12 Aralık 2010 Pazar

sana koltuk fırlatan değer bilmezin..


Hikaye çok klasik. Anne yıllar evvel evi terk etmiş zengin ailesinin yanına dönmüştür. Fakir olan baba oğlunu zor koşullarda büyütmüştür. Anne'nin aklı yerine gelmiş içi evlat hasretiyle yanmaktadır. Bu sırada oğul da tedavisi sadece yurtdışında mümkün olan ve tedavi süreci oldukça pahalı bir hastalığa kapılmıştır. Baba herşeye rağmen oğlunun iyiliği için onu zengin annesiyle yaşamaya ikna etmeye çalışır. Bunun için de artık onu sevmediğini söyler içi kan ağlayarak. Oğul da babaya önce inanmaz ama sonra ben de seni sevmiyorum diyerek annesine gider..

Dün işte böyle bir gecede oğul söktüğü koltukları babasına fırlatarak, hiç görmediği ama hep hayalinde yaşattığı annesine koştu. Baba oğlunu ikna edebilmek için daha önce tarihi mutluluklar yaşattığı evinde hüsranı yaşattı. Baba son kez belki de en büyük fedakarlığı yaptı akıllardan silinebilmek için..
Bu futbol dilencisi romantikliği bir kenara bırakırsak yazacak çok şey var hala bitmiş Galatasaray'a dair. Takımın, kulübün yönetilemediği, kadro yapılandırmasının rezalet olduğu gerçeklerini tekrar tekrar dile getirmeye gerek yok artık. TT Arena'nın açılmasını en çok Adnan Polat bu hazzı yaşasın ve artık gitsin diye istiyorum. Ben kendisini hala çok seviyorum. Hiçkimsenin cesaret etmediği dönemde bu takımı devralarak artık yıldız futbolcuları beğenmediğimiz, hergün yeni projesine alıştığımız, kulüp batıyor söylemlerini duymadığımız hale getirdi. Ama futbol konusundaki çok yanlış ve kemikleşmiş yaklaşımları ve bütün kulüp bir yana 12 kişilik yönetim kurulunu birarada tutmasına yetmeyen karizması ile daha fazla faydalı olamıyor bu kulübe. Evet artık o koltukta çivi olmadığı için üzerine çok fazla gidiliyor ve altı çok fazla oyulmaya çalışılıyor. Ama Galatasaray Başkanı için böyle oyunlar bahane olamaz. Türkiye'de gruplaşmanın anavatanı Fenerbahçe Aziz Yıldırım Çiftliği haline gelebildiyse, Galatasaray'ı çiftlik haline getirmeden de olsa birarada tutmanın bir yolu vardır elbet. Önceki seçim döneminde de dediğim gibi Ali Dürüst'ün gelişi kaçınılmaz görünüyor. İnşallah hayırlısı olur. Ama bundan sonra gitmesi daha iyiyi getirecekse bile Adnan Polat'ın bu kulübe verdiklerine kimsenin dil uzatmaya hakkı olduğunu zannetmiyorum.

Bugün biraz daha açmak istediğim konu bu bloga Galatasaray yazmaya başladığım ilk günden itibaren muhakkak değindiğim Galatasaray taraftarı. Galatasaray'ın maddi olarak dibi gördüğü, Fenerbahçe'nin her sene yıldızlar getirdiği bir dönemde Cem Uzan isimleri dolaşmaya başlamıştı. O zamanlar Galatasaray'ın da bir Aziz Yıldırım'ı olsun diye ağzının suyu akanlara bu kulübün böyle bir yapısı olmadığını, Galatasaray'ı oluşturan değerlerden vazgeçilirse bir anlamı olmayacağını, eğer başka türlü bir kulüp hayal ediliyorsa Türkiye'de farklı yapılar ve değerler olduğunu gidip suyun öte tarafından bir takımın taraftarı olabileceklerini söylemiştim. Ama gelgelelim 1990'lardan sonraki başarılara endeksli olarak Galatasaraylı olanlar çoğalınca dedikleri gibi Türkiye oldu Galatasaray. Herşeyiyle bu memleketin insanını yansıtan ve tamamen başarıya endeksli bir taraftar kitlesi oluştu. 14 senelik çileyi çekenleri utandıracak bir görgüsüzlük hortladı. Cemil'ler Can'lar hatta sonrasında Aykut, Rıdvanlar'ın Fenerbahçesi olan kitle Galatasaray oldu artık. Galatasaray, Fenerbahçeleşmeye mahkum oldu devamında. Havaalanında futbolcu dövmek yerine tesislere hıyar bırakan lümpen değer bilmez taraftar kitlesi oluştu. Takım sahaya çıkarken Lincoln Lincoln diye bir tarafını yırtıp, akşamında Ahmet Çakar gazına gelip Lincoln'e ana avrat söver oldu. Kaptanını önce Metin Oktay'la özdeşleştirip tüketen sonra da kız arkadaşı üzerinden vuran alçaklar oldu. Maçın ilk yarısı bitmeden kalecisini yuhalayan, Servet Çetin'i Rijkaard'ın gittiği hafta tribüne çağırıp bir sonraki hafta yuhalayan karaktersizler ordusu oldu. Galatasaray, kimliğini hala bulamamış bir torba kömüre oyunu satan, Atatürk ile RTE'yi kıyaslayan, ama Atatürk'ü sevenin de klişelerden kurtulamadığı, değer bilmez, düşünemez, pragmatist, faşist Türk halkı oldu. Bir avuç kaldık aslında şehrin bu yakasına ait olduğuna inanan. Sessiz sedasız eve dönerken halen Nevizade Gecelerini mırıldayabilecek kadar bu kulübe aşık olan.

Seni yıkacak dozerin değil de, sana koltuk fırlatan değer bilmezin diyim Ali Sami Yen. Seni böylece tükettik ki artık TT Arena'da her başarısızlık senden ayrılığa bağlanmaz.

askerlik yaparsan adam olursun..


Her Türk erkeği ne için aldığını bilmediği bir borçla doğar. O borcu da en azından özgürlüğüyle ama gerekirse canıyla öder bu memlekette. Ben sıramı geçen sene savdım, şimdi Barizzio ve Trapano'nun, ayrıca Köşeli ve Ercan'ın sırası. Hayırlısıyla gidecekler, borçlarını ödeyip gelecekler. Bize ise özlemek düşecek.

Bizi ayıran dozerin diyim gerisine TCK ceza yazıyor.

28 Kasım 2010 Pazar

bu şekilde bitmemeliydi..

celtic- inverness maçını nasıl bildin lan diye sorarsanız; bundan altı yıl önce 15 maçlık bir kupon hazırlamıştım, en yüksek oran 1,3du heralde, en garanti maçım celtic-inverness idi, 14 maç tuttu, bu maç yatırmıştı... ee yıllar geçti ben o maçı unutmadım, kuponu hazırlarken tuzağı farkettim...

23 Kasım 2010 Salı

BİR GOL BE!




bu akşam "abi trapano" ile birbirimizden habersiz kuponlar yaptık, eğer 13dkda karar vermeseydik yapmasaydık, biraz konuşma fırsatı bulsaydık, sanırım arsenale bu kadar güvenmezdik... kısa günün karı 119tl..

19 Kasım 2010 Cuma

Arena kurbanlarını bekliyor


Hagi bu takımda kalırsa uzun vadede başarılı olur mu, evet..
Biz Hagi'yi seviyor muyuz, evet..

Misimoviç ne yaparsa yapsın, Sarp'tan, Servet'ten, Ali Turan'dan, Hakan Balta'dan daha fazla şey katıyor mu takıma, evet..
Hagi'nin ilk gelişinde Ribery her 60. dakikada çıkıp yerini Sabri'ye mi bırakırdı, evet..
Hakan Yakın, Galatasaray tarihinin en kazma orta sahasına rağmen, yaratıcılık gereken zamanlarda bile oyuna alınmayıp, bütün orta saha Ayhan'a mı bırakılmıştı, evet..
Hagi, yıldız futbolcularla anlaşma konusunda her seferinde sıkıntı yaşar mı (hakan yakın, f.ribery, z.misimoviç, büyük ihtimalle abim h.kewell), evet..
Yönetim gazımızı almak için devre arasında yıldız futbolcu transfer etmek isteyecek mi, evet..

Hagi kendi bildiği rumenleri getirmek isteyecek mi, evet..

Yönetim ile Hagi arasında çekişme başlayacak mı, evet..

Sonunda 3S tayfası (Sezgin, Sarp, Servet) mı kazanacak, evet..

Biz bu duruma göz yumacak mıyız, evet..

Hala Arena aslanlarını bekliyor diyen var mı, muhtemelen hayır..

15 Kasım 2010 Pazartesi

dengesiz taraftar güruhunun sonsuz ışımaları


Galatasaray kadrosunun yetersizliği, bu kadroyu kuranların futbol seviyesi, futbolcuların ruhsuzluğu bunlara bağlı olarak Rijkaard'ın gönderilmesinin dangalaklığı konusunda yazmak istemiyorum daha fazla. Bence günün konusu bu değildir artık. Galatasaray eğer ki yıllardır Türkiye'nin en güçlü takımı değilse bunun sebebi sadece günlük transfer yanlışlıkları da olamaz. Hani bu takımın çok daha zayıf kadrolarla Kalli ve Luce zamanlarında şampiyon olduğunu görmemiş olsam tamam diyeceğim de bugün Mustafa Sarp yüzünden kaybediyosak dün Bülent Akın'a rağmen kazanıyorduk.

Öncelikle ben artık stada gittiğimde ya da evimde televizyondan maç izlerken taraftarın sesini duyduğumda kendimi o güruhun bir parçası olarak görmekten utanıyorum. Belki de bir gün Rijkaard'ı bir gün Bülent Korkmaz'ı getiren, bir gün Elano'yu bir gün Ali Turan'ı alan bu yönetim taraftarlarda kimlik yönetimine yol açmıştır da dengesini bozmuştur o kısmına birşey diyemem. Ama bildiğim tek şey dünyanın en dengesiz insan topluluğu haline gelmiş olunduğudur. Zira 2 gün Arda Turan - Metin Oktay resimleri asıp, oynamadığı maçta Sinem'e laf eden, Rijkaard'a tribünden gün boyu sövüp dün onu geri çağıranlar, Servet'i Fenerbahçe maçından sonra tribüne çağırıp, dünkü maçta takımı satanı biz de satarız diye yuhalayan dengesizler hep aynı. Gün geçtikçe düşünüyorum ki bizim Kalli zamanında 6 hafta seyircisiz oynamamız bir nevi ödülmüş aslında.

Takım tertibiyle ilgili ise Hagi geldikten sonra takım savunmasına ağırlık verileceği ve Galatasaray'ın pozitif futbol üzerine şekillendirilmeye çalışılan bir takım olmaktan öte defansif bir yapıya bürüneceği geçmiş tecrübeyle sabitti zaten. Nitekim öyle de oldu. Topun arkasında mücadele eden ve hızlı hücum eden Galatasaray yaratmaya çalışıyor Hagi. Bunu negatif birşey olarak söylemiyorum. Zira Hagi'nin yapmaya çalıştığıyla futbol profesörü Guus Hiddink'in futbol anlayışı arasında zerre fark yok. Rijkaard ve Hagi arasında Van Gaal ve Hiddink kadar fark var işte. Ama lider Trabzonspor'un orta sahayı Selçuk-Colman ikilisine emanet edebildiği bir ligde bizim Elano-Cana ikilisine emanet edememizi hala anlayamıyorum. Şenol Hoca ne güzel de gösteriyor di mi kazmasız da oynanabildiğini fizik güce dayalı olmasından şikayet edilen TSL'de.

Bu yazıya bir sonuca varmayacak bugün. Dün hiçbirşey bitmedi ya da şaşırtıcı hiçbirşey olmadı Galatasaray için. Daha fazlasını bekleyenler kendi beklentilerini sorgulasınlar bence. Önce herkesin aynı şeyi beklediği bir Galatasaray algısı oluşturulmalı en kısa sürede. Sonra da bu algıya engel olabilecek her türlü etken temizlenmeli yapıdan derim.
Floransaya selam götür sayıroğlan

30 Ekim 2010 Cumartesi

Mustafa hakkında herşey


1 - Mustafa sarp değil sarf'tır ziyandır.

2 - Mustafa gölge markaj yapma niyetiyle rakibi bırakıp kendi gölgesini marke eder.

3 - Mustafa topu sağ ayağıyla sürerken sağ tarafındaki futbolcuya pas vermek için ayağının dışını kullanamaz vücudunu 45 derece çevirir.

4 - Mustafa verkaç yaparken ya vermeyi unutur ya da toptan kaçar.

5 - Mustafa Ayhan'ın kendisini marke etmeyi bırakmasıyla Galatasaray'a gol atmasının gönül borcunu rakip takımlara karşı ödemektedir.

6 - Mustafa, yenilen golden sonra Galatasaray formasını yırtabilecek, atılamayan golden sonra Pino'ya küfredebilecek adamdır.

7 - Mustafa, Ali Turan'dır, Barış Özbek'tir, Servet Çetin'dir, hatta Servet Çetin'i tribüne çağıran taraftardır.

29 Ekim 2010 Cuma

Ezel


mahçubuz



Buradan muhteşem bi soruya cevap vereceğimizi taahhüt etmiştik. Ancak işkoklik arkadaş çevresinin bir takım yan etkileri var. Maalesef Cyrex'in satışına geldik. Kardeşim Cranium ve Minişler'le o kadar meşgul ki, şimdilik sorumuzu cevaplayamadık. Ama sözüm söz, ilk fırsatta telafi edeceğim, bu soruyu yanıtlayacağım.

Perez 15 İspanyol istiyor


İspanya'da çift kutuplu La Liga mücadelesinde rekabet İspanyol-Katalan eksenine taşınmayı sürdürüyor. Madrid cephesi de, bu yangına en az Barça'lılar kadar körükle gidiyor. Ramos, Casillas her fırsatta milliyetçi açıklamalarıyla "madrilenyo"ların gönlünü fethediyor.

As gazetesinin haber,ine göre, son olarak dün başkan Perez, "2013'te görev sürem bittiğinde kadromuzda 15 İspanyol olacak" demiş. Şu anda Real Madrid kadrosundaki İspanyol oyuncu sayısı 10.

maç-rakı

2 yıldan fazladır yazdığımız bu blogda hiçbir reklam geliri elde etmedik. Zira öyle bir hedef de gütmedik. Bu reklamını yapacağım hadisenin de herhangi bir geliri yoktur, maliyeci arkadaşlara buradan beyanımdır.

Efendim, bu akşam malum cuma akşamı, bizim tayfa gibi pek çok tayfanın böyle bir rakılı etli planları vardır. Ama bu tarz planlar Bursaspor-Fenerbahçe maçıyla çakışınca ikisini birarada izleyecek güzel ortam bulmak ve bunu uygun fiyata gerçekleştirmek zor.
Tam da bunun üzerine yakala.co çok iyi bir ilan çıktı. Sadece Bursaspor-Fenerbahçe maçı için değil ileriki zamanlarda benzer bir durumda da değerlendirilebilecek bir fırsat. Detaylara ve fiyata bakarsanız hemfikir oluruz gibi geliyor. Bunun geliri öyle hayır kurumlarına falan gitmeyecek elbette ama olsun canım herşey mi hayır. Biraz da güzel döner 2 duble rakı yanında maç keyfi yapalım hakettiğimiz gibi..

*resim için alkolig.blogspot.com'a teşekkürler
yalaka.co diye gay porno sitesi yapan şahıs, seni maçka parkındaki saatin altında bekliyorum.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Pes 2011 vs Fifa 2011 night


Cannon mu Nikon mu?
Gloria mı Starbucks mı?
McDonalds mı Burger King mi?
Facebook mu Twitter mı?
Iphone mu Blackberry mi?

Bu sorulara kesin olarak cevap veremeyiz belki. Ama bu akşam senelerdir bizi çok meşgul eden bir soruya cevap arayacağız: Pes mi Fifa mı?
2000'li yılların başıyla düşüşe geçen Fifa, yaklaşık bir decade süren bir PES hakimiyetine boyun eğmek durumunda kalmıştı. Oyun gerçekçiliğini oynanabilirlikle birleştiren PES serisinin, Fifa 2010'un çıkışına kadar, artık rakipsiz olacağı sanılıyordu.

Ne var ki, Fifa çok ani bir atakla, oynanabilirlikten biraz feragat edip, tek kelimeyle simulatif bir oyun çıkarmaya başladı 2010 ve sonrasında. Pas ve şutların yön ve kuvveti dengesinin büyük ölçüde oyuncuya bırakıldığı, otomatik hamlelerin hemen hemen sıfıra indirildiği bir oyundau ve 2010'da PES'i tokatladılar.


2011'de çıkan iki oyuna bakınca, net olarak şunu gördük: PES koltuğu geri istiyor. Fifa'nın getirdiği devrim karşısında inat etmeyip oyunu önemli ölçüde yeniledi Konami. Paslar, ara paslar, savunma, şut ve daha bir çok alanda yeni özellikler eklendi, otomatik hamleler -galiba biraz fazlaya kaçtılar- çok azaltıldı.

Velhasıl, bu akşam Cyrex ile birlikte (bunu okuduysanız siz de katılabilirsiniz) (o değil de ben Sandık malikhanesine izinsiz insan davet ediyorum) bu mühim sorunun cevabını arayacağız. Cevabı da Cuma günü yine buradan duyuracağız.


ankara ankara güzel ankaraaaaaa

19 Ekim 2010 Salı

sebep

Aykut Kocaman: " Sevemiyorum abi su sambacıları, pası ben veriyordum adam yine Tanju ile kutluyordu"
*Takımınızda aksayan taraf olmayınca, 2 rakibiniz yenilmiş siz kazanmışsanız böyle keyifli postlar çıkıyor bea..

18 Ekim 2010 Pazartesi

alem puşt olmus, zaman gitme vakti


En basta futbolcuya dayali sistem, sisteme dayali futbolcu vs. ile ilgili nihai kanaatimi paylasayim. Sistem futbolcuya dayali bir olgudur, elinizde uygun futbolcu yoksa istediginiz sistemi uygulayamazsiniz. Eldeki futbolculardan maksimum verimi almak bir teknik direktorun onceligi olmalidir. Buna paralel olarak adim adim altyapisindan ustyapisina, transfer politikalarina kadar hayal ettiginiz sistemi yerlestirirsiniz. Yani sistemi takima degil kulube, onu da bir gunde degil zaman icinde verebilirsiniz. Bu bilgiler isiginda dogru insan Rijkaard'in herseyi tam dogru olarak yapabildigini soylemek zor. Galatasaraydan ayrilmamasini temenni etmekle beraber artik kacinilmaz sona geldik gibi gorunuyor.
Ama baslikta kazananlar kavraminin sahsinda vucut buldugu kisi Servet vb olsa da kaybeden Rijkaard degil burada. Rijkaard Turkiyeden ayrilan pek cok meslektasi gibi kupa koleksiyonuna kaldigi yerden devam edecekken bizler donup Servetler Mustafalarla harcadik adami diyecegiz. Kaybeden biz olduk, cunku hocasini gondermek icin alenen sabote edenlere yenildik. Cunku Rijkaard ile yollarini ayiracaklarin testis ve beyin caplari Servet, Hakan gibi adamlari bu takimdan gondermeye yetmeyecek. Cunku bu kirli oyun oynanirken Baros kadar isyankar olamadik. Yedekte umarsiz Elanolar olarak kaldik. Bu bitmis askin hikayesini tekrar dinlemek isteyenler ise Nazim'dan "mavi gozlu dev, minnacik kadin ve hanimelleri"ni okusun.
vatan yahut silvestre

15 Ekim 2010 Cuma

Samandıra'da mutluluk rüzgarları

T.direktör Kocaman, kaptan alexi yanına çağırarak " ben süper bir hocayım, sen de süper bi oyuncusun, ihtiyacım olmamasına rağmen sana hep danışacam, oyundan hiç çıkarmayacam" dedi. Alex de "bu sözleriniz beni çok mutlu etti süper hocam diyerek zeytin dalını geri çevirmedi. Bu konuşmadan sonra alex takım arkadaslarını toplayarak tek hedefin şampiyonluk olduğunu söyledi, arkadaşlarının kolejdeymiş gibi davranmalarını istedi... alex gülmeyince "gidiyor" haberleri vardı, şimdi bunlar niye yok?!

12 Ekim 2010 Salı

Avusturya-Belçika


Başlık biraz ilginç gelecek belki, ama Türkiye'nin maçına yazacak çok fazla şey bulamamışken, bir yanda grupta 2.lik için çekiştiğimiz 2 takımın maçı üzerinden yola çıkarak, bizle ilgili bir yazı yazmak istedim.

Al Lee kardeşim haftasonu içini döktü bizim takımla ilgili, bu nedenle onun lafının üstüne laf demem. Ama ne kadar katıldığımı en azından belirteyim buradan.

Velakin, an itibariyle, Avusturya da, Belçika da, bırakın 2 mağlubiyet alan takımımızı, diğer maçları kazanan takımımızdan bile çok daha iyi oynuyor. Hatta amiyane tabiriyle, "çatır çatır" oynuyorlar. Bu gruptaki geleceğimiz hakkında da kara kara düşündürüyor bizi. İsmini bile duymadığımız sübyan veletlerin, bazan da İngiltere'de oynayan abilerinin sahadaki hevesini ve yeteneğini görünce, bizimkilerin biraz yurtdışından (sadece büyük ligleri değil, anlaşılan bayağı bir yolumuz var) maç seyredip kendine gelmesi gerektiği konusu tekrar gündeme geliyor kafamda.
Buradan, dün izlediğim Avusturya Azerbaycan maçını 3-0 kaybeden Azerbaycan için "Avusturya'dan 3 yemek de kendi içinde başarılı bir tutumdur" açıklamasını yaptığımdan dolayı hem Avusturya'dan, hem Azerbaycan'dan özür diliyorum.

Biraz da Hamit ve Emre'nin açıklamalarını büyüteç altına almak isterim. Öncelikle Emre, bana kalırsa, hayatında yaptığı en samimi, en vizyon sahibi açıklamaları yaptı bugün maç sonrası. Maçın en iyisi olduğunu söyleyen muhabire (ki bence de öyleydi) golün de kendi hatasından dolayı yendiğini söyledi. Üstüne bundan seneler önce medyaya orta parmağını kaldırdığı günler sorulunca kendi hatalarını itiraf etmeyi bildi. Son olarak ve en önemlisi ise, artık fizik olarak süper durumda olmadığını, ve 2012 sonrasında milli takımda olmayacağını açıkladı. "Yeni bir nesil yaratılmalı" fikri hakimdi sözlerinde.

Hamit de benzer şekilde, suçlu aramak ve infaz gerçekleştirmektense, çok sayıda faktörden kaynaklanan bu mağlubiyetler serisinden "yeni gelecek genç arkadaşlara" ders niteliğinde bir yol haritası çıkarmak gerektiğini vurguladı.

Efendim Hiddink Sabriyi sol bekte oynatmasın, buyrun Hakan Baltayı oynatsın. Biz de sistemimiz ve yetenek havuzumuzla ilgilenmek yerine, Fatih Terim vs Hiddink dövüştürmesi yapalım kafamızda. Sonra da dönüp sağımıza solumuza bakıp, bir-iki ay önce dünya şampiyonu olan arkadaşların, 10 sene önce uzayda değil, aynı takımın U19 takımlarında oynadığını hatırlayalım. Üstüne bizim 10 sene önceki U19 takımımızın da süper olduğunu hatırlayıp düşünelim: biz nerede yanlış yaptık?

ps. biraz fazla içmiş olabilirim, bu nedenle konu bütünlüğü saçmaladıysa affola..

9 Ekim 2010 Cumartesi

"Metin" doğmak


"Babam Galatasaraylıydı, o sevgiyle bu ismi vermiş bana. Sonra Beşiktaşlı oldu ama... Metin Oktay’la karşılaştım, çok sohbet ettik. İyi ki de ismimi ondan almışım. Ben de yıllar sonra Metin Tekin olmuşumdur ama hiçbir zaman Metin Oktay’ın ismi gibi olmayacaktır." Metin Tekin, sabah gazetesindeki röportajından

Kewell abim gibidir ya benim, Galatasaray ve Kewell diyince ne hissediyorsam aynısını Metin Tekin için de hissetmişimdir. Böyle güzel bir Türk futbolcu daha yok koskoca Türk liglerinde. Konuşmasıyla duruşuyla okul olmalı okutulmalı Metin. Bu arada aşağıdaki fotoğraf Metin'in yukarıdaki fotoğrafta kimi tokatladığını merak edenler için..


sedyedeki Türk düpedüz zenci


Niyetim duygu sömürmek değil elbet ama bir durumu vurgulayarak başlamak istiyorum. Bir önceki Almanya-Türkiye maçını Kiel'de izlemiştim. Türkiye maçı kaybetmesine rağmen orada yaşayan Türk işçiler ertesi gün işyerindeki Almanlar'a nasıl onlardan daha iyi oynadıklarını, Almanlar'ın şanslı olduğunu söyleyip, beklenmedik performansın da Almanlar üzerinde yarattığı şaşkınlığın etkisiyle mağlupken galip havalara girmişti. Aynı topraklarda pazartesi günü işe gidecek olan ya da bahçesini sularken Alman komşusuyla karşılaşacak olan Türkler eski günlerdeki gibi gözlerini kaçırmak zorunda kalacaklar. Ve orada yaşayan Türkler daha iyi biliyorlar "Auf Wiedersehen" lafının stadtaki taraftardan ötesine söylendiğini. Sırf bu sebeple dahi Hiddink'in takımı Almanya doğumlu futbolcularla kurması makul görülebilir (bu noktada Uğur Meleke'nin bugünkü yazısına atıfta bulunuyorum).

Dün son zamanlarda izlediğim en hızlı maçı izledim ve yenilen tarafı destekliyor olmanın burukluğunu saymazsak epey keyif aldım maçtan. Türk Milli Takımı Hiddink'in oyun felsefesini aklına kazımaya başlamış. Yapılabilenlerden ziyade yapılmaya çalışanlara odaklanırsak takımın top kapıp hızlı hücumlarla kaleye gitme çabasını fark edebiliriz. En azından bu açıdan umut verdi takım.

Ama burada sorgulanması gereken Hiddink'in oyun felsefesini mevcut altyapı, oyuncu seçimi ve kadro yapısı ile birleştirdiğimizde ortaya istenilen sonuçları getirecek bir takımın oluştulup oluşturulamayacağıdır. Bu takımda Aurelio ile kıyaslanabilecek tek Türk oyuncu olan ve Valencia'da Euro 2008 sonrası günlerinin üzerine koyan Mehmet Topal'ın takıma çağırılmaması ve takiben sakatlanması durumu ile kendi takımında bile oynayamayan ve henüz bir istikrar yakalayamamış olan Özer'in durumları ayrıca değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Defansın ortasında defansa yaslanan bir takımın müthiş oyuncusu Ömer Erdoğan'ın pozisyon yanlışlıkları ile Servet'i bile gölgede bırakması göz önünde bulundurulursa İbrahim Toraman'ı hiç izledin mi Hiddink diye sorası geliyor insanın. Elbette Arda, İbrahim Üzülmez hatta Mehmet Topal olsaydı çok daha farklı olurdu takım. Gerek Almanya'nın bizi sağdan sola koşturması gerek de takımın kendine güveninin yüksek olmaması nedeniyle yaptığımız komik hatalar da daha aza indirgenirdi.

Kadro seçimi diyince herşeyi bir kenara koyalım ve Türk futbolcuları hangi konuda iyidiri sorgulayalım öte yandan.


Kaleci olarak karaktersiz ve dengesiz Volkan herşeye rağmen Avrupa'nın pek çok Milli Takımı'ndan geri bırakmıyor kalemizi. Defanstan oyun kurabilen ve pozisyon bilgisi yüksek bir savunma oyuncumuz yok koca memleketimizde. Orta sahada yaratıcı oyuncularımız sakat Arda, Amerikalı Volkan, triple Kazım ve istikrarsız Özer'den ibaret. Orta sahada tek zengin yanımız en çok söylendiğimiz noktalardan olan oyunu iki yönlü oynayabilen Emre, Nuri, Selçuk İnan ve kısmen Aurelio ile Mehmet Topal'a sahip olmamız. Bu arada daha önceden bulaşmış olduğu bahis skandalı sebebiyle Türkiye'de bile görmek istemediğim Gökdeniz Karadeniz var ki sadece futbola odaklanan bir gözün bu adamın Rubin Kazan'da oynadığı futbolu görüp kadroya alması gerekirdi diye düşünüyorum.

Ama ben en çok forvete gelince tıkandım. Semih, Halil hatta Mevlüt'ü düşünüyorum. Hangisine gözüm kapalı emanet edebilirim Milli Takım formasını. Sakın Sercan demeyin gülecek mecalim bile yok.

Şimdi Sabri solda napıyoru falan geçmek gerekiyor böyle bir durumda. 6+2+2'ler bile yetmiyor takımlarımıza kimse görmüyor mu bunu Allah aşkına. Galatasaray 6 yabancı ile oynarken suçlular hala Servet,Mustafa Sarp, Ayhan, Aykut ve Ali Turan oluyorsa ve elimizde olsa onları da yabancılarla değiştirmeyi makul görebiliyoruz. Bence çözüm 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya'sının yaptığı devletçi endüstriyel kalkınma hamlesini futbola uyarlamak. Daha fazla özgürlükten ziyade koşulları ağırlaştırarak kendi futbol endüstrimizi yaratmaktır. Yoksa Mahmut Hanefi'yi Roberto Carlos zannedip mutlu olacağız senelerce.

8 Ekim 2010 Cuma

6 Ekim 2010 Çarşamba

Uygun adım ileri


Beklenen oldu.

Cuma gecesi Wasted we Ali'yle maç seyrederken konuşmuştuk, belliydi olacağı. Hatta Wasted Bülent Korkmaz'ı sevdiğini söyleyince, yanlış anlayıp bi de sağlam azarlamışlığım vakidir kendisini haksız yere! Bülent Uygun'u sevmem, sevenle de oturup bu konuyu tartışmam.

Koltuğa uygun görünüyordu. Biraz katakulli oldu istifası, resmen kaçar gibi gitti Buca'dan. Bence çok hoş da olmadı. Ama hayırlı olsun, bence Es Es için geçici de olsa iyi bir transferdir, bu sezon en azından ikinci 5'i zorlama ihtimalleri artacaktır.

1 Ekim 2010 Cuma

mağlubiyeti takiben aklıma takılanlar


Hani 2 gol yiyebilirsin maçın başında ve bir tanesi yoktan bir penaltı da olabilir, bu golleri çıkartamayıp maçı kaybedebilirsin. Hiçbir takım her maçı kazanmak zorunda değildir yani. Buraya kadar tamam da bir takım futbol namına hiçbirşey koyamaz mı ortaya. Haftalardır süregelen hücumsuzluk had safhada. Peki burada tek suçlu uyumu sağlayamayan, yeni çözümler yaratamayan ve eldeki futbolculardan yeterince verim alamayan F.Rijkaard mıdır, yoksa hem bu blogda hem de başka bloglarda arkadaşlarca benim de kışlada defalarca söylendiğim üzere görünen köy olan kadro yapılandırmasındaki doktora tezi durumu mudur?

Zerre heyecan uyandırmayan yedek kulübesine bakıldığında mı daha çok kararıyor insanın içi yoksa sahada Ali Turan gibi Galatasaray futbol tarihinin en kötü topçularından birini ve diğer gamsızları gördüğünde mi onu da bilemiyorum.

Daha da vahim sorularım var takiben. Hani Servet çok önceden gönderilmeliydi dengesiz açıklamaları yüzünden de Elano iyice soğutulduktan sonra böyle bir maçta bile yer alamaz mıydı? Ya da takımın defanstan topu oyuna sokabilen yegane oyuncusu Neill'i çıkarıp Ali Turan'ı almak hele orta sahada topu ileriye oynamaya niyetli yegane insan Cana yerine gol atmasına rağmen futbol özrüyle göz dolduran Barış ve halı saha topçusu Miss Kolombiya Pino'yu sahada tutmak ne oluyor ki? Bir an hakikaten Rijkaard birilerine kızdı maçı bilerek veriyor diye düşündüm. Hani aşağıdaki postta Hiddink'e lafı soktuğu gibi bu hareketleriyle de yönetime mi bir imada bulunuyor anlayamadım. Bir maçı kaybederek daha fazlasını mı kazanacak acaba ya da çok Ezel izledim film elden gidiyor derken geri dönüşlere ve arka planda akıllı sebeplere mi inandırmak istiyorum kendimi onu da bilmiyorum. Öğrenince yazarım elbet..

laf sokmanın flemenkçesi

"Servet'i milli maçlar için dinlendirmek istedim" F.Rijkaard-Karabükspor maç sonu ropörtajı

O an


O ana kadar takımının tek ismiydi Quaresma. Beşiktaş, sezonun en zor ilk yarısını oynuyordu. Sakatlanıp çıktıktan sonra umudum çok azaldı maça dair. İlk yarıda benim tahminim tuttu, ikinci yarıda Ram'ınki..

Q7'nin yerine giren Holosko, muhteşem sprinter özelliğiyle bi dolu pozisyon buldu, çoğunu bencilce harcadı. Tabi burda Holosko'nun, bu sezon eline sayılı fırsat geçeceğini bilmesi ve bu nedenle hazır pozisyon buluyorken ismini skorborda yazdırıp 11e yaklaşmaya çalışma paniğinin etkisi büyük.

Quaresma'nın sakatlığının önemli kısmının milli maç arasına denk gelecek olması şanstır.

Bir de sözüm hala bu adamın kötü oyuncu olduğunu söyleyenlere. Rica ediyorum soda için, bu kadar hazımsızlık pis reflü yapar!

29 Eylül 2010 Çarşamba

Capone

Galatasaray'da Tafo'dan başka hiçbir Brezilyalı başarılı olamamıştır diye istatistikler yayınlayanlara nacizane cevabımdır.

Ajax tipi forma.

Ertuğrul Sağlam, Rangers'ı kızdırmamak için Ajax tipi formayla oynayacaklarını söyleyince aklıma Samsunspor geldi. Onlar da PSV deplasmanına gidebilseydi Celtic tipi forma giyerdi herhalde..

Bursaspor eskizi


Bugün Bursaspor Ibrox'ta karşılaşacağı Rangers, kendimi bildim bileli bizim 3 büyükler ayarında gördüğüm bir takım gibi gelmiştir bana. Böyle Porto'nun biraz altında Sporting Lizbon'un biraz üzerinde. Neden Portekiz Ligi'nden örnek verdim bilmiyorum ama öyle işte. Bu sene henüz askerden dönmüş olmamın da etkisiyle henüz izleyemedim bu yüzden bugünkü maç ne olurdan öte kısaca Bursaspor izlenimlerimi paylaşmak isterim.

Bursaspor'u ise Galatasaray ve Valencia maçları ile askerlik dönüşü Bucaspor maçında 90 dk izleyebildim. Gördüğüm kadarıyla geçen seneki kadro yapısı ve oyun sistemi aynen korunmuş Bursaspor'da. Pek çok takım gibi 4-2-3-1 ya da 4-4-2 oynamasına karşın, çok adamla geride kalınan ve kolay kolay kontra yemeyen sistemi, muhakkak kule santraforla destekleyen, defanstan uzun toplarla çıkan bir takım hala Bursaspor. Geçen seneden kalan en önemli yadigar ise eksikliği ile ligin orta sıra takımlarının bir türlü yükselememesinde başrol oynayan kazanma alışkanlığının yitirilmemesi olmuş. Ligdeki maçlarında güzel futbol oynamamalarına rağmen büyük takım havasıyla kazanıyor gibiler. Şampiyon kadronun geçen seneye göre aşama kaydedememesindeki en büyük sıkıntı ise Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılınacak bir ortamda takıma sınıf atlatacak transferlerin yerine tam anlamıyla yapılamaması olmuş. Öncelikle belirtmeliyim ki Ertuğrul Sağlam bu sene takımda takviyeye ihtiyaç duyulan noktaları iyi belirlemiş diye düşünüyorum. Defansın solunda gönderilip kurtulunan Veli yerine Wederson, ortasında Zapo'nun yerine Stepanov, forvette kule santrafor Turgay'a alternatif Nunez, orta sahada yaratıcı oyuncu alternatifini zenginleştirmek adına İnsua ve defansın önünde Hüseyin-Bekir Ozan-Ergiç üçlemesine ilaveten Svensson. Bunlar arasında en başarılısı olarak Vederson'u görüyorum. Buna benzer olarak da beklediğim transferler Nunez yerine en kötü ihtimalle Makukula ya da Mehmet Yıldız'ın, Svensson yerine Aurelio'nun alınmasıydı. Risk almadan takıma güç katması kesin isimlere yönelinmesi idi. Stepanov şimdiye kadarki performansıyla doğru bir transfer olduğunu gösterse de onun yerine biraz daha yaşlı, tecrübesi ve pozisyon bilgisiyle İbrahim, Ömer gibi isimlere katkıda bulunabilecek bir oyuncu bekliyordum. Takımın defanstan pasla çıkmak gibi bir derdi olmadığı için pas yapabilen demiyorum zaten. Orta sahaya yaratıcı oyuncu gerekliliğini Arjantinli bir oyuncuyla gidermek ve İnsua'yı almak şu anki performansına rağmen yanlış transfer değildir bana göre. Gerçi yine Beşiktaş'ın yok yere elden çıkardığı Tello, Delgado gibi isimler çok daha doğru olabilirdi.

Birkaç futbolcu için de birşeyler karalamak isterim. Geçen senenin en iyi çıkış yapan Türk futbolcusu Ozan İpek'in bu sene takıma uyum sağlayamayan Misimioviç havalarında olması, takımın bir kanadını komple Wederson'a itelemeye yol açmış.

Transfer penceresi hamlelerinin dışında takımda direkt oynamamasına anlam veremediğim oyuncu ise Bekir Ozan. Bucaspor maçında ilk 11 başladı ve Selçuk İnan etkisi yarattı takımda. Ama genel olarak 2. yarılarda giriyor sürekli olarak. Ben olsam önce onun ismini yazarım orta sahaya sonrasını düşünürüm.

Senenin gözümden düşeni ise Sercan Yıldırım. Büyük bir balon olmaya doğru ilerliyor gibi görünüyor. Adam geçme ve dripling yeteneklerinden çok şey kaybetmemesine rağmen gol vuruşları ve oyun zekasında zerre ilerleme katededememesi yıllarca Süper Lig'de yaşadığımız harcanma Deja-vu'larına ilave olacak gibi görünüyor.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Pazar


Pazar, Tanrı'nın müflon terliklerini koyduğu yerdir. Pazar, gürbüz cumartesinin solgun, gergin gölgesidir. Pazar, 'ziyaret hakkına' sahip boşanmış babaların çocuklarını hayvanat bahçesine götürdükleri gündür. Pazar, boş zaman geçirme yeteneği olmayan insanlar için zorla yaratılmış bir boş zamandır. Pazar, akşamdan kalmalığın sınır tanımadığı zamandır. Pazar, ilahiler miyavlayan, futbol topları osuran aşırı besili beyaz bir kedidir..

Tom Robbins, Ağaçkakan
anlatılacak çok şey var, nerden başlasam bilemiyorum, o yüzden başlayamıyorum..

24 Eylül 2010 Cuma

Film Ekimi 2010


Sevgili sinemasever arkadaşlarım,



Malumunuz, filmekimi yaklaşıyor. Buna binaen, oturup şöyle bi baktım filmlere. Biraz konularının, biraz da IMDB notlarının etkisinde 11 filmlik bi seçki yaptım. Amme hizmeti olsun diye de filmlerin IKSV ve IMDB linklerini koydum, yanlarına parantez içinde IMDB puanlarını yazdım.



Filmler 8-14 Ekim günlerinde gösterimde olacak. Süper tavsiyeleri olan varsa beklerim, şuna gidelim diyen varsa direk uyarım.


Sağlıcakla kalın..


Jack Goes Boating (8.0)

http://www.imdb.com/title/tt1278379/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=7&fid=29



Happythankyoumoreplease (7.0)

http://www.imdb.com/title/tt1481572/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=7&fid=26



Certified Copy (7.2)

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=7&fid=20

http://www.imdb.com/title/tt1020773/


Socialism (5.7)

http://www.imdb.com/title/tt1438535/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=4&fid=17



The Illusionist (7.8)

http://www.imdb.com/title/tt0775489/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=2&fid=14



Kaboom (7.4)

http://www.imdb.com/title/tt1523483/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=1&fid=8



Get Low (7.6)

http://www.imdb.com/title/tt1194263/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=7&fid=28



Of Gods and Men (8.0)

http://www.imdb.com/title/tt1588337/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=2&fid=10



Cirkus Columbia (7.9)

http://www.imdb.com/title/tt1417067/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=5&fid=30



I saw the devil (8.5)

http://www.imdb.com/title/tt1588170/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=5&fid=21



Carlos (7.6)

http://www.imdb.com/title/tt1321865/

http://www.iksv.org/filmekimi_2010/Filmekimi.asp?day=1&fid=9

22 Eylül 2010 Çarşamba

hocalar ve demeçleri

aykut kocaman: futbolcuya dayalı düzeni yıkmak istiyorum!

o zaman şunu da ekle: "zamanında ali şen bizi kovdugunda haklıydı".. alex ile uğraşma aykut, savunamıyorum seni.. adam brezilyalı ama lakaplar dönemi kapanmasaydı, ne imparator kalırdı ne kral... sus işine bak, tişörtünün ilk düğmesini aç, stochu oynat...

rijkaard: önemli olan 3puanı almaktı (bucaspor maçı sonrası)

hani total futbol hani? misimoviçi de alarak türkiye ligini çözdüğünü gösterdi. total futbol derken total skor futboluna döndün bakıyorum. cristoph rijkaard göster kendini...

schuster: derbi güzel, türkiye güzel, baklava kebap güzel, bogaziçi güzel...

sana şimdilik zico şansı var diyecem, aklıma daha şanslısı gelene kadar... hayat sana güzel şimdilik, tadını çıkar...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Çalsın davullar

Cyrex bir-iki saat içinde İstanbul'da. Pazartesi de Al Lee dönüyor. Onlarsız iğrenç bir 5 ay geçti İstabul'da. Çok şükür bugün yarısı, haftaya diğer yarısı dönüyor hayatımızın..

8 Eylül 2010 Çarşamba

büyüksün scola!

en kritik 7-8 hucümda topu eline alıp skor üret, üstelik bunların 4 tanesi el üstünden olsun, 39 dakika sahada kal, 37 sayı at, 9 ribound al, kritik asistler yap, takımı oyunda tut, derslik savunmalar yap...scola bugün sinan erdem'de basketbol tarihine geçecek bir bireysel performans sergiledi. dünkü pero cameron (son maçı olması hasebiyle) ve gözümde en süperstardan daha süperstar olan kevin durant'dan sonra bu adamı izleyebilmek büyük keyif.
***

7 Eylül 2010 Salı

iguodala'nın dertleri


anlaşılan andre iguodala da türkiye'deki internet sansüründen rahatsız olmuş. twitter'ındaki mesajın meali; "burada youtube çekmiyor". iguodala'nın twitter adresine bakılırsa mcdonals'ın pahalılığından ve istanbuldaki taksicilerden de şikayetçi olduğu görülebilir."adam haklı beyler" demekten başka diyecek bir şey yok...bu arada iguodala demişken not düşmek isterim; bugün salona iki saat erken girdim ve girdiğimde iguodala ısınmaya başlamıştı bile. bir maçtan önce bu kadar uzun süre ısınan başka oyuncu da görmedim şimdiye kadar. son 20 dakika kala soyunma odasından zorla çağırdılar adamı, ilginç..
***

5 Eylül 2010 Pazar

aman diyim!


kafka(s)

hazırlık maçı dediysek mahalle maçı değil. tolunay hoca bu akşam serdar kurtuluş'u 11'de başlattı, sonra oyundan aldı, ikinci yarıda bir daha oyuna aldı?!
***

4 Eylül 2010 Cumartesi

Şişersin


Yunanistan'ı bu kupada gönülden destekliyordum. Türkiyeyle birlikte sempati duyduğum takımlardandı. Ancak, izlemekten dolayı esef duyduğum maçla birlikte açık bir kin beslemeye başladım bu takıma. Tanrıya şükür, oynadıkları çirkin tiyatro ellerinde çabucak patlayıverdi ve Atina'ya yarından tezi yok dönüyorlar..

26 Ağustos 2010 Perşembe

kardeşini de al gel

blogumuzun yazılı olmayan kuralları gereği, bu fotografa yorum yapamıyorum...

25 Ağustos 2010 Çarşamba

sabır uleak sabır


bu sene aykut hoca'nın (hoca diyorum artık futbolcu değil, biraz saygı, ertugrul denmesi de sinir ediyor) avukatlığına soyundum, yıllardır yapılmayanı yaptıgı için eleştiriliyor... neymiş alex'i oynatmadı diye yenilmiş fener, orda rijkaardın zırvalaması totalleşme yolunda olumlu adım diye görülürken, aykut hoca'nın canım alex'imi daha etkili kullanma hamlelerine anlam verilemiyor... lucescu kadar sergeni faydalı kullanan var mı? niye aykut alex'i öyle kullanmasın? niye özer gerçek yerinde ısınmasın? benim alex'im buna kırılmaz, sadece kırılır gibi gösterilir medyada...

young boys maçlarından sonra takımdaki pozitif değişimi görmemezlikten gelip kaos ortamı yaratmaya gerek yok, puan kayıplarını alexin yokluğuna değil, baroninin varlığına bağlamak gerekir. şanssızlık ve berbat hakem yönetimini saymazsak orta sahada agresif bir önlibero ile bu sezon çok keyifli fenerbahçe izleriz trabzon maçı gibi... geçen sezonki şampiyonluk hedefli antifutboldan sonra bu seneki güzel birşeyler yapma isteğini görmezden gelmeyelim, destek olalım.

PAOK maçına bakarsak eğer adnan sezgin mağduru gslı taraftar wasted gibi yorumlamıyorum aykut hocanın açıklamalarını.. vizyonsuzluk olarak değerlendirdiği "1-0 iyi skor" altında "bu skor bize yeter" büyük hoca düşüncesi var.. gerçekten de perşembe akşamı "yeni transferlerle" birlikte çok güzel bir oyunla, bizim çok pozisyona gireceğimiz bir zafer yaşayacağımızdan eminim. stadta olmayanların canlı izleme fırsatı bulamayan antakyalı taraftarların buruk sevinç yaşayacakları bir gece olacak..."olsun be fener iyi olsun, sen de hata yapmadın, sorumluluk sahibi bir insansın bu yüzden antakyadasın" diyecekleri bir gece olacak... " teknoloji çok gelişti, sanki stadı antakyadaki evine taşımışlar" diyecekleri bir gece olacak... "istanbulda olsaydın, belki...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

kalite farkı

Sonuç bir yana her iki takımın teknik direktörü arasındaki kalite farkı bakımından turnusol kağıdı maçıydı. Şenol Güneş özellikle ikinci yarıdaki doğru taktik hamlesiyle, garip oyuncu tercihleriyle ne yapmak istediği çok anlaşılamayan Aykut Kocaman’ı mat etti. İki teknik adam arasındaki vizyon farkı için de zaten uzağa değil Perşembe akşamki maçlardan sonraki demeçlerine bakmak yeterli. Aykut Selanik’te 1-0 için iyi sonuç derken, Şenol hoca’nın liverpool’daki demeci “1-0 kötü sonuç” olmuştu. Birinin rakibi Liverpool, diğerinin Paok... Bütün bunlarla beraber Aykut Kocaman’ın ve dolayısıyla resimdeki terazinin akıbeti konusunda da -kaçan şampiyonlar ligi biletine rağmen- beklemek gerektiği düşüncesindeyim.
***
Bu arada ikinci haftanın sonunda, üç büyüklerden yenilmeyen takım kalmadı. Anlaşılan o ki, üç büyük takımın da yönetimlerindeki cıvıklıklar bitmediği müddetçe anadoludaki ihtilal devrime dönüşecek gibi duruyor. umarım yanılırım…
***

seyahat ve seks içerikli bir öneri

Tarih 22.08.2010

Galatasaray şapkasını takınca kepçeleri iyice ortaya çıkan yardımcımla yeni açık alt bölümdeki yerimizi toplamda 70 tl karşılığında aldık.. Tez canlılığımla alakalı şekilde bi saat önceden stattaydık.. Malum 3 ay sonra olmayacaktı bu stad.. Havasını solumak için son fırsatlar.. Tribünler dolu.. Fakat herkes gergin.. Feribot seferlerini bile iptal eden deli, serin bi rüzgar var.. Oysa ki üzerimdeki parçalıyla maçtan yarım saat önce 87.dakikasını oynayan Hakan Balta kadar terliyim.. Sadece hoplayıp zıplamaktan değil.. Benim de üzerimde bir gerginlik var.. Tezahüratlar, şimdi destek tam destek babında, tüyleri diken diken edecek kadar gürültülü.. Fakat "oynayın artık yoksa ..keriz" anlamına gelen bakışları anlamak için, insanlar ve tribün atmosferleri konusunda uzmanlığa gerek yok.. Yardımcım maçın başlamasıyla beraber Mustafa Sarp konusunda tereddüte düştü.. Bu adamı bi yerden tanıdığını fakat çıkaramadığını söylüyordu.. Aklımdan sebze halinde görmüşsündür veya Samandağı'nda ki kebapçının suratı asık garsonudur gibi iğrenç espriler geçerken Ergiç -ki sosyalisttir, takdir ederim- güzel bir gol attı.. O anda golde kazmalık rolünü üstlenmiş olan Mustafa Sarp'ı Nasır dayıma benzettiğini söyleyen yardımcıma "tek kelime daha edersen senle yollarımız ayrılır" bakışı atınca o da işin ciddiyetine vardı.. Bu dakikadan sonra yaşadıklarım hakkında uzun cümleler, paragraflar kurabilecek kadar hakim değilim kendime..Kısa kısa, kesik kesik..

-Bilmiyorum sanırım 6783. kez olacak ama Mustafa Sarp yeteneksizdir.. Bir daha söyleyim mi ?..
-Rijkaard trapano'da bi dolap dolusu olan keten pantolonlardan giymiş..
-Ulan Ayhan olur ya gökten üç elma düşerse, üçü de sana girsin!
-Kewell aslanım benim.. -Yardımcım burda benden cesaret alarak çok yakışıklı ya gibisinden birşey söyledi, nerdeyse önümdeki insan azmanlarına atıyordum onu.. Mustafa Sarp'ı tipsizliğinden dolayı sevmediğimizi, Kewell'ı yakışıklılığından dolayı sevdiğimizi bile düşünmüş (!) ilginç bir bakış açısı tabi..-
-2.gol geldi.. Yine bizim sosyalistten.. Ufuk'a bu maça kadar çok güveniyordum.. Tek kelimeyle söyleyim.. Zormuş..
-Arda iyi hoş güçsüz, Baros iyi hoş güçsüz..
-Elano'yu özlemişiz..
-Adnan Sezgin'e küfürler başladı.. Bilinçli taraftar diye buna derim.. Oyunculara çokta kızmanın alemi yok.. Yetenekleri bu kadar.. Dün izlediğim maçta o kadar sövdüğüm Barış, Mustafa, Ayhan iddia ediyorum -aynı mevkideki- Hüseyin ve Ergiç'ten fazla koştular.. Fark ne peki?.. Sosyalist yoldaş Ergiç bizim kekolardan daha yetenekli.. Rijkaard'a bu orta saha niye yaratıcı oynayamıyor diye eleştiri getirenlere sadist bir şekilde orta okulda Reşat'a daldığım gibi dalmak, alnımla burunlarını kırmak istiyorum.. Abartılı cümleler bir yana Türk futbolunun içine eden mantık böyle güzel adamlara sabredemeyen bu çok bilmiş mantıktır..
-Rijkaard gitsin, Terim veya Lucescu gelsin diyen 10000. kişinin suratına s..ayım..

-Günün en güzel dakikaları.. Ali Sami Yen çıkışı arabacıdan tükürük köfte keyfi.. Cidden lezzetli.. Hukukçu yardımcım da günün en güzel dakikaları olduğunu düşünüyor..

-Adnan Sezgin'e K.İskender'den gelsin.. "Sana seyahat ve seks içerikli bir önerim var.. ..iktir git..

***

20 Ağustos 2010 Cuma

Salvador


Uefa'nın da dediği gibi, "Milan Baroš saved the day for Galatasaray"!

İlk yarıda Fenerbahçe ve Galatasaray resmen yitikleri oynarken, İstanbul'da Baros, Selanik'te Niang, tek adamın takımda neleri değiştirebileceğini; "Oyunun kaderini değiştirecek oyuncu"su olmayan büyük takımın ne hallere düşebileceğini gösterdiler bize.

Yine de söylüyorum, iki takım da sezon için iç açıcı görüntü sergilemiyor, gördüğüm 3-4 resmi maçlarının sonrasında yapabileceğim yorum budur.

Trabzon maçını bir 15 dakika seyredebildik; duyduğum kadarıyla kaplan gibi savaşmışlar Anfield'da, helal olsun onlara da.

Peki 3 takım elense kupadan, D-Smart 300 TL'ye spor paketi satabilir mi? Nah satar!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

bu adam ne iş yapar?

Resimdeki adam tam anlamıyla, Galatasaray’ın artık yavaş yavaş kronikleşen organizasyonsuzluğunun, futbol yönetiminindeki çarpıklığınının başka bir ifadesidir. Bu adamın aktif futbol hayatında -bırakın Galatasaray kalesini- çıkıp oynadığı yüz tane resmi maç var mıdır acaba? Kaç Avrupa kupası maçı oynadı, uluslar arası tecrübesi nedir ki bu adamın? Ya da geçmişini bırakalım, "iyi antrenör olmak için illa iyi oyuncu olmak gerekmez" diyelim; nezihi beş yıldır bu takımdaysa hangi kaleciye ne kattı şimdiye kadar? Hadi Aykut’un kalecilik adına çözümü olmayan temel sorunları var diyelim, geçen yıl çok büyük umutlarla alınan, geleceğin kalecisi olacak denen Ufuk’a ne oldu peki? Ufuk ne öğrendi nezihi hocadan? Onu da bırakalım, Beşiktaş’ta Rüştü yönetime genç kaleci tavsiye edip aldırıyorken, Nezihi acaba anadolu’da altyapıları araştırıp, alt ligleri didikleyip yönetime kaç tane kaleci tavsiye etti şimdiye kadar. Kocaman bir hiç, zarar ziyandan başka bir şey değil. Yukarıda da belittiğim gibi, Galatasaray’daki anlamsızlıklardan sadece biridir Nezihi Hoca. 20 milyon taraftarı olan Galatasaray’da hiçbir şey yapmadan yıllarca görevde kalabilmek bu kadar kolay olabiliyor işte. Bu takım yıllardır aldığı şansların hiçbirini kullanamayan, iki yıl önce Bükreş maçında yaptığı hatalarla Skibbe’nin gidişinin fitilini ateşleyen, taraftarın onu kalede görünce umutlarının tükendiği Aykut’a mahkumsa eğer hala, Nezihi’nin varlığının da ne iş yaptığının da ciddi şekilde sorgulanması gerekir. Bu takıma yıllarca hizmet etmiş, profesyonelliğin kitabını yazmış Taffarel, Simoviç, Mondragon gibi efsaneler yerine kaleci antrenörlüğü hala Nezihi’ye bırakılabiliyorsa sorunun ciddiyeti çok nettir ve ortadadır. Sadece topa iyi vurmakla kaleci antrenörü olunuyorsa eğer, memleketin halı sahalarında top koşturan milyon tane insanın hakkı yeniyor demektir. Galatasaray’ın artık bu sick kafalı yönetim anlayışından ve bu zihniyetin sahadaki ya da külübedeki yansımalarından bir an önce kurtulması şarttır.
***

13 Ağustos 2010 Cuma

vay benim köse sakalım...

Geçen sene Diyarbakırspor ile yapılan malum maçla giriş yapalım. Kadıköy’de 6 ve 4 gol yediğimiz maçlarda, olimpiyatta Rize’den 5 yediğimiz maçta tribünde olan biri olarak hayatımda ilk kez Galatasaraylılığımdan utandığım maçtır malum maç. O günden sonra Galatasaray hakkında yazmak da konuşmak da gelmedi içimden. Ama o kadar anlaşılmaz şeyler oluyor ki Galatasaray’da dayanamıyor insan bir yerden sonra.
***
Nerden başlasam bilmiyorum. Geçen sezonki Diyarbakır maçından devam edeyim. Tribünü bilenler bilir, Türkiye’de çoğu zaman ipler yöneticilerin ya da yönetimde olmayan muhaliflerin elindedir. Cesaret edemeyip direk yoldan veremedikleri mesajları çoğu zaman tribünü kullanıp daha gür sesle vermeye çalışır, sonra da kenara çekilip “taraftar haklıdır” derler. Sağduyulu Galatasaraylıları bir tarafa koyuyorum, Diyarbakır maçında da ultraslan denen “ultras” felsefesinden zerre haberi olmayan çapulcu topluluğunu kullanarak mesajlar vermeye çalıştılar. Geçen sene verdikleri mesajların birincisi kaptan Arda’yaydı. İçerik “kendine çeki düzen ver, biz istemediğimiz müddetçe sen hiç bir şeysin” idi. İkinci mesaj da Rijkaard’aydı; “gelecek sene transferde bizim borumuz ötecek, Leo Franco ve Jo ile devam etmeyi aklından bile geçirme”. Zamanında Hagi’ye Petre’yi yuhalatarak mesaj vermeye çalışan zihniyetin bir başka saçmalığı, daha önce izlediğimiz filmin tanıdık kareleriydi olanlar. Kaybeden Galatasaray oldu elbette. Bir önceki yıl lig beşinciliğinden sonra geçen sene lig üçüncülüğü. Neyse diyelim.
***
Bu seneye, geçen 3 aylık yaz dönemine ve işine gelince kaptanını yuhalatan yönetimin icraatlerine gelelim şimdi. Öncelikle şunu söyleyeyim, Galatasaray’ın mali tabloları, finansal durumu, stadyum yaptırması, arazi arsa satması alması benim için önemli değil. Umurumda değil. Benim Galatasaraylılık algım, Prekazi’nin Monaco’ya attığı golle başlar, Manchester United’ı eleyip şampiyonlar ligine katılmasıyla devam eder. Benim Galatasaray algımda aslolan sahada rakibine yenilsen bile ezilmemen, kendi felsefeni ortaya koyabilmendir. Sonucu kupa, şampiyonluk olmasa bile ortaya bir şeyler koyabilmektir. Bir futbol felsefesine sahip olabilmek, sistem takımı olabilmektir. Ama Galatasaray’da son üç sezondur bu yok. Futbol takımının planlamasında ciddi yanlışlıklar yapılıyor. Adnan Polat’ın mayıs ayındaki demecini bugün gibi hatırlıyorum; “takımla çok fazla oynamayacağız, sadece eksik yerlere 2-3 takviye yapacağız”. Ne oldu peki? Takımla oynamayacağız diyen başkan, takımın 11’inde direk oynayan dört oyuncuyu takımdan gönderdi. Birini de göndermese bile göndermekten beter etti (evet elano’dan bahsediyorum). Oysa bu takımda haziran ayında yapılması gereken basitti. Dos Santos’un bonservisi alınacak, Kewell’ın sözleşmesi uzatılacak, ortasaha ve savunmaya -direk oynayacak- iki doğru takviye yapılacak, “keşke Galatasaray gitmeme izin verse” diyen Servet ve üflesen sakatlanacak olan Gökhan Zan hemen kapının önüne konacaktı. Bunlar yapılmadı. Takımın hücum hattı bir arada tutulup istikrar sağlanacağına dağıtıldı. Keita’nın yerine alınan Serdar Özkan ve Serdar’ın Kolombiya şubesi Pino ile Galatasaray resmen hedef küçülttü. Lorik Cana’ya saygı duyuyorum ama orta sahanızda Sarp-Ayhan-Barış oynuyorsa maksimum nereye kadar gidebilirsiniz ki? Ya da kalenizde Aykut varken ne kadar rahat maç izleyebilirsiniz? Kısacası Galatasaray başkanı ve yönetimi son üç yıldaki “yap-boz” zihniyeti ile resmen sınıfta kaldı. Lig başlarken ortasahaya alınması gereken isim hala yok ve bu saatten sonra da açıkçası çok da umut yok. Galatasaray’ın tek şansı yönetimin bütün sorumluluğu fütursuzca üzerine attığı ve yeri geldiğinde düşünmeden taraftarın önüne attığı canım kaptanı Arda Turan ve devamlılıklarını biraz daha artırmaları umuduyla Harry Kewell ve Milan Baros.
***
Tarih kupaları, şampiyonlukları yazar mali tabloları, şirket birleşmelerini değil. Kimsenin Galatasaray taraftarını, takımını şampiyonlar liginde izlemekten mahrum bırakmaya hakkı yok. Çünkü bu taraftar buna alışık değil. Birilerinin bunu başkana anlatması lazım.
***
Yazıyı çok sevdiğim Kanat Akkaya’nın sözleriyle bitirmek istiyorum, muhtemelen Ali Sami Yen’deki OFK Belgrad maçını izlerken söylemiştir: “ben gol beklerken gs bonus ödeme uyarısı geliyor. Ve bunu normal bulmam gerekiyor. Vay benim köse sakalım.”
***

führer!

Fotoyu kim yapmışsa güzel olmuş. Aziz Bey için en doğru benzetmedir hitler benzetmesi. Uzun uzun analizlere gerek yok. 15 yıldır öğütüp çöpe attığı teknik adamın, futbolcunun hatta yöneticinin sayısı herşeyi ortaya koyar. Stad yaptım diyor ama son maçta şampiyonluk gidince o stad ateşe veriliyor, kupa yerine itfaiye giriyor yeşil zemine. Travmayı atlatacağız diyor ama yeni sezona da Young Boys'a elenip yeni bir travmayla başlıyor takım. Geçen sene Mehmet Topuz'a 9, önceki yıl Guiza'ya 14 milyon döken başkan Niang'lara Gomis'lere 15'er 16'şar döküp susturur taraftarı nasıl olsa. Ha pardon bir de spor salonu yapılıyordu ataköy'de...
***

6 Ağustos 2010 Cuma

ukrayna cennet vatan

Avrupa ligi playoff kuraları çekildi. Şüphesiz en ilgi çekici kura liverpool-trabzonspor eşleşmesi. Futbol bu herşey olur ama şenol hoca en azından takımını ezdirmez diyelim. Beşiktaş inönü'de geçer turu zaten. Fenerbahçe'nin şu durumda işi zor gibi duruyor. İşler bu kadar ters giderken üstüste paok-trabzonspor-paok maçları yıkımı derinleştirebilir. Galatasaray'ın da rakibini ciddiye alması lazım. Görünüşe bakılırsa galatasaray taraftarı şimdiden tacize başlamış. Hasbelkader karpaty'nin resmi sitesine bakıyorum da adana'dan mesaj bırakan var; "hello from adana/turkey..it will be great.i love ukrainians especially their powerless teams an beautifull girls.do not be nervous i love you"..bu arada son bi not; karpaty'nin forma reklamı ZİK'imiş, ukrayna da bir banka olsa gerek
***

5 Ağustos 2010 Perşembe

böylesi daha hayırlı


Öncelikle şunu söyleyim, bugünkü gazeteleri okuduktan sonra aykut'un yerinde olsam çağın gereği iletişim, şeffaflık, doğru demeç ayaklarını bırakırdım.. geldiğinde neredeyse " yeni t.d. sabredilmeli aykut kocaman" diye manşet atılacak aykut'un durumuna üzüldüm... son 3 maçta akılsızca görülen 3 kırmızı için "otorite eksikliği" olarak değerlendiren art niyetlilerle konuşma aykut! hani sabır! ben sabrederim aykut'uma! buradan koparılırken küçüktük, engel olamadık, cezayayı gibi bir prestijli, ulusal şöhreti olan, pozitif, agresif, objektif bir blog da yoktu sesimizi duyuralım...

Maça gelirsek, inanın dünkü yenilgi çok koymadı, ilkyarıyı görünce " biz diğer turda eleniriz" dedim, hatta ş.l.ye kalmamız halinde grupta 3.olsak ne güzel olur dedim... bu yüzden çok koymadı... "geçmiş olsun ıhıhıhıh, ne olacak fenerin hali" gibi yaratıcılıktan son derece uzak, zekayla alakası olmayan davranışlar da cidden koymuyor...

Taktik teknik fizik kondisyon disiplinlerini ele alarak incelersek feneri çok acımasız olmak gerekir, ağustos ayındayız ya, avrupa kulüpleri keyif yaparken, bizimkiler bu sıcakta niye böyle önemli maçlara çıkıyor, acımasız olmak gelmiyor içimden... ben bu sıcakta uyuyamıyorken, adamlara organize futbol oynamadılar diye yüklenmem.. olur daha lugano gelir, dia takımı tanır( işvar adamda), alexim canım benim çıkar yine ortaya, forvet gelir... oynasınlar biraz daha beraber... alışsınlar ideal 11i görelim... ki bence bu kadro 2 transferle avrupa ligi için çok iddialı duruma gelir...

semih'in yanına shaq

semih erden 1986 gaziosmanpaşa doğumlu. muhtemelen 90'lı yılların ikinci yarısında mahallede potaya asılırken gözlerinin önünden shaq, garnett, wallace geçiyordur. şimdi bu üç yaşlı kurtla aynı soyunma odasında soyunacak, aynı parkede idman yapacak, yan kabinlerde duş alacak. semih'in bu yeteneğiyle (!) bu konuma ulaşması züğürt adamın zenginliğidir, başka bir şey değil. tadını çıkarsın..
***

3 Ağustos 2010 Salı

köşeli'den mailler II

okulda oturduğumuz gün eve gittim hemen.. fb maçına 20.dakikasından itibaren yetiştim.. gassan beyle birer extra götürdük.. benden nefret etti young boys u tuttum diye ahahahahah..
şöyle bakınca geçen sene bizim kadro sizinkinden çok daha iyi derken bu sene sizin kilit roldeki adamlarınızın daha fazla olduğu görülüyor..
güvenilecek adamlar bizde cana, kewell, arda, baros, neill olsun.. elano'yu beğenirim ama yönetim veya kendisi ikisinden biri istemiyorum diyorsa o adamdan hayır gelmez artık, elano muallak.. -ki dikkat et arda dışında hepsi yabancı ve arada sakatlık problemleri fena baş gösteriyor-
fenerbahçe'ye bakınca volkan -ki boys maçında ipten aldı sizi-, gökhan gönül, alex, santos, emre, lugano, stoch var.. dia'yı izleyemedik ama hızlı zenci her zaman iyidir.. alınacak iyi bir forvet ve rotasyonunda semih var.. yedek rotasyonunda m.topuz gibi vasatın altına düşmeyecek ve artık kendini ispat etmesi gereken bi adam her zaman güven verir..
bu yukardaki kadro övgüsüne rağmen fb çok kötüydü boys maçında.. stoch inanılmaz bi adam eyvallah.. cidden bize sağlam gol attınız.. dia da geliyor sağ tarafa... forvete bi adam alınacak kesin olarak..
ama fener'in asıl problemi bence burani'yle, bilica'nın mevkisinde.. ki bundan dolayı boys maçında o kadar açık verdiniz.. burani çok vasat bi oyuncu, türk olsa eyvallah, selçuk tadlarında bi oyuncu zaten, oturtursun kulübede kullanırsın rotasyonda.. ama yabancı kısıtlaması kalksın diye bu kadar ağlarken burani gibi vasat oyunculara ilk onbirde forma verirsen kendinle çelişirsin... bilica desen, karakterine filan hiç girmiyorum ama lugano'nun yanında bu adamı oynatırsan, bekir veya önder bu sene en az 25 maç oynar ve size saç baş yoldurur.. çok maç gider.. volkan her zaman bu kadar top çıkaramaz..
ulan sadece iki eksik var diyeceksin.. ama bu iki adamın mevkisi kilit.. stoper ve ön libero baba mevkilerdir sezer.. -forvet alacaksınız diye o konuya girmiyorum iyi bir adam alacağınızı farzederek-
evet sezon başı.. 3 büyüklerin hiçbiri ışık vermedi avrupa maçlarında.. ama özellikle biz ve siz o kadar kötüydük ki insan korkuyor.. alex her ne kadar tapılan bir adam olsa da alex gidince alex gibi bir adam transfer etmeye çalışacağınıza inanmıyorum.. alex'in boys maçında geriye dönememesi, orta sahadaki derin boşluklar, defanstaki hatalar öyle 2 günde çözülecek sorunlar gibi gelmedi bana... bi de merak ettiğim birşey var, -kadro yapısı izin vermeyecek bence- ama aykut savunmaya yönelik bir futbol mu oynatacak acaba?.. merak ediyorum izleyip göreceğiz..
durum budur..
*burani, baroniye atfen: muhteşem bir kabak yemeği
-ulan düşün ne kadar sıkılıyorum fb ve gs hakkında birer sayfa kritik yazdık aq.. ahahahaahah-

köşeli'den mailler

hissedilen sıcaklıgın 3246872 derece oldugu şu günlerde işsizler kervanına katılan ünlü yorumcumuz köşeli'den aldığım mailler iyi geliyor doğrusu... arada imla hataları, yanlış kelimeler olacaktır, maildir..

trapano:
o değil de futbol konuşmadık hiç :) olum gs kötü cidden kötü

koseli@hotmail.com:

harbi konuşacak pek şey yok be sezer.. geçen sezondan beri dilimde tüy bitti mustafa sarp, ayhan ve barış bu takımın ilk 11 ine girdiği sürece bu takım asla ve asla başarılı olamayacak..
pino, serdar, hatta bazen kewell, elano hatta forvette batdal tutarsa baros galatasaray ın sağ açığında oynayabilir..
kewell,arda, emre çolak,serdar, pino sol açıkta oynayabiliyor..
anlayacağın sağ ve sol açık rotasyonu iyi.. sizdeki gibi no problem orda..
defansta sağ bek sol bek türk olmak zorunda olduğu için ve daha iyisinin türkiyede sadece gökhan gönül olduğunu düşünürsek sabri ve hakan balta iyidir..
stoperde kim ne derse desin serveti sevmiyorum.. neill'in yanına bir yabancı adam lazım.. savunma o zaman taş olur..
kale türk kalabilir.. -nedense güvenmek istiyorum ufuk'a.. aykuta değil ama!!-
forvete baros ve batdal'a alternatif bi adam kesinlikle alınmalı.. gönül isterki altyapıdan bi forvet çıksın 3.adam olarak.. anıl veya cem sultan gibi.. ama ne yazıkki olmayacak gibi.. bu yüzden 20 lik bi genç yabancıda fena olmaz..

ve ve ve...

asıl problem..
yılın en iyi transferlerinden biridir lorik cana... galatasaray'ın ordaki gediği o kadar büyükki.. cana bile yetmeyecek bariz.. elano kalacak olsada, gs'ın arka üçlüye bi 11'lik bi tane de alternatiflik en az 2 adam transfer etmesi gerek.. yoksa yine bize hüsran yine bize gözyaşı var..
şöyle bi hesapladım benim gerekli gördüğüm transfer sayısı 4..
yönetimin yapacaz dediği sayı 3..
ama yönetimden şöyle bi farkım ben gereksizlerin hepsinin yollanması yanlısıyım..
rijkaard hep kalsın, çok iyi niyetli, belgrad maçına baktıysan bu sene çok hırslı, arda benim futbol anlayışıma göre mevkisinde -sol açıkta, lütfen daha sonra spekülasyon yapma bu lafımla:))- dünyanın en iyi 10 oyuncusundan biri ama ama lanet olsun üzülerek söylüyorum galatasaray kötü yönetiliyor arkadaşım.. yönetim kötü..
önce takımdaki hurdalar gidecek.. ardından iyi transferler yapılacak.. sonra takım olunacak.. rijkaard, arda ve kewell'ın arkasında toplanılacak.. ölme eşeğim ölme anlayacağın..
şimdilik durum budur...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

abartma kapa ağzını


haberler yapıldı, formalar satıldı manşetler atıldı, imza şov da tamam... ama yeteneklerine türkiye için hiçbir şey söyleyemeceğim guti'ye yapılan muamelenin fazla oldugunu düşünüyorum. real madridin semihini almak? hagiye, anelkaya, haksızlık olur, altyapıdan yetiştiği için morientes kadar gururlu olmadıgı için sadece künyesi dolu bir adamdır bu guti! istikrar bakımından tam bir tümer metindir bu guti! her sezon ligde üstüste oynadıgı 3 5 maç, arada ş.l grup maçlarında zürih, cska sofya gibi takımlara attıgı goller dışında nesi var? xavi, iniesta, fabregastan önce mevkisinde kim vardı ki bu adam oynamadı... serseri futbolcuyu çekici bulur bjk taraftarı orası ayrı...