bitirmesini sağladı. Çekler, müthiş bir mücadeleye sahne olacak bu grupta son ana kadara savaşacak bir takım görüntüsüne sahip olmakla birlikte turnuvanın sonunu görebileceklerini düşünmediğim takımlardan birisi.

İsviçreliler turnuvaya ev sahipliği yapmanın dışında şampiyonaya ne vereblir benim için bir soru işareti doğrusu, onları en son izlediğimde takım savunmasını iyi yaparak sonuç elde etmeye çalışıyorlardı. Bu şampiyonada da bundan farklı bir görüntü beklemiyorum. Eğer hakemlerin kafasında ev sahibi ülkedir bir üst turu görmelidir düşüncesi oluşmazsa bu gruptan yükselebileceğini düşünmediğim ilk takım olduğunu belirtmeliyim.

Bu grubu her kim ilk sırada bitirirse bitirsin değişmeyecek olan tek şey var o da alınacak keyif olacak, ne de olsa dünyanın en iyisi bu grupta.

20 Yıl Sonra!


Evet, başardılar!
Sezon ortasından itibaren Wasted Times'la beklediğimiz, istediğimiz final geldi çattı.
Favorilerimiz farklıydı ama herkes bu finali istiyordu. "KG" ve yaşlı dostları finallere çok zor, çetin mücadeleler sonunda yorgun ve yıpranmış olarak çıkacak belki.
Ama sonuna kadar Boston şampiyonluğunu umut edeceğim galiba.
Son yılların en güzel, en heyecanlı finali olması dileklerimle.

samimiyet...


galatasaray taraftarıysanız hazmetmeniz zor..

ocağınızdan, yuvanızdan yetişen bi adamı, unutamayacağınız hatıralarınızda payı olan, hemen hemen her sene "türkiyeye dönersem döneceğim yer galatasaray olacak" diyen bir adamı en önemli rakibinizin formasıyla görmek fazlasıyla sinir bozucu bir durum..

hele hele çocukluğunuzu 90larda yaşamışsanız, kral'ın hemen hemen her transfer döneminde ali şen'in, aziz yıldırım'ın servet tekliflerini reddettiği dönemlere tanık olmuşsanız, galatasaraylılığı böyle görmüş böyle öğrenmişseniz, bu fotoğrafı gördükten sonra başınızın ağrımaması daha da zor...

profesyonelliğe, futbolculuğun da bir meslek olduğuna diyecek sözümüz yok..

eksiklik samimiyettir...

çarşı ile karşılıklı "burası beşiktaş, alayına gider, kızdırma bizi götoğlanı fener" diye tezahürat ettikten 15 gün sonra sarı-laciverti giyip aziz başkan'ın yanına otururkenki samimiyettir...

"herşeyimi galatasaraya borçluyum, dönersem bu yanlızca galatasaray olur" dedikten sonra yapılanlardaki samimiyettir...

aslolan, bi çizgiye, bi duruşa sahip olmaktır...

ve bunu para için bozmamaktır..

hem de profesyonellik kisvesinin altına saklanarak..

28 Mayıs 2008 Çarşamba

tek hecesiz elveda..


27 Mayıs 2008 Salı

keskin nişancılar, ter ve acı..


pazar günü abdi ipekçi'deydik..memleketin basketbol mabedini özlemiştik..kısmet fenerbahçe-telekom maçınaymış, gittik, hasret giderdik..

maçtan önce belirtmem gereken en önemli şey, 10 bin kişinin klimasız, havalandırmasız salonda ter içerisinde nefessiz maç izlemek zorunda kalması..hele bir de 3.periyoda doğru salonu keskin bi ter kokusu da sarınca olay iyice çin işkencesine döndü..

basketbolda avrupa'nın en önemli ülkelerinden birisiyiz..ligimiz avrupa'nın en güçlü 3-4 liginden birisi..final serimizin oynandığı salonda bu ihmalin yapılması anlaşılacak şey değil..umarım yetkililer en kısa zamanda gerekli tedbirleri alırlar..

maça gelecek olursak;

fenerbahçe ülker son bi kaç yıldır türkiye liglerinde izlediğim en iyi takım..savunmada, hücumda gerekli olan ne varsa yaptılar..daha önce dışardan iyi ateş eden bi takım olduklarını biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum..inanılmaz bir 3lük yüzdesiyle oynadılar..ilk yarıda hemen her top girdi..savunmada da direnç gösterip telekom'u top kaybına zorladılar..maçın başında dudley'e yeterince iyi savunma yapamadılar ama ikinci periyodtan itibaren her top alışında ikili-üçlü sıkıştırmalar yapıp onu potadan ve toptan uzak tuttular..topu aldığı anlarda da semih erden devreye girdi ve telekom'un bir numaralı skor opsiyonunu tamamen ortadan kaldırdı..ikinci periyodun sonuna doğru fark 20 sayıyı buldu..üçüncü periyodun başında da el-amin'in şut tercihleri kötü olunca fenerbahçe maçı çok erken kopardı..

telekom, mütevazi veteranların (tutku, haluk) yanına kalburüstü 4 yabancıyı eklemiş standart bir takım..yapabileceklerinin maksimumunu zaten beşiktaş ve galatasaray'ı eleyerek yaptılar..fener'in keskin nişancılarına çare bulamadıkları müddetçe -ki çok zor- seriyi lehlerine çevirmeleri imkansız..

maçtan sonra evime dönerken fener seyircisini düşündüm..oldukça hırslı ve ateşliydiler..açıkçası bu kadarını beklemiyordum..ama hak verdim..ne de olsa sporun "bazı" branşlarında yaşanmış güncel acıları vardı..yaptıkları normaldi..

sonra gülümsedim, yola devam ettim...

23 Mayıs 2008 Cuma

diz iz taktik samtayms..


Milli takımda 2. Fatih Terim döneminin başında, Fatih Hoca takımı Türk taktiği dediği 5 tane 2'li sistemiyle oynatacağını söylüyor ve takımın kilit oyuncusu olarak da Nuri Şahin'i işaret ediyordu. Ama Türk taktiği ne tesadüf ki Brezilya'nın dünya kupasında hayal kırıklığı yaratan 5 tane 2'li sisteminin kötü bir uyarlamasıydı - ki Fatih Hoca 1996'da Galatasaray'ın başına geçtiğinde manşetlerde yer alan sözü dün gibi hatırımdadır: "Bu takıma Brezilya gibi top oynatacağım!"
Galatasaray uzun süre o zaman Brezilya'sının diamond'ını denemiş ama ilk zamanlar maya tutmamış daha sonraları takım yapısına tam uyan 4-3-1-2 (hatta 4-3-3, 2-7-1 vs)'i çok başarılı uygulamaya başlamış ve Uefa'ya kadar uzanmıştı.
Türk taktiği hayal kırıklığından sonra dönemin popüler taktikleri 4-1-3-2 ve 4-4-1-1 deneyen Fatih Hoca, hazırlık maçlarında klasik İngiliz orta sahası diye bilinen ve herkesin İngiltere Milli Takımı (ki onlarda Euro 08'de yoklar) ile özdeşleştirebileceği ortada 2 MC li taktiğini dönmeye çalıştı ki Topuz,Hamit,Emre,Arda dörtlüsü Romanya'ya karşı 2-0 yenilirken top bile yapamazken Mehmet Demirkol'dan başka bu arayışa alkış tutan da olmadı.
Tabi Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek lazım ki Otto Rehagel'in Yunanistan'ıyla başarısı ispatlanmış catenaccio altyapılı 4-2-3-1'e dönmemek belki de güzel futbol adına Fatih Terim'in yaptığı en güzel denememeydi..
Dünya Kupası öncesi yine bir basın toplantısıyla yeni taktiğini (!) tanıtırken Fatih Hoca, Euro 08'de bize olası bir başarının mimarının kendisinden başkası olmayacağını ilan etmeye çalışıyordu.
4-3-3 oynayacaktı Türkiye, yani taktik kara tahtada göründüğü itibariyle orta sahada biri önlibero özellikli olmak üzere sağ ve sol içten oluşurken, wingback'ler ile destekleniyor aynı zamanda açık gibi de oynayabilen forvetler swap position yaparak rakip defansın dengesini bozuyordu. Bu enteresan taktik de bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu sanki bir dizmeyi deneyelim bakalım:
Van der Sar
Brown - Ferdinand - Vidic - Evra
Hargreaves - Carrick - Scholes
Rooney - Tevez - Ronaldo

Pardon Türk Milli Takımı'nı yazacaktım di mi ...

22 Mayıs 2008 Perşembe

çanlar çalıyor...

kobe ve arkadaşları seriye galibiyetle başladılar ama maç istatistikleri lakers açısından son derece korkutucu..

duncan' ın 30 sayı 18 ribound'u ve bunlardan da önemlisi sayılarının çoğunu dışardan bulması, serinin kaderinin hangi faktöre bağlı olarak şekilleneceğine dair büyük bir ipucu..eğer lakers seriyi gerçekten geçmek istiyorsa, duncan'ı boyalı alan dışında da rahat bırakmamak zorunda..ve bu noktada hiç kuşkusuz lamar odom (sakatlığın zamanı mıydı be bynum dememek elde değil) ve yapacağı savunma serinin kaderini tayin edecek..bunu sadece ben değil üstat reggie miller da söylüyor..

umuyorum ki, phil jackson da tehlikenin farkındadır ve geçen yıl cavs'ın, 2005'te pistons'ın ve 3 senedir de suns'ın yaşadıklarını, O ve takımı yaşamazlar..

zira, şu ligde spurs'e karşı "Defense 101" dersini geçmiş bir takım görmek istiyoruz artık...





yolcudur abbas...

arthur zico'nun türkiye macerası bitti bitiyor..

ilerleyen günlerde ayrıntılı bi Zico analizimiz olacak..
ama şimdi, bu sene Fenerbahçelilere orgazmik şampiyonlar ligi geceleri yaşatan bu adamın "UEFA Chat" sayfasında söylediklerine bi bakalım;

Terry'nin halısı


Dün akşam bir futbol ziyafeti vardı ekranda; futbolla ilgilenen her gence, çocuğa, büyüğe izletilmesi gereken bir ders adeta...
Allah'a şükür, Star spikerlerinden uzakta, ingilizlerin arasında, SkySports'ta seyrettim maçı, müthiş bir gece geçirdim. Maçı daha fazla hak eden taraf, turnuvayı hak edenin aksine, Chelsea idi. Ama malum, final maçlarında biraz nasip kısmet çıkıyor öne. Dün şanslı olan taraf Kırmızı Şeytanlar oldu. Dev Chelsea kaptanı, turnuvanın en iyi savunmacısı Terry'nin ayağı kaymasaydı muhtemelen şu anda Abramovich ve müritleri halen kutlama yapıyor olacaktı.
Maçın finalini en güzel özetleyen cümleyi "Al Lee" kaydetti: "Tanrı, Terry'nin ayağının altındaki halıyı çekti!".

20 Mayıs 2008 Salı

ışık var..

ortadan parçalı forma müthiş olmuş.. 1989-90 yılında türkiye-k.irlanda maçı izler gibi hissettim. sanki tuncay değil hasan vezir depar atıyordu..



takım iyiydi..evet bi ışık var ama tünelin ucu da yakın..hocanın maçtan sonra dediği de doğru; "olumlu noktalar olumsuzlardan fazla.."


maç biterken bi bayrak dikme olayı yaşadık yine..bu sefer kahraman rambo okan değildi..ama forması rambo'nunki ile aynı renkti..

başlıyor...


resme bakıp aldanmamak lazım, zira düelloyu the truth kazandı..

doğuda final serisi bu gece fleet center'da başlıyor..

bi tarafta 5 gündür dinlenen ve orlando'yu duman etmiş kadroya billups'ı da eklemiş detroit, diğer tarafta 20 günde 14 maç oynamış 31 yaş ortalamalı yorgun ama inanmış celtics..

wallace ve tayfası, paul pierce - lebron james savaşının ganimetlerini yağmalayabilecekler mi bilinmez ama kimse detroit'i nba finallerinde görmek istemiyor..

hele karşılarında spurs de olursa..

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Futbol erkek oyunu(mu)dur


19 Mayıs gösterilerinden sıkılıp, 7 sene önceki bir konferans yarı finalinden de artık bunalmışken, Eurosport'ta senelerdir tereddütsüz zaplayıp geçtiğim kadınlar futbol maçlarından birine denk geldim. Umeå-Frankfurt maçı. Tahminlerimin ötesinde bir futbol kalitesi ve üst düzey seyir zevki sundu maç, beni şaşkınlık içerisinde bırakarak. Bundan sonra takip listeme alıyorum. özellikle Brezilyalı Marta ve İsviçreli Ramona Bachmann, artık benim için İbrahim Üzülmez'den daha değerli, izlenesi futbolcular; şiddetle tavsiye ediyorum.

16 Mayıs 2008 Cuma

Can Sıkıntısı


"Kendisi devre arasında Mehmet Topuz için 12-13 milyon Euro ödemeyi düşünüyordu. Gece canı sıkılır, sabah gider transferi yapar. Rakamlar yüksek olabilir ancak Demirören’in sağı-solu belli olmaz."

Son senelerde bu can sıkıntısı artık Beşiktaş taraftarına sirayet etmeye başladı. Demiştim ya "Türkiye'nin Atletico Madrid'i diye, herhalde beterin beteri diyeceğiz yakında, baksanıza adamlar en azından La Liga'da ilk 4'e giriyorlar!

14 Mayıs 2008 Çarşamba

sabır


malümunuz fatih hoca galatasaray kupayı kaldırdıktan 3-4 saat sonra milli takım kadrosunu açıkladı..böylece şampiyonluk geyiklerine harcanacak efor milli takım kadrosu üzerindeki spekülasyonlara harcanmaya başlandı..

kazım eğer "colin" ise takımda ne işi var, gökhan gerçekten "cam" mıdır, tümer kışlaya mı gitmelidir şampiyonaya mı, ümit karan'ın "derin" ilişkileri kalecilerle olan ilişkilerinden daha mı sığdır, guardiola'nın beğendiğini fatih terim nasıl beğenmez vs.

yazılan çizilen çok..

barizzio bile "yeni vedatlar yaratma sevdası" dedi..

iyi de etti..

hem 12 yıl öncesine gitmiş olduk hem de vedat'ın mükemmele yakın oynadığı maçta "en asil duygunun insanı alpay"ı bir kez daha sevgiyle andık..

nacizane görüşlerime gelecek olursak;

vatan, millet geyiklerini futbola, spora karıştırmaktan pek hazzetmem ama herşeyden önce iyi algılanması gereken şey, bu şampiyona futbolumuz açısından oldukça hayati..
6 yıldır uykuda olan futbolumuzun fenerbahçe'nin ciddi başarısından sonra ulusal takım düzeyinde de desteklenmesinin ne kadar önemli olduğunun düşünülmesi taraftarıyım..
bunun için de bence yapılması gereken ilk şey, cimbom-fener kavgasını bir kenara koyup eleştirilerimizde yapıcı ve insaflı olmaktır..

ben de çoğu insan gibi topuz'u ya da karan'ı kadroda göremeyince şaşırdım..ama fatih terim'in ne yapmak istediğini gerçekten görmemiz ve sağlıklı bir şekilde eleştirebilmemiz için hazırlık maçlarını beklememiz şart..

dikkatlice incelendiğinde, mevcut kadro 4-6-0 gibi modern bir sistem için oldukça uygun görünüyor..yani takım hücümdayken kanatlardan içeriye kateden hücümcular, top rakipteyken ortaya ya da kanatlara çekiliyor..yay dizilişi diyebiliriz buna..top bizdeyken 4-3-3, top rakipteyken 4-6-0..yani şampiyonlar ligi'nin son 4'ünün oyun stratejileri..

forvet hattında tuncay, nihat ve gökdeniz bu sistem için oldukça uygun..ve böyle düşününce kral, mehmet yıldız ya da ümit karan'ın kadroya alınmaması anlaşılabiliyor..

ortasahada da marco, topal/ayhan ve emre..yani oyunun iki yönünü de oynayabilen oyuncular..arda ve tümer de yenik olduğumuz ve kilidi açamadığımız maçlarda kenarda duran iki yaratıcı güç..

asıl sorunumuz olan yer savunma..bunun nedeni de kuşkusuz memleketteki stoper kıtlığı..başka açıklaması da yok..kötülerin iyileri de kadroda zati..bu bölge için de tahminim servet-aşık ya da güngör..sağ bek gökhan, sol bek balta..

bu kadro ve strateji tercih edilir mi ya da tercih edilirse portekiz ve çek cumhuriyeti gibi ateşli takımlara karşı ne kadar işe yarar, bekleyip göreceğiz..

ama herşeyden önce, eleştiri için biraz daha bekleyelim..

en azından hazırlık maçlarına kadar...

13 Mayıs 2008 Salı

SIR..


''İstatistikler mini etek gibidir, bir cok şey gösterir ama asıl önemli olanı saklarlar..."
Sir Alex Ferguson

12 Mayıs 2008 Pazartesi

ROKET

Ronnie O'Sullivan, beş dakika 20 saniyede masayı temizlemiş tek adam ve bu nedenle almış olduğu sıfatı geçen hafta bitmiş olan Snooker Dünya Şampiyonasında tekrar hatırlatmış oldu bizlere.

2001, 2004 ve son olarak 2008 yılında Roketin iş başında oluşu snooker severler için büyük bir keyifti. Kariyeri boyunca sayısız başarının altına imza atmış olan Ronnie, 16 yıl içerisinde; masa başında kazanabilecek en büyük para olsa gerek 10 milyon doların üzerinde bir parayı hesabına aktarmış oldu.

Gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncu olarak adlandırılan bu adam eğer oyunu bırakmazsa üç kez almış olduğu Dünya Şampiyonluğu sayısını arttırmaya devam edecek gibi gözküyor.

no way mvp!!

hollywood'ın dün gece için çok fazla mazereti var..mvp sakat sakat oynayıp 13/33'le dibe vurmasa, turiaf insan olduğunu bi an unutup oyundan atılmasa, luke walton maçtan önce manitasından ayrılmış olmasa staples'da "son darbe" hazırlıkları çoktan başlamıştı...

ama ne olursa olsun (özellikle eddie rush'ın saçma kararları) dün gece sahada muhteşem bir utah vardı ve ne kadar karakter sahibi bir takım olduklarını herkese gösterdiler...

ak47'nin kobe'nin kafasına indirdiği 6 tane balyozdan sonra korkuyu lakers'lıların damarlarına sonuna kadar şırınga ettiler..

bakalım malone, stockton, russell, hornacek ve ostertag'lı efsane kadronun yapamadığını onlar yapabilecekler mi...



Euro 2008


Dün itibariyle Avrupa'da takip ettiğimiz tüm liglerin şampiyonları belli oldu (İnter'i de şampiyon ilan ettim İtalya'da böylece).
Böylece bize kalan sezonun son heyecanı: Avrupa kupası.
Milli takımımızın da A grubunda mücadele vereceği turnuvaya artık 26 gün kaldı.
Kupanın resmi sitesi mükemmel olmuş, her takımla ilgili çok detaylı ve kaliteli bilgiye erişmek mümkün.
Sitede milli takımımızla ilgili yayınlananlar arasında en çok dikkatimi çeken iki haber şunlar:
1) Gökhan Gönül'den "Turkish Cafu" Diye bahsedilmiş, inanılmaz keyiflendim.
2) Yandaki haberde "Local Hero" (milli kahraman) diye bahsedilen "Sukur"un Terimin 26'sına giremediğini manşet yapmışlar. Yani Fatih Terim'in bir kez daha yeni Vedatlar yaratma projesinde olup, muhtemelen yeterince izlemeden, Fransa'daki 11 golüne bakıp oyuncu beğenerek, bugüne kadarki başarılarını kendisine getiren ismi kadrodan fütursuzca kestiği fikrime katılmış UEFA.com. Bu da çok hoşuma gitti.

Turnuva tahminlerim:
A grubu 1 Portekiz 2 Çek
B grubu 1 Almanya 2 Hırvatistan (Edu'nun yokluğuna rağmen)
C grubu 1 İtalya 2 Fransa (Hollanda'ya bir kez daha yazık olur)
D grubu 1 İspanya 2 Rusya

Çeyrek Finallerde Almanya, Portekiz, İtalya ve Fransa tur atlar. Bu 4 takım arasında favori kalmaz, gününde olan kupayı alır. Turnuva başladıkça tahminlerdeki hataları tekzip edeceğim. Herkese iyi seyirler.

3(?) BÜYÜKLER


Türkiye'de 3 büyük takım vardı eskiden; 4 olduğu iddia edilirdi ama 3'tüler.
Ezeli rakip, ebedi dostlardılar.
Şimdilerde bunlardan birisi yönetimsel vizyon ve kadro yapısı olarak en büyüklerini olmasa bile çok büyük Avrupa kulüplerini geride bırakmış durumda.
Bunlardan bir diğeri ise, öyle bir ruh, öyle bir takım yaratmış ki, "Şampiyonluk" lafını duyunca allah yarattı demiyor, sol bekleri sağ ayağıyla akıl almaz goller atıyor, Gaziantep eskisi topçular harikalar yaratıyor, daha neler oluyor neler...
Geriye kalan son büyük (!) ise artık mazide, gönüllerde yaşıyor, bir zamanlar büyük olmuş bir takım haline gelmiş durumda.
Türkiye'nin en büyük, en güzel taraftarının takımını bu hale getirenlere sözüm: hayırlı olsun, sayenizde Türkiye'nin Atletico Madrid'i yaratılmıştır.

11 Mayıs 2008 Pazar

son öpücük...


kral dün gece eski açık tarafındaki kaleye son öpücüğünü kondurduğunda bazılarının yıllardır artarak devam eden kanaması da son buluyordu...

kapalıdan "son" gücümüzle "son" kez "kral" diye bağırdık..

oradaydık..

yıllar sonra çocuklarımıza kralı anlatmak için...

8 Mayıs 2008 Perşembe

yaptığınız ayıptır!


özhan abi başkanken transfer sezonunun fenomeniydi..ne zaman flaş bi transfer sözkonusu olsa devreye girer, yüzlerce galatasaraylının hayallerini çöpe atardı..

haim fresco'dan bahsediyorum..

zırt pırt devreye giren haim fresco'dan..

pires'te, gallardo'da, saviola'da hep o devredeydi..öyle ki, memlekette "haim fresco devreye girdi" diye bi cümle kalıbı bile oluşmuştu..bi yerden sonra olay öyle bi hal aldı ki, insanlar bu cümleyi okuduktan sonra transfer haberinin devamını okumaz oldular..

şimdilerde popüler olan ise fotomaç'ın fenerbahçe'ye her gün bir yıldız getirmesi ve fener'in aynı gün websitesinde bu haberi yalanlaması..en son Ronaldinho'yu getirmişler..hem de "Koç, Ülker ve Avea"nın katkılarıyla..Fenerbahçe'nin cevabı da gecikmiyor haliyle..

Ama cevap da öyle bi cevap ki, artık sınırların zorlandığını çok net gösteriyor..

Fenerbahçe'nin resmi sitesinde yayınlanan cevap aşağıda..bizim için de geleceği tahmin etmemek elde değil; yarın öbür gün fotomaç bi "Henry Fener'de" haberi yapar, Fener'de "Allah belanızı versin" diye cevaplar...

"Kulübümüzün Ronaldinho'yu transfer edeceğini iddia eden gazete bu transfer için Koç, Ülker ve Avea'nın da sponsor olacağını öne sürmektedir. Masa başında yaptığınız çirkin yalan haberlerinize spor dünyasına kaynak sağlayan Türkiye'nin önde gelen kurumlarını alet etmeyiniz ve artık yalan transfer haberlerinize bir son veriniz. Yaptığınız ayıptır ve gazetecilik etiği ile bağdaşmamaktadır."

ilahi güç (!)

amway arena'daki sevimli adamlar topluluğunu bi şekilde umutlu tutan ilahi bi güç var..o güç dün gece jameer nelson' da vücut buldu..pek centilmence olmayacak ama dün gece ilk periyotta billups'ı komik bi şekilde sakatlamasa, gecenin sonunda "kötü çocuklar" final şarkısının volume'unü artırmış olacaklardı..

jameer nelson demişken, basketbol bilen herhangi biriyle bu herifi saatlerce tartışabilirim..

toronto'daki son maçta müdahil olduğu saçmalıklar bile yeter..arada sivas-galatasaray maçımı piç etti..arkadaşla jameer efendiyi konuşalım derken sivas'taki gollerin keyfini çıkaramadık..

ben bu haldeysem, dwight azmanı ile hido'yu varın siz düşünün..

alley-oop yapayım derken yanlışlıkla 3lük atan bi arkadaştan bahsediyoruz, kolay değil...

7 Mayıs 2008 Çarşamba

psikopatlar serisi vol.2


önceki postta futbolun psikopatlarından bahsetmiştim..kaldığım yerden devam ediyorum..sırada ümit davala var..

yeteneklerine ve zekasına rağmen serseliğinden ve vurdumduymazlığından hiç vazgeçmedi..

uefa finalinde kendi cezasahasında tehlike varken artistik bir topuk hareketine yeltenmesi ve devre arası fatih hocasından "final oynuyoruz oğlum, götünle oynama" şeklinde bir azar işitmesi onun karakterini çok iyi açıklayabiliyor..

milan' da oynaması, bremen'de şampiyonluk yaşaması, şahsımca türkiye'nin en çok gelecek vaadeden antrenör adayı olarak görülmesi onun serserilik level'ını etkilemiyor..

yukarıdaki fotoğrafın aktöründen her serserilik beklenir..

6 Mayıs 2008 Salı

Gazza Sergen

iki gün önce sergen yine manşetlerdeydi..zaten 92 Akdeniz Oyunlarında attığı ilk golden beri ne söylese manşet oluyor..aynı maçtaki ikinci golün sahibi hakan şükür de öyle...ne yapsalar, ne konuşsalar manşet..

nerden geldi aklına sergen derseniz, bugün sitenin birinde paul gascoigne ile ilgili bir haber okudum..aklıma sergen geldi..bence çok benziyorlar..estetik çalımlar, muhteşem paslar, iyi frikikler..olumlu çok fazla ortak noktaları var..

olumsuz ortaklıkları da çok bence..
sergen ingiliz olsa kokaine, gascoigne türk olsa at yarışına sarardı..


O "ruh" nerde saklı?

ömer üründül çoğu görüşüne katılmasam da yorumlarını dikkate aldığım, okuduğum bir adam..bugün sabah'ta galatasaray'ın şampiyonluğunun arkasındaki sırrı;

"Roberto Carlos İstanbul'da olmak yerine Brezilya'da hayatını yaşıyor. Ameliyat masasından kalkan Hasan Şaş hastaneden kaçıp Sivas'ta arkadaşlarının yanında"

diye çok güzel özetlemiş..galatasaray'daki amatör ruhun özeti olsa olsa bu olabilirdi zaten..

Spor sayfasını genellikle dikkate almadığım Sabah da bugün şaşırttı beni..ömer üründül'ün söylediklerini biraz daha destekler nitelikte bir yazı.. galatasaray ile ilgili şaşırtıcı güzellikte bir analiz bence..şöyle buyrun;