29 Mayıs 2009 Cuma

Sezon başı ve sezon ortası kehanetlerimiz


"Dev Kehanet" ve "Cezayayı Loto" yazılarımızda belli tahminler yütürmüş, ve sizlerden de destek istemiştik. Şimdi son haftaya bir gün kala bunları masaya yatıralım, ödüllere kimler yakın bir görelim istedim efendim, sözümüz senettir!

Dev Kehanet

Zaatımın inisiyatifiyle oluşturulmuş bir yarışmadır. Daha sezonun başında iken küme düşecek üç takımı bilmeye çalıştık. E haliyle çok zor oldu atışlar tabii. Bakalım kimler neler atmış.

Bendeniz: Eskişehir (çok saçma olmamış), Bursa (Beşiktaşlıyız da bu kadar da saçmalanmaz ki!), Hacettepe (en mantıklı desteklediğim tahminim tuttu, bana yeter!) Başarı: 1
Wasted: Kocaeli (bunu göremediğim için kızgınım kendime), İBB (ben de istedim ama olmadı), ABB (küme düşmedi ama Ankaragücüyle birleşip yok oluyor, sevinçliyiz) Başarı:1
Perek: Denizli, Antalya, Ankaragücü. Başarı: 0, ama adam muhtemelen 15-14 ve 13'ü tahmin ederek bambaşka bir başarıya imza atmış olacak!
Burkay: Eskişehir, Ankaragücü, Kocaeli. Başarı:1, ama yine tahminler çok yerinde!
Al Lee: Antep, ABB, Antalya. Başarı: 0, en kötü tahmin yarışmasına hoşgeldiniz!
Trapano: Daha okuyucu idi o günlerde, ve muhteşem tahminlere imza atmış. Hacettepe, Ankaraspor, Konya. Başarı: 2! Süper gerçekten, helal olsun.

Bu yarışmanın galibi Samandağ'dan Trapano kardeşimiz oluyor, Habiibii, tebrik ederim vallahii. İstediğin bir ara sana 2 bira ısmarlayım da ödülsüz kalma..

Cezayayı Loto

Trapano kardeşimizin yazarlığa attığı ilk adımlardan biri olan bu yazıda, 23. hafta sonunda lig sonunda zirvenin akıbetine dair mantıklı sallamalar yapmayı denedik. Az önceki yarışmanın galibi olan arkadaşımız bu yarışmada biraz heyecanlı ve subjektif atışlarda (Fener-BJK-Sivas-Galatasaray-Trabzon) bulununca bu kupayı kaçırdı.
Bendeniz (BJK-GS-FB-Sivas-TS) ile muhtemelen olsa olsa 1.nin yerini doğru tahmin etmiş olacağım, inşallah o da.. "c" adlı okuyucumuz da benimle aynı tahminleri yürütmüş.
Pamukkk: TS-GS-FB-Sivas-BJK, bu da muhtemelen o başarı ile kapanacak bir tahmin.
Neyse bu uzayacak, özetleyeyim. Bu yarışı 10 hafta kala hiç bir okuyucu doğru tahmin edememiş. FB neyse de, GS'nin son haftalara çoktan havlu atmış gireceğini kimse tahmin etmemişti. Sivas ve Trabzon'un son haftaya şampiyonluk ümidi taşıyarak girebileceği de hiçbirimizin aklına gelmemiş. Helal olsun adamlara. O değil de, gitti bizim biralar..
2012'de şampiyonlar liginde koyacağız real madrid'eeeee

28 Mayıs 2009 Perşembe

Herkes yenilir


Maç başımda dilimden düşürmediğim bir "Manchester yenilmez" mavrası vardı. Çok istedim Barsanın kupayı almasını, ama bekler yokken, rakip United iken bir türlü oturtamadım kafamda galibiyeti. Olurmuş meğer...

Basireti bağlanmış bir ManU vardı sahada. Antipatik yarı-tanrı Ronaldo ilk yarının başlarında kaçırdığı pozisyonların etkisinde mi kaldı bilinmez, bir türlü etkili olmadı Los Cules savunmasına karşı. En çok da o gol sonrası kameraya bakarak verdiği o çirkin pozları görmediğimize sevindim aslında! Pique kendisini indirip ilk sarıyı gördüğünde Pep korkulu rüya görür dedim, görmedi. Ne Rooney, ne Giggs ilaç oldu Sir'ün hücum kısırlığına. O da ikinci yarıda, Al Lee'nin yakaladığı üzre, Liverpool'dan 4 yedikleri maçın taktiğini, yani 5 forvetle hücum etmeyi denedi. Her zamanki gibi hücumun forvetlerle yapılmadığını gösterdi tarih bize.

Guardiola'ya sene başında sorsak herhalde hayal bile edemezdi bu 3 kupayı birden kazanmayı. Halihazırda oturmuş bir takımı "katalan" kimliğiyle bütünleştirip dev bir ruh kattı adam takıma. La Liga kupa töreninde utanmasa Gujohnsen bile katalanca konuşacaktı! Senelerdir isteyip de yapamadıkları politik kimlik kazanma hadisesini de (derin mevzu, bir ara dalalım) inceden çözdüler böylece. Bizimkilerin deneyip her seferinde yüzüne gözüne bulaştırdığı "abi" kimliği, doğru haliyle tezahhür etti "Pep"te. Laporta nın da son şansıydı, o kumar da tutmuş oldu böylece.

Çok söyledik, en önemlisine gelelim. Senenin en çok hak edeni kazandı. Sezonu şık bir şekilde özetledi maç: Barsa>ManU>Diğerleri. İki senedir ne mutlu ki en iyi oynayan takımlar alıyor bu güzel kupayı. Daim olsun inşallah. 2009 yılın futbolcusu ödülü de, yazın da önemli bir turnuva olmadığına göre ilan edilmiştir diyebiliriz. Messi'ye altın top hayırlı olsun!!
busqet dolls

27 Mayıs 2009 Çarşamba

son nokta barcelona.


sozluk'te pink floyd yazınca çıkan ilk tanımdır; "müziğin ulaşabileceği en üst nokta, saf müzik ve kalitenin yüksek basınç altında yoğunlaşmasından oluşan notron yıldızı kıvamında bir grup..."

floyd'un sapkın ve tapkın bi dinleyecisi olmamı bi tarafa bırakalım; yukarıdaki tanımın futbol lügatındaki karşılığı bu seneki barcelonadır..futbolun ulaşabileceği en üst nokta işte..bireysel yetenekleri en üst seviyede müthiş futbolcular, doğru teknik adam, doğru organizasyon ve nötron yıldızı kıvamında bi takım...saha içinde, saha dışında sayısız doğru..bu kadar doğrunun karşısında manchester united olsan duramıyorsun..roma'da ilk 8 dakikada 5 şut attıktan sonra teslim oldular onlar da..rıdvan "ferguson ortasahayı güçlendirmeli" dedi maç boyunca ama barcelonanın ortasahasının top yapmasını engellemek için ya sahaya 15 kişi çıkmak lazım ya da ikinci bi top getirmek lazım sahaiçine..imkansız yani..olmuyor..maç 2-0 ve dakika 88'ken manchester cezasahındaki 5 barcelonalı olayın başka bi boyutu..barcelona bu sene oynadığı çoğu üst düzey maçta kayıtsız şartsız bi hakimiyet kurdu ve bu akşamki görüntü yine farksızdı..isimlere girip uzatmak istemiyorum..messi'yi c.ronaldo ile karşılaştırmak istemiyorum..yok yani, bi tarafta tutkulu, çoşkulu, mütevazi bi süper adam diğer tarafta burnu bi milyon karış havada, şımarık, bencil bi ibne..hatta ibnetor..kusura bakmayın ağzımı bozuyorum ama puyol gibi ciger bi adama yaptıklarını kim neyle açıklayabilir..futbolun yakışıksız yüzü..konudan iyice sapmadan toparlayacak olursak; bu muhteşem futbol sezonunu ancak barcelona kadar mükemmel bi futbol takımı taçlandırıp şereflendirebilirdi..başta guardiola olmak üzere emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum aciz bi futbolsever olarak..



5'te devre 10'da biter


Bu maç 1 senedir bekleniyor. Bu iki takım, bu sezon diğer tüm takımlardan 5er gömlek üstündü. Çok yakışır bir final ismi oldu hasılı. Başlıktan anlaşılacağı gibi maçtan beklentimiz epey yüksek, tabii Fergie adamlarını orta saha gerisine yığıp Ronaldo ve Rooney'nin öldürücü deparlarıyla maçı almayı düşünmüyorsa, ki malesef bu da yüksek bir ihtimal.

Marca'nın 11'lerinin tuttuğu vaki değildir, ben teammülen koydum yine de. Gelenekselleştirdik artık, yine kardeşlerimle North Shield ya da muadili bir Avrupasal ortamda izleyeceğim maçı. Madem Roma'da değiliz, bari 3-5 İngiliz-İspanyol'un arasında izleyelim maçı.
those who are dead, are not dead, they're just living in my head

26 Mayıs 2009 Salı

Europa League


Az çok tahmin ediyordum nasıl bir şey olacağını ama ayrıntılı olarak yeni araştırabildim güzel oyunun yeni adresini. Her geçen sene önemini biraz daha yitirmekte olan UEFA kupasını (vaktiyle finalin banttan yayınlanmış olduğu, bu sene de kupa töreninin aynı şekilde yutturulduğu bir ülkede olduğumuzu hatırlayın) canlandırmak amacıyla Platini yönetimi böyle bir karar aldı. Nedense normalde çok soğuk karşılayacağım bir değişikliğe sırf Platini başkanken yapılıyor diye daha sempatik bakıyorum.

Ortada bir gerçek var: bu değişiklik, kupayı canlandırma hedefinin yanında; ortak yayın hakkı, ortak saat, resmi maç topu ve ana sponsor gibi yollarla pazarlama gelirlerini arttırmaya da yönelik bir adım. Ama kupanın geleceği açısından çok güzel sonuçlar doğurabilecek gibi görünüyor. Benim için en çekici değişiklik şu: takımların herhangi birinin sahasında birer maç yapmak yerine (bence gerçekten çok adaletsiz ve saçma bir sistemdi) her takım adam gibi ikişer maç yapacak gruplarda rakipleriyle. Diğer yandan, inanılmaz sayıda takıma kupada yer alma şansı sağlarken, bunu da kaotik ve yapısız bir biçimde değil, tam tersine son derce net ve adaletli bir biçimde sağlamaya çalışıyor olması da çok şık bir özellik.

Gelelim kupanın giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine:

1. Ön eleme turu (46 takım, 23 eşleşme)
37.-51. ülkelerden 14 lig ikincisi
22.-51. ülkelerden 29 lig üçüncüsü
Fair Play kontenjanından 3 takım

2. Ön eleme turu (80 takım, 40 eşleşme)
İlk ön elemenin 23 galibi
30.-53. ülkelerden 24 kupa galibi (kupa galibi ŞL'ye kalıyorsa kupa finalisti)
19.-36. ülkelerden 18 lig ikincisi
16.-21. ülkelerden 6 lig üçüncüsü
10.-15. ülkelerden 6 lig dördüncüsü
7.-9. ülkelerden 3 lig beşincisi

3. Ön eleme turu (70 takım, 35 eşleşme)
ikinci ön elemenin 40 galibi
18.-29. ülkelerden 12 kupa galibi (ya da kupa finalisti)
16.-18. ülkelerden 3 lig ikincisi
10.-15. ülkelerden 6 lig üçüncüsü
7.-9. ülkelerden 3 lig dördüncüsü
4.-6. ülkelerden 3 lig beşincisi
1.-3. ülkelerden 3 lig altıncısı

Play-off (76 takım, 38 eşleşme)
Üçüncü ön eleme turunun 35 galibi
1.-17. ülkelerden 17 kupa galibi (ya da kupa finalisti)
7.-9. ülkelerden 3 lig üçüncüsü
4.-6. ülkelerden 3 lig dördüncüsü
1.-3. ülkelerden 3 lig beşincisi
Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda elenen 15 takım

Gruplar (48 takım, 12 grup)
Bir önceki kupa sahibi (bu statüye henüz karar verilmedi)
Play-off'ta kazanan 38 takım
Şampiyonlar Ligi Play-off'unda (bu da yeni bir tur, buna da değineceğiz ileride) kaybeden 10 takım

Eleme turları
12 grup birincisi
12 grup ikincisi
Şampiyonlar Ligi gruplarında 3. sırayı alan 8 takım.

Kalan kısmı da, bildiğimiz şekliyle 32 ve 16 turlarından sonra çeyrek ve yarı finallerin ardından finalle son bulacak.

Umuyorum ve sanıyorum, uzun yıllar başarılı bir biçimde yürütülecek bir sistemin adımları atılmış oluyor. Bundan sonra tek bir kanalda ve maç saatinde maçlarını seyredebileceğimiz bir ikinci kupa olacak. Var mısın yok musun uğruna gece 02:00'da banttan seyretmek zorunda kaldığımız maçlara son!
edit 1:
İzlenme oranı ve, verilen önemin artışı sayesinde, izlenen maçlardan alınacak keyif katlanarak artacak, buna şüphem yok. Hem UEFA yönetimi, hem de yayıncı kuruluşların benimle bu konuda hemfikir olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
ps: bu yazıyı ön elemeler yaklaşırkene tekrar yayınlayacağım, belli sebeplerden dolayı (çok gizemliyim) şimdi yayınlıyorum. Dinamik bir yazı olmasını hedefliyorum, benim eklerim olacak. Sizden gelen eklemeler ve eleştirilere göre de değişikliklere açığım.
kaynaklar: UEFA.com, Wikipedia, barizzio bilgi dağarcığı

Tebdil-i branş


ManU'da beklentilerin tümünü karşılayamayan Dimitar, komple sporcu bir ailenin komple sporcu evladı olduğunu bu şekilde sergiliyor. bir... ki... üç... yallaahhh...
izmirin dağlarında çiçekler açar...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Hasretle beklerken


Cumartesi gecesi Barcelona'nın kupa alışını seyrettim canlı olarak. Seyircilerin, oyuncuların şampiyonluk hasreti muhteşemdi. Barcelona iki senedir şiir gibi top oynayıp kazanamazken şampiyonluğu, bu sene artık futbol tanrıları izin vermedi başka bir takımın kendilerine yaklaşmasına bile.
Bizler de bu kupa törenini, o sevinci, kendimizi de o şekilde hayal ederek seyrettik. Tabii ki Beşiktaş şampiyonluğu kazanırsa o kadar hak ederek, ezerek kazanmayacak. Ama bir düşünün, yakın futbol tarihinde hangi takım, şans yardım etmeksizin almıştır şampiyonluğu? Bir Denizli değildir herhalde şanslı olan.

Guiza'nın sonradan açılışını "Yusuf Yusuf"a bağlayabiliriz.
Alanzinho'nun yine aynı golü atması enteresandır.
Newcastle United küme düştü, Konya düşmüş ne gam!
O değil de, bi Furkan Baştan vardı, ne oldu ona?
yora@ yıldız kampüsü salı gece 21:00, var mı gelen?

24 Mayıs 2009 Pazar

yaşlanıyoruz...

tuna kiremitçi vatan gazetesinde müthiş özetlemiş; "Biz erkekler, yaşlandığımızı ne zaman anlarız? Futbolcular artık bizden genç olduğu zaman. Kendimi hâlâ biraz delikanlı saymamı sağlayan son mohikanlardan biri, iki yaş büyüğüm Tugay’dı.Artık bana moral verecek sadece Rüştü’yle Maldini kaldı. Onlar da emekli olduğunda oturup düşünmeye başlamak gerekiyor."
***
kiremitçi maldini'nin de tugay gibi bugün veda ettiğinden habersiz..elinde son kale rüştü kalmış..bu güzel oyunu çok fazla takip etmeyenlerin maç izlerken şaşırarak söyledikleri "bu adam hala oynuyor mu?" cümlelerine konu olabilecek kaç oyuncu kaldı geriye acaba..bugün iki tanesi daha eksildi..futbolculukları, mesleğe adanmışlıkları tez konusu olacak bu iki değerli adamı saygıyla anarken aynaya bakma, kendimize dönme durumunda kalıyoruz kiremitçi gibi..malesef zamanın üzerimize bıraktığı toz gün geçtikçe daha da birikiyor..anılar artık hayalleri daha fazla bastırıyor..söylenecek çok şey var tabi ki ama doğru kelime kombinasyonlarını bulmak zor..zaman çok acımasız..
***

22 Mayıs 2009 Cuma

Bağırmayan taraftar .......


Bunlar hangi takımı tutuyo allah aşkına ya? Ntvmsnbc'de gördüm..

21 Mayıs 2009 Perşembe

Başlangıç


Lucescu, dün gece sıkıcı bir 120 dakika sonucu kupayı kaldırdıkları maçın sonrasında, bunun sadece bir başlangıç olduğunu, artık Şampiyonlar Ligi'nde de üst turları zorlamak istediklerini söylemiş. Her ne kadar önemsiz ve fazla iyimser gözükse de bu açıklama, dün gece Al Lee'den duyduğum Lucescu görüşmeleri ihtimallerine benim kafamda son verdi. Lucescu gerçekten kalıcı burada diye düşündüm. Muhtemelen "görüşmeler" de eski dostlar tadında geçer o vakit.
razvan rat'ı beşiktaş alsın, srna da cimboma gitsin.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Giselle for Sky HD


Cümlenin meali: Spor... hiç görmediğiniz şekilde.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

basın yalan yazıyor...

eyüpspor maçındaki olaylardan sonra belediye vanspor bitik durumda..ligde 2.keyken ve bu onları bank asya'ya çıkarmaya yetiyorken silinen puanlar, verilen cezalar onları ligin dibine attı..şehir halkına göre suçlu sahaya inen taraftardan kaçıp itfaiye aracına sığınan eyüplü futbolcular..ne varmışsa kaçacak..mantıksa mantık işte..ben bi hafta kırlarda piknikteyken spor dünyasında ne oldu diye düşünüyorum da; tenis'te ve snooker alemlerinde pek bi gelişme yok, "nba'de hedo turkoğlu fırtınası" bi sonraki postumun konusu olacak elbette..öte yandan, kupa finalinde ilk yarı fenerbahçeli, ikinci yarı beşiktaşlıydım..yazık, maç uzatmaya gitmedi..lig için şimdilik 3 adayım var..sivas'la beşiktaş'ın galatasaray'la maçı var, gökhan ünal'ın dün son dakikada attığı gol çok anlamlı olabilir..sevgili allee; "bi oğlum olsun adı harry kewell olsun" demiyecem ama "bir oğlum olsun, harry kewell gibi olsun" diyebilirim.."basın yalan yazıyor şampiyon olmayınca" bu aralar en sevdiğim tezahürat..fotoğraftaki dedem değil..galatasaray yöneticisi olsaydım, 3 yıllık kontratı düşünmeden önüne sererdim yakalamışken..foto çektirdik, karşılıklı tezahürat ettik dedeyle; "basın yalan yazıyor, şampiyon olmayınca" diyor o da..
dünyada van ahirette iman kalede auman

böyle bir cumhuriyet..

İngiltere'de şampiyonluğu kutlamak isterken 18 yaşını doldurmamış olduğu için bara alınmayan Manchester'ın popüler genç yeteneği Macheda evine dönmüş tıpış tıpış. Gayet normal bir durum bu şaşılacak bişey yok elbet. Ama 24 Nisan 1991 doğumlu Batuhan Karadeniz henüz 18 yaşını doldurmamışken (5 Nisan'da diye hatırlıyorum ama 6 Nisan da olabilir) herkesin gözü önünde Kuruçeşme gecelerine dalabildi bu ülkede. Batuhan gezer tozar eğlenir bu konu hakkında defalarca yazı yazıldı benim derdim o değil, zira ben de 18 yaşını doldurmadan pek çok kez bara neyim gitmişimdir. Asıl mevzu bizim muz cumhuriyetinden daha gelişmiş ülkelerde o gece kulüpleri kapatılır, 18 yaşını doldurmamış genç ise cezayı Rıza Çalımbay'dan önce kendi devletinden alırdı. Gerçi bu memleket cemaatçi olduğu bilinen Hakan Şükür'ün yeni doğmuş bebeğiyle, Reina'ya girdiğini bile gördü. Ne saçma bi memleket yahu kafam karıştı..
Allah, Türkan Saylan'a rahmet eylesin..

17 Mayıs 2009 Pazar

Kozmotik Basınç

Euro 2008'de pek çok kişi Milli Takım'ın başına gelen sakatlıklardan şikayet ederken, ben ve benim gibi düşünen bir o kadar izleyici de sakatlıklar ve benzeri durumlar sayesinde Fatih Terim'in ilk maça çıkardığı korkunç kadronun evrilerek ideal 11'e dönüştüğüne inandık. Resmen Tanrı Fatih Terim'in kadrosunu elindeki kırmızı kalemle düzeltip sürmüştü sahaya. Bugün Emre Güngör sakatlanınca da dönüp Tanrı bugün bizim kadroya attı elini dedim. Yanılmamışım. 1 gol 1 asist Harry Kewell'dan. İşin kötü yanı Beşiktaş maçında kesemeyeceği Kewell yerine Lincoln yedek kalacak, zira Gençler'den korkan Beşiktaş'a iyice kapanır diye düşünüyorum. Neredesin Cesur Yürek, özledik seni..
ulan iyice kurtlar vadisi repliği oldu, Muro'yu da sevmem zati gözgöre göre yaktılar Yıldırım'ı

Benzin bitti


Real, çok geride kaldığını anladığında aslında iş işten geçmişti çoktan. Ama koca Madrid, kabullenmedi Barsa'nın kendilerine tur bindirmesini. Ramos'un gelişiyle birlikte çok sıkı bir galibiyet serisi yakaladılar ve Barcelona'nın aynasında kendilerini görmesini sağladılar. Ama son haftalara doğru benzin bitti! Ama helal olsun, düne kadar ligin belli olmamasını sağlayarak zevk kattılar İspanya Ligi'ne. Kendilerine teşekkürlerimizi iletiyoruz.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

sarı > lacivert > şampiyon > fener


cuma günkü sunumundan sonra her ne kadar geçerliliği olmasa da oyum yine aziz başkana... bu postu girerken rıdvan dilmen olmadığımı ve selçuk yula olduğumu farkettim. başkan sunumunu yaptı; şimdi sıra taraftarda? anlatsın bakalım gfb, kfy, unifeb, maraton alt müşterileri bu sezon hangi maçta takımı ateşlediler? hangi maçta yenik duruma düştüğümüzde, olağanüstü bir destekle 4386396934596 desibel ile stadı yıktılar? hangi maçta aralarındaki kavgayı bitirip ortak tezahurat yaptılar? hangi maçı aldınız arkadaşlar?

15 Mayıs 2009 Cuma

Anlaşılmaz işler


Ming yok, T-Mac yok, Mutombo zaten iptal..

Bu senaryoda ben bir "süpürülme" vakası bekliyordum. Aldıkları ilk galibiyet sürpriz olmuştu ama 2, üstünde de 3'üncü galibiyet, Gerets döneminin kısıtlı Galatasaray'ı oldu herifler başımıza. Allah sonumuzu hayır etsin.
http://wikitravel.org/en/Image:Sveti_Stefan.jpg burada yaşamak istiyom lan ben!

14 Mayıs 2009 Perşembe

Premier Lig gitti gidiyor nokta com


Wigan 1 (Rodallega 21)
Manchester United 2 (Tevez 61, Carrick 86)

Bundan sonra Liverpool için tek umut, United'ın Hull City ve Arsenal'a yenilmesini beklemek, WBA ve Tottenham'ı yenmek, averajda zaten üstünler. Olmaz mı? Belli olmaz!
melo muhteşem, go nuggets! LA bunları tavuk nugget yapar mı lan?

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Varan 1


Bir önceki postta ettiğimiz serzenişler bir yana, Denizli'nin "2 kupa" hedefinin ilk ayağı olan kupa, kazanıldı. Önemli not, Fenerbahçe'ye karşı, ve hak edilerek alınmış bir kupanın tadı ayrı oluyor. 10 gün önce kendi çöplüğünde ezerek yendiyse bir de adamlar seni...

İkinci yarıların takımı Beşiktaş, yine coştu ikinci yarıda. Bünyamin Gezer'in hediyesi penaltı da olmasaydı, pek görkemli bir skorla bitirmiş olacaktı Beşiktaş.

İlginç bir not da, Nobre'nin karısının maç boyunca en çok zoomlanan kişi olmasıydı. Tamam yenge güzel allahı var da, bu kadarı biraz fazla kaçtı.
burkit ve lazinyo kardeşlerime sabır diliyorum. 26 bekleyen 30 da bekler..

Kupa önemsizdir (?)


Bugün dev maç var. Öyle ki, ekmek yediğim işe bile konsantre olamıyorum, aklımda varsa yoksa kupa var. Akşamı zor edeceğim.

Öte yanda da, "kupa ne abi yaaa" zihniyeti var. Tamam, belli bir ölçüde katılabilirim buna. Ama, Türkiye'de iki adet kupa var. Lig ülkemiz için Şampiyonlar Ligi ise, kupa da UEFA kupasının muadilidir, benzetme süper değil ama, değer açısından böyle bence.

Tam da buradan yola çıkarak, bazı arkadaşlarımızın, "Şampiyonlar liginde gruplara kalamayanların ve gruplarda bi baltaya sap olamayanların oynadığı kupa" diyerekten UEFA kupasının değerini hiçe saydığını hatırlatalım. Dediğim gibi, bu iki zihniyet de çıkışı itibariyle aynı derecede mantıklıdır. Türkiye'de yaşayan bir futbolsever, "sadece lig önemli, kupa yalan" deme lüksüne sahip değildir bence. "Filanca ülkede kupayı amatör takım almış" cümlesi ise sadece ve sadece "filanca ülke" kupasının değersizliğini gösterir.

Konu uzadı, buradan güzel bir maç dileğimi ileteyim. Kazanan kim olursa olsun, rica edelim kaybeden taraf da, çoktan elenmiş olanlar gibi dışarıdan işemek yerine kazananı tebrik etme büyüklüğünü göstersinler.
fortisten bir tanıdığıma locadan bilet gelmiş aq!

Glen Davis


23 yaşında bir oyuncu, irisinden. Kariyer ortalaması maç başına 5.8 sayı, sezon ortalaması ise 7 sayı. Zaten bol yıldızlı Boston kadrosunda rotasyonda ancak bu kadarı yapılırdı herhalde.

Gelin görün ki KG'nin gidişinden sonra, skor yükünde onun yarattığı boşluğu biraz olsun dolduracak uzun-siyah bi cengaver lazımdı. Son iki maç üzerinden konuşursak iyi bir adayımız var artık bu pozisyon için. Orlando'daki 4. maçta, seri gitti derken 1 dakikada attığı 4 sayıyla (toplamda 21 sayıyla) seriyi 2-2'ye getiren kardeşimiz, dün geceki maçta da 22 sayı atarak, takımına, olası konferans finalinde, yenilmez LeBron ve arkadaşlarının karşısında durabilecekleri umudunu aşılamıştır biraz olsun.

Ne diyelim, yolu açık olsun genç kardeşimizin.
bi aralar "big dog" glen robinson vardı, ne oldu ona sahi?

12 Mayıs 2009 Salı

Şanslı Menajer


"Bir keresinde bana şöyle söylenmişti: 'İyi bir menajer olacağına şanslı bir menajer ol daha iyi' " diyor dünkü maçı dürümlemek için "Big Al".

Aslında dün gece televizyon karşısında, çok sempati duyduğum siyah-beyazlı takımın düşüşünü seyredeceğim hissine kapılmıştım Tuncay'ın süper çabasına Habib Beye kayıtsız kalamayıp, topu kendi kalesine yuvarladığında. Ama dakikalar sonra Taylor'ın mermi kafası geldiğinde ekran başında ben de bir NUFC taraftarı gibi ayaktaydım! Eşitlik sonrası Newcastle bastırmaya başladığında maçın yönü değişmişti. Afonso Alves sakatlanıp göz yaşlarıyla oyunu terk ederken (gerçekten 3 günde 2 kere gördüğüm bu manzara, gördüğüm en iç burkucu manzaralardan bir tanesi), 'boro, ligde kalma umutlarını neredeyse tamamen kaybediyordu.

Maçın sonraki kısmı 70'e kadar kayıp. Ta ki, tüm taraftar anketleri ve eleştirmen veryansınlarının aksine, Shearer'ın 11'inde kalmaya devam eden Michael Owen oyundan alınıp, yerine "Oba" Martins girene, saniyeler sonra da galibiyet golünü atana kadar. Sonra diğer bir yedek Lövenkrands durumu 3-1'e getirdi, ve bir golün bile önemli olduğu bir ortamda (ikili averaj yok, toplam averaj önemli) Newcastle'ın kümede kalma ihtimalini iyice artırdı.
Bundan sonrası için söylenecek fazla bir şey yok. Boro'nun işi zaten çok zor, muhtemelen iki galibiyete ihtiyaçları olacak. Hull'un da Bolton ve ManU ile oynayacağı maçlardan puan çıkarma ihtimali, son form grafiklerine bakıldığında yüksek değil. Ama yine de Newcastle, ecel terleri dökmemek için Fulham ve Aston Villa maçlarından birini kazanmak durumunda diye düşünüyorum.
Hull ManU'yu yensin Liverpool şampiyon olsun, ona da razıyım aslında!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Aragones gitmeli mi?





Son haftalarda takımınızın bir iddiası kalmamışsa, medyanın tek eğlencesi t.direktör ve bomba transfer tahminleridir. Taraftarların çoğu medyanın bu eğlencesinin esiri olurken sağlıklı düşünmeyi bir kenara bırakır, hergün çıkan haberlerin gazına gelerek mevcut kadrodan giderek soğur...Bu aralar eğlencenin fenerbahçe tarafındaki isim: luis aragones. medya çoktan ipini çekmiş kurt hocanın; sakatlanan yasin'i kadroya almayışını bile "luis'ten şaşırtan bir karar daha" başlığıyla verecek kadar da acımasız. Belki medya haklı; aragones bütün sezonun medya ile sıcak ilişkilere girmemiş olabilir, onlara yönetimi, taraftarı harcadıgı haber malzemesi vermemiş olabilir, basının sunduğu kaos asistlerini bilerek gole çevirmemiş olabilir. Ama bunu fenerbahçe taraftarı yaparsa Luis'e haksızlık yapmış olur. Neden mi? Çünkü biz basın değiliz, fenerbahçe'den sevgi dışında bir çıkarımız yok, olamaz da! O yüzden medyadan farklı olarak Dede'yi değerlendirirken tamamen objektif olmalıyız. Peki çok mu başarısız bu Dede gerçekten? Futbolcuya yaklaşımı gerçekten kötü mü? Başarıya doymuş, sadece para için mi burada? Vatandaşlarını kayırıyor mu? Elindeki kadroyu tam olarak kullanabildi mi?



-Bir defa Aragones o kadar paragöz(!) ki avrupa şampiyonu olduktan hemen "1 gün" sonra fenerbahçe'de topbaşı yaptı. 70yaşına gelmişsin arkadaşım, git dinlen! Biz Türkler alışkın değiliz böyle şeylere...Takımı tanımak için kısıtlı zamanı olduğunu bilen Dede medyaya bu fırsatı vermedi. Ama medya golünü yine attı: O gün teknik direktör gibi değil de bir amigo gibi giyinen Bülent Uygun'u tanımadığı için demediğini bırakmadı.

-İkinci olarak takım kondisyonu eleştiriliyor medyada: Sezon başında bu takımın topsuz antremanlarını irfan hoca yaptırdı, kondisyon eksikse bu irfan hocanın hatasıdır. İrfan hoca yetersizse bu yönetimin hatasıdır. ha toparlasaydı? ya takımın yarısı sakat, idmana çıkamıyor, okunmuş pirinç mi yedirsin adam?

-Hoca Deniz'i oynatmıyor? ya sanki Aurelio'yu yedek bırakmış gibi tepki vermemi beklemeyin. Siz de vermeyin! cezayayının fenerbahçeli takipçilerinden ricam budur! Deniz'e muhtaç kalmayı daha hiçbir teknik adam yaşamamıştır. Bende olsam Dede gibi önce maldonado, josico, selçuk, deniz sırasıyla denerdim.
-Futbolcunun ruh halinden anlamıyor? Her Türk futbolcusunun sözlerine başladığı kalıp " SONUÇTA BEN PROFESYONELİM" olmasına rağmen, selçuk, emre ve semih'in oyundan çıkarken verdikleri tepkilere yaklaşımını futbolcu psikolojisinden anlamayan biri gösteremez.

-İstediği yerden bol paslı, rakibi izlemeyip topa hakim olan futbolu derbilerde, sivasspor(2maç) ve kayseri deplasmanında ancak oyuncular isteyince yansıtabilen aragones mi suçlu? futbolcular mı?

Ben Aragones'in sezon boyunca hiç hata yapmadığını söylemiyorum, ama onun hata yaptığı 1 2 maç yüzünden kaybedilmedi şampiyonluk; ligin lideri 31 maçın 13ünde puan kaybetmiş...

Bütün bu söylediklerime rağmen Aragones gitsin diyenlere: gitmeden önce stajyer olan zico'dan önceki adaylar akıllarına gelsin. İsimler çok farklı değil: hiddink(nasıl gelecekse), paul le guen( lyonda babam bile yapar), bülent uygun( tam adamı), löw(saçları güzel olmuş), daum, capello(sanki bir ara geldi), mancini, scolari(bileti hazır)...
farketmez,pencereye çıkmasın...

Acı gerçek


Bir başka "eski dostlar" öyküsü. Fotoğrafta gördüğümüz iki eski dost, Garreth Southgate ve Alan Shearer, bu akşam, sırasıyla Middlesbrough ve Newcastle United Menejerleri olarak, en azından birinin düşmesinin kesin olduğu Premier Lig'de karşı karşıya gelecek. Beraberlik her ikisine de yaramıyor. Kazanan çıkarsa, küme düşmemek için çok önemli bir adım atmış olacak. Çok zevkli olmayacak bence, ama anlam ve önemi itibariyle izlenmeye değer bir maç. Birasını kapan gelsin, bu ikisinin futbolculuk zamanlarından konuşarak seyredelim bu maçı. Shearer'ın sevinçlerinden, Southgate'in İngiltere'yi yakışlarından falan konuşarak bağlanalım St. James' Park'a!

kutsal topraklarda neler oluyor?

erkan'ıyla, kurthan'ıyla, semavi, coullybaly ve serhat'ı ile 90'lı yılların sonlarında ligin can yakan süpriz takımı vanspor..sonra yozlaşan yönetim anlaşıyla -transfer için afrika'ya gönderilen yöneticilerin uzakdoğuda zevk-ü sefaya dalmaları küçük bi örnek olsun- kısa sürede serbest düşüş ve 5 yıl içinde feshedilen takım..o takımdan sonra van halkının futboldaki yeni umudu belediye vanspor oldu..3-4 yıl içerisinde bank asya yükselme grubuna kadar çıktılar..bank asya'ya çıkma şansları yoktu belki de ama dünkü olayla bu gencecik takım kaldıramayacağı derin bi yara aldı..yıllar önce hagi'yi çıplak gözle ilk (aynı zamanda son) kez izlediğim ve hagi'nin türkiyedeki ilk golünü attığı van stadında, taraftarlar dün oynanan maç sırasında sahaya girip hakeme ve rakip eyüpsporlu futbolculara saldırıyorlar..hakem polise, eyüplü oyuncular da stadtaki itfaiye aracına sığınıyor..görüntüleri dün gece yarısı ntvspor'da izledim..olayın aslını astarını öğrenmek ve konuyla ilgili çeşitli temaslarda bulunmak üzere yarın van'a gidiyorum..

fitre ya da zekat olarak akıl fikir verilsin

bir vefat..

çoğu kişi için nba'de tüm zamanların en karizmatik koçu p jax'tir ama benim favorim herzaman chuck daly olmuştur..yarattığı zımba gibi takımlarla, kenardaki sert, basiretli ve sağlam duruşuyla, majestelerinin kariyerindeki büyük katkılarıyla unutulmazların arasındadır daly..durup dururken nerden çıktı şimdi derseniz; chuck uzun zamandır pankreas kanseriyle savaşıyordu ve malasef bugün savaşa yenik düşmüş..allah taksiratını affetsin diyelim..postu bitirirken chuck daly'nin 92'deki "orjinal" rüya takımın koçu olduğunu da eklemeliyim..
arif susam sokağı

aaron brooks ve houston rockets

hakkında methiyeler düzmek için "playoff performansını görmek lazım, bi kaç maç daha bekliyim, top el yaktığında saklanıp saklanmıyor mu iyice bi göriyim" diyordum ama şu anda lakers'a karşı yaptıklarını gördükten sonra maçın bitmesini bile bekleyemeyeceğim..aaron brooks bu performansla devam ederse, lig gelecek 10 yılına damga vuracak yeni bi süper guard kazanmış demektir..houston'un takımca oynadığı karakterli ve tutkulu oyun için de ayrıca bi parantez açmak lazım..t-mac, yao ve mutombo (saygımdan saydım onu da, sakatlanınca basketi bıraktı) sahada yokken lakers' a bu kadar acı çektirmek (3.periyod oynanıyor ve fark 27 sayı) her türlü takdiri hakediyor..bu arada ilk periyod oynanırken serinin 2.maçındaki facia hakem kararlarına en babayaro mesajı yao ming verdi; "şu an kenarda takımımı destekliyorum ve muhtemelen birazdan teknik faul alacam(!)"..brooks dediğimiz adamın da yao'nun fiziksel olarak 3'te 1'i olduğunu not düşelim..
buffy de vampir sayılır

10 Mayıs 2009 Pazar

El campio ?


Barcelona şampiyon! O kadar ki, katalan sözlükten şampiyon kelimesinin o dildeki karşılığını bile bulmuştum. Real Valencia'ya 3-0 kaybetmişken, Camp Nou da, kutlama moduna getirilmişti doğal olarak. Ama Barsa'nın bence en yumuşak karnı olan Abidal, ard arda ikinci maçında gördü kırmızıyı. Ardından penaltı golü, ardından Llorrente'nin 92. dakika golü (kader bizle dalga geçiyor!), derken...

Villareal akıl almaz bir geri dönüşle, Barsa'nın Camp-Nou'daki şampiyonluk kutlamasına işedi tabiri caizse! Tabi bu puan da çok kritik Vilareal için. Şampiyonlar ligine gidecek 4. takım henüz belli değil, ve bu umutları gelecek hafta oynanacak Real Madrid maçına sakladılar. Şampiyon belli İspanya'da, ama asıl soru 1. kim!
Söyle bülent söyle, söyle ne oldu? sen olma da ne olursa olsun!

9 Mayıs 2009 Cumartesi

aşk asla sadece aşk değildir (!)

kadından yana şanssız sporcular halkasının kuşkusuz en son ve bence en çarpıcı örneği nba'den..mağdurumuz dallas mavericks'in alman süperstarı dirk nowitzki..mevzuyu uzatmadan direk konuya giriyorum; şimdi efendim dirk abimiz yaklaşık bir yıl önce gönlünü stella adında gizemli bi dilbere kaptırır..stella da dirk abimize karşı boş değildir, tez zamanda birlikte olmaya başlarlar..zaman geçtikçe dirk de, stella da kendilerini ilişkinin fırtınasına kaptırırlar..stella dirk'ün evine taşınır, dirk de yoğun antrenman ve maç temposundan arta kalan zamanlarını stella ile geçirir..ilişki bi süre normal seyrinde devam eder, dirk çok mutludur ve özel hayattaki mutluluğun verdiği gazla parkelerde de fırtına gibi esmektedir..ama bu durum fazla uzun sürmez..zaman geçmeden dirk, stella'nın garip garabet davranışlarını farketmeye başlar..kendisi okyanusun diğer tarafında deplasmandayken stella'nın aslında evde kalmadığını, garip ilişkiler içerisinde bulunduğunu bi şekilde farkeder..zamanla dirk'ün kafasındaki şüpheler iyice karşıkonulamaz duruma gelir ve stella'yı takip edip incelemesi için özel dedektif tutar..dedektifin yaklaşık bi aylık incelemesinin dirk açısından sonuçları dramatiktir..buyrun..

varan 1: stella dirk'e 27 yaşında olduğunu söylemiştir ama aslında 37 yaşındadır..
varan 2: stella daha önce sayısız iş adamını dolandırmış ve herbirisine astronomik rakamlarla süslü sağlam kazıklar atmıştır..
varan 3: stella çok sağlam bi organizasyona sahip çetenin üyesidir..
varan 4: bi dişçi (nasıl dişçiyse artık) dirk'e yaklaşık 300 bin dolarlık bi diş doktoru faturası kesmiştir ama bundan dirk'ün haberi yoktur..
varan 5: stella'nın ismi aslında stella değildir, 7 tane sahte ismi ve kimliği vardır..
varan 6: stella yaklaşık 5 yıldır fbi tarafından aranmaktadır..
***
gördüğünüz gibi dirk açısından fatura ağır..peki hikayenin sonu ne mi olur? nowitzki öğrendiklerinin şokunu atlattıktan sonra stella'ya evde otururlarken "tatlım ben bi bakkala ekmek almaya çıkacam" der ve bakkaldan fbi ajanlarıyla döner.. stella dirk nowitzki'nin evinde kıskıvrak yakalanır..
***
geçen gün denver-dallas maçında nowitzki'nin girmeyen üçlüklerini, dibe vurmuş oyununu görünce huylanmıştım zaten, olay şimdi aydınlanmış oldu..bu travmadan sonra nowitzki bırakın bi kadına güvenmeyi, takım arkadaşlarına güvenip pas diye topu bile vermez diye düşünüyorum..hayat işte..kadınlar bazen sevdiğimiz bi karşı cins türünden çok daha ötesi olabiliyorlar..başlıktaki cümle -kalıbı açısından- tanıdık olsun istedim..foto da dirk abimizin olayın şokunu atlatmak için delikanlı dostlarıyla gittiği bi bar ortamından..nerden baksanız dertli adam..

askerliğimi 6 ay sencer olarak yapmak istiyorum

8 Mayıs 2009 Cuma

king james ve askerleri..

2007'de onun büyüleyici performansıyla final oynadılar..bu onlar için fazlasıyla değerliydi zaten..hal böyleyken 2008 için beklentiler arttı..2007 playoff'larından alınması gereken dersler vardı ve bunların en önemlisi de lebron'la ancak bi yere kadar ilerleyebildikleriydi..takıma sağlam bi point guard (pg) ve lebron'un yanına ikinci bi skor opsiyonu olabilecek adam lazımdı..teşhis doğruydu..çözümler de "eh işte" tadında oldu..sezon içinde yapılan takasla bekleneni bir türlü veremeyen larry hughes'ü ve drew gooden’ı chicago’ya yollayarak onların yerine ben wallace, joe smith ikilisini aldılar..takımdaki pg eksikligini de şimdi rahmetli olan seatle’dan delonte west'le giderdiler..lebron’a skor anlamında yardımcı oyuncu olarak da wally szczerbiak alındı ve böylece eksik olan yerlere takviyeler yapılmış oldu..ancak masa başındaki doğrular parkeye yansımadı..yine herşey dönüp dolaşıp lebron'un eline bakıyordu..2008 içerisinde lebron'un oynamadığı 3-4 maçta cavs rakipler karşısında adeta çaresiz kaldı..big ben'in detroit günlerinin yerinde yeller esiyordu..szczerniak'ın performansı zikzaklarla doluydu..sezon boyunca lebron'un en büyük destekcisi ilgauskas, west ve zaman zaman bencten gelerek katkı yapan joe smith oldu..playoff'lara gelince, çeyrek finalde majestelerinin ekstra motivasyonunu arkasına almış belalıları washington wizard ile karşılaştılar..wizard'ta gilbert arenas'ın agır sakatlıktan dönmesi, buna form düşüklügünün eklenmesi ve caron butler'ın sakat olması cleveland'ın seriyi fazla zorlanmadan geçmesine yardımcı oldu..yarı fınalde ise sezonun flaş takımı nba'de şampiyonluğun en güçlü adayı, barizzio'nun göz nuru boston vardı..kıran kırana geçen seri son maça kadar gitti ve tam anlamıyla lebron-pierce düellesona dönüştü..ancak cleveland açısından lebron’un yanına yardımcı bir skorer çıkmayınca boston son çeyrekte yaptıgı iyi savunmayla seriyi geçmeyi başardı..böylece sezon cleveland için pekte istedikleri gibi bitmedi..ama yine de bakıldığı zaman geçen sezonun üstüne çok şey koymuşlardı ve bi türlü çözemedikleri pg sorununu çözerlerse önlerinde durmanın zor olduğu aşikardı..2009'da aradıkları adamı buldular..takıma mo williams katıldı..l.wright, jj.hickson, d.jackson’ın takıma gelmeleriyle oyuncu çeşitliligi ve rotasyon arttı.. lebron'un yükü artık iyice hafifledi ve bu da verimliliğin artması demekti..başka bi deyişle mvp olmak demekti..2009 playofflarında da cavs artık "tek kişilik dev kadro" değil, olağandışı bir süpersptarın etrafında şekillenmiş doğru bi sistem takımı oldu..doğu yarıfinalindeki rakipleri hawks şu an çok aciz durumda ve final için karşılarına kimin çıkıp çıkmayacağının da açıkçası onlar için bi önemi yok..çünkü onlar artık tam anlamıyla sadece kendi oyunlarını oynuyorlar ve yüzük için bu yeterli..
...

7 Mayıs 2009 Perşembe

Aşk & dostluk

Aşk...


Dostluk...

lampaaaarrrrrdddd

6 Mayıs 2009 Çarşamba

futbol.

90+2'deki golden sonra ekranda görünen chelsea'li küçük taraftarın gözyaşları için, barcelona gibi futbolun bütün güzelliklerini rahatlıkla uygulayan galaksilerüstü bi takımı muhteşem savunma stratejisi ile kilitleyebilen hiddink için, 30 metreden allah kitap 90'a takan essien için, yanlış kırmızı kartlar ve verilmeyen penaltılar için, 70 dakikada 10 km koşup oyundan alınmasına ayar olan drogba için, sarı karttan sonra finali kaçırmanın üzüntüsüyle içindeki sabri sarıoğlu ruhunu bize gösteren dani alves için, yarından başlamak üzere 27 mayıs'a kadar tavan yapacak "messi vs. ronaldo" muhabbetleri için ve bana 88. dakika oynanırken bu yazıya attığım "barça yenilince biz de yenilmiş sayıldık" başlığını yedirdiği için futbolu taparcasına seviyorum..teknik, taktik ve fiziğin doruğa ulaştığı bu muhteşem futbol gecesini fevkalade bi son dakika süpriziyle beraber insanlığa servis ettiği için tanrıya ne kadar şükretsek azdır..gün 27 mayıs'tır..

deli gaza geldim..yazının devamı kitap olur..gece 03.00'a da çok var..off..

Bizim için oyna!


Geçen maçın katenaçyosuna inat, gösterin bize halen futbol için umut olduğunu. 5.9 milyar insan arkanızda.. Visca Barsa..

türkiye'ye gelmeyenler #2


türkiye'ye gelmeyen 2.futbolcumuz yine ali şen döneminden m.rieper... ali şen yanına selim soydan ve ş.kalkavanı alarak jes högh ve bu abiyi izlemeye giderler. o sezon högh lig şampiyonu aalborgta , rieper ise danimarka kupasını alan brondbyde oynuyordu. yine hürriyet spor bölümünde, oyuncuların milli takımda çok iyi anlaştıgından, çok iyi arkadaş olduklarından bahsediyordu. yine hiç izlemeden çok sevdigim högh'ün transferinde içimde buruk bir sevinç vardı çünkü m.rieper'i transfer edememiştik, westham'ı tercih etti. gazetelerde rieper'in höghten daha iyi olduğu yazıyordu. adının höghten daha havalı olması rieper'in forvet olduğu izlenimi vermişti bana :)) yanıldığımı ancak 2.karşılaşmamızda, 98 dünya kupasında anlamıştım, rieper'i höghle yanyana gördüğümde yine aynı buruk sevinç vardı...bir sonraki gelmeyen: v.lokvenc
lan bi sürü düzeltme yaptırdın bana sezer!

Eski dostlar


Dün akşam maç çıkışı. Avrupalı Becks, Neville'ın dev kankasıdır, kendisinin sağdıçlığını bile yapmıştır, o derece. Giggs'e "abi sen bizi de gömersin demişler midir acaba vaktiyle. Maç çıkışı soyunma odasına baklava mı götürmüşler ki, yoksa fish&chips mi?
barizzio, burkay & al lee @ North shield @ 21.45, herkes davetli, ama ısmarlamam :)

adam gibi adam: brian scalabrine..

new jersey'deyken kenarda havlu sallamaktan başka bi işe yaradığını söylersek ligdeki tüm oyunculara haksızlık etmiş oluruz..kader onu en çok yakıştığı yere boston'a sürükledi..zaten irish tipli havuçkafa'nın yonca yaprağıyla buluşmasından daha güzel ne olabilirdi..boston yöneticilerinin bu politik hamlesi, banknorth garden'da yeni bir ilah yarattı bu sezon..sınırlı yeteneğine rağmen kendisini oynadığı oyuna adayan, aldığı dakikanın hakkını vermek için herkesten fazla ter döken bu sevimli adam; artık takımın dibe vurduğu anlarda kenardan gelip skor opsiyonu oluyor, takımı uykudan uyandırabiliyor..orlando maçında -her ne kadar tamamına erdiremeseler de- 28 sayıdan gelip maça ortak olan takımın fitilini o ateşledi..devamı gelecek mi, göreceğiz..stephon marbury'nin lakabının "starbury" olduğu yıllarda, scalabrine'nin lakabının da "yeteneksiz bonfile" olduğunu not düşelim, bu da postun kapanışındaki "ilahi adalet" mesajımız olsun..

bi seksüelim bi değilim :)

5 Mayıs 2009 Salı

arsenal-man.utd.

"arsenal, golü maçın başında yemeyecekti" demek çok anlamsız, bu eşleşmenin kaderini en iyi özetleyen cümle "sıklet farkı" olur..serinin birinci maçında arsenal'in ilk yarım saatte yediği dayak roma biletini kimin alacağının habercisiydi zaten, süpriz olmadı..ronaldo azmış bünyesini -bi tanesi olağanüstü olmak üzere- iki golle tatmin etti..bu seviyede başarılı olmak için; çok sağlam bir takım oyununa spektaküler bi kaç yıldızın sıradışı performanslarını katmanız gerekiyor..demek istediğim; arsenal için belki de asıl sorun ronaldo gibi fark yaratabilen bi yıldızının olmamasıydı..arsene wenger'in tıfıllarla dolu genç ve dinamik kadrosunun bi noktada tıkanıyor olmasının en önemli nedeni budur..manchester'a diyecek lafımız yok..barcelona'da xavi-iniesta ikilisi topa ne kadar hakimlerse manu'da da fletcher-carrick ikilisi bi o kadar rakibi bozabiliyorlar..deli gönül bu herifleri karşı karşıya izlemek istiyor..mesajım chelsea'ye..

gol pası verirken al da at diye bağırmak :)

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Snooker Dünya Şampiyonası Finali


Haftasonumu tamamen Lazinyo eşliğinde spora adadım. Ama futbola demedim. Moto GP'si, tenisi vesaire. Ama Lazinyo'nun favori sporu (spor?) snooker çoğunluğunu kapladı her zaman olduğu gibi Ankara ziyaretimin.

Yarı finalden yetişebildim şampiyonaya. Baktım O'sullivan tokatlanmış, gençleri destekleyeyim dedim ben de. Ama hem Allen (Higgins tarafından yarı finalde elendi) hem de Robertson (Murphy tarafından yarı finalde elendi), kritik anlarda yaptıkları basit hataların kurbanları oldu. Finali de bu durumda iki tecrübeli isim, Murphy ve Higgins (bkz. foto) oynamakta. Oynamakta diyorum, çünkü normalde maçlar 3 gün kadar sürüyor bu turnuvada. Çünkü maçlar 33 frame üzerinden oynanıyor (17ye ulaşan kazanır), ve frameler 45 dakikaya kadar çıkıyor bazan. Bu iki isim yarı finalde muhteşem performanslar sergilediler. Dün akşam (derbi bitimi hemen oraya bağlanmak durumunda kaldık) oynanan ilk bölüm sonunda Higgins 11-5 önde. Bu da demek oluyor ki bu akşamki bölümü izlemek çok da elzem değil. Bunun yerine blog kardeşlerimle Şen Büfe'de yemek yiyebileceğiz. Bu da başka bir postun konusu olsun (bu vaatleri de daha hiç birimiz tutmadık "başka post" ne?).
Edit: Final maçı 35 frame üzerinden oynandı ve Higgins maçı 18-9 kazandı. Kif ve Burkay sağolun.
O diil de Wasted, nerde NBA yazıları, ha, gecelerin yargıcı?

Söylenecek söz bırakmamış


Güntekin onay, bence türk spor basınının yüz akıdır, en sevdiğim spor insanlarından biridir Türkiye'de. Bugün Beşiktaş ile ilgili yazdığı yazıda da, bence son noktayı koymuş bu konuda söylenebileceklere. Ben, Burkay kardeşimin Ankara'dan 200 km/saat hızla sürüşüne rağmen maçın 2. yarısına yetiştim ancak. Aklımda kalan semihin güzel golü ve Filip Holosko denen adamın bizim lige 3-4 gömlek fazla olduğunu ispatlayan gol var maça dair, bir de radyodan duyup özetini izlediğim Emrah aşırtması.

Yine mi kursağımızda kalacak peki?

Buyrun, Sayın Onay'ın yazısı:

Tartışılacak bir şey yok; Beşiktaş'ı şampiyonluk yarışında bu noktaya Mustafa Denizli getirdi.
Ancak Beşiktaş, hem Bursaspor maçında hem de Fenerbahçe derbisinde ayağına kadar gelen büyük fırsatları da Denizli'nin yanlış tercihleri yüzünden tepti.
Peki neydi bu yanlışlar ?

1- DELGADO TAKINTISI
Beşiktaş kendisini şampiyonluk yarışındaki en güçlü aday yapan ivmeyi 2009 yılında oynadığı maçlarda elde etti.
Bunda Denizli'nin payı tabii ki çok büyük. Puan olarak rakiplerinden gerideyken futbolcuların özgüvenini yeniden kazanmasını sağladı. Ancak Mustafa hocanın sakatlıktan kurtulduktan sonra yeniden takıma giren Delgado’dan bir türlü vazgeçmemesi ve ısrar etmesi takımın dengelerini de bozdu.
Yabancı kontenjanı yüzünden takımın dengeleri değişti, bazen Delgado’ya formayı vermek Cisse’den vazgeçmek anlamına geldi. Peki bakalım Mustafa hocanın çok güvendiği Delgado kendisine ısrarla güvenen hocası için ne yapmış ligin ikinci yarısında...
Kaptan Delgado, Beşiktaş’ın şampiyonluk yürüyüşünde ne katkı yapmış dikkatlice mercek altına alalım:
Beşiktaş-Antalyaspor 1-0 (Delgado yok.)
Beşiktaş-Denizlispor 1-0 (Delgado yok)
Konyaspor-Beşiktaş 0-0 (Delgado yok)
Beşiktaş-Trabzonspor 1-1 (2.yarı girmiş 45 dakika oynamış, gol veya asisti yok)
Gaziantepspor-Beşiktaş 0-3 (Delgado yok)
Beşiktaş – İBB 2-1 (ilk 11’de oynamış, 60 dakika oyunda kalmış, maç 0-0 iken çıkmış.)
Hacettepe-Beşiktaş 2-3 (İlk 11’de başlamış, 76 dakika oynamış, 1 gol atmış)
Beşiktaş-Gençlerbirliği 3-0 (İlk 11’de başlamış, 59 dakika oynamış, 0-0 iken oyundan alınmış)
Sivasspor-Beşiktaş 1-1 ( son 23 dakika 1-1 iken girmiş)
Beşiktaş-Kayserispor 1-0 (Delgado yok)
Kocaelispor-Beşiktaş 1-3 ( Son 13 dakika 1-1 iken girmiş, gol veya asisti yok)
Beşiktaş-Bursaspor 0-0 ( İlk 11’de başlamış, 58’inci dakikada oyundan alınmış)
Eskişehirspor- Beşiktaş 0-2 ( İlk 11’de başlamış 90 dakika oynamış, gol veya asisti yok.)
Beşiktaş-Fenerbahçe 1-2 (İlk 11’de başlamış, 45 dakika oynamış 0-1 iken çıkmış)
Böyle bir oyuncudan ne beklersiniz? Gol atmasını veya attırmasını. Koşan, mücadele eden, top kazanan bir oyuncu zaten değil. Ancak Beşiktaş’ın şu ivmesinde küme düşen Hacettepe karşısında attığı gol dışında Delgado skora hemen hemen hiç katkı yapmamış. Gol pası vermemiş. İlk 11’de oynadığı tüm maçlarda Eskişehirspor maçı hariç hep hayal kırıklığı yaratıp oyundan alınmış. Peki bu oyuncunun katkı yapmadığı bu kadar aşikar iken bu ısrar neden? Geldiği günden beri tek bir derbi maça damgasını vuramamış Delgado. Tek bir büyük maç kazandırmamış. Zor anlarda elini taşın altına sokmamış, sorumluluk almamış. Mustafa Hoca bu oyuncuyu kazanabilmek uğruna puanlar kaybetmiş, maçlar yitirmiş. Orta saha direncinden olmuş. Formda Yusuf’u küstürmüş.
2-CİSSE TAKINTISI
Cisse 2007-08 sezonunda Beşiktaş’ın ortasaha oyuncuları içinde en çok top kazanan oyuncusu. Ayrıca ikili mücadelelerde de en çok top çalan oyuncusu. 2008-09 sezonunda da öyle. Defansif bir ortasaha oyuncusundan beklenen en önemli şeylerden birisi top kazanması. Cisse top kazanan bir oyuncu. Kendini yerden yere atmadığı için çok sert oynamadığı için belki bir çok kişi beğenmiyor ancak yıllarca üst düzey futbol oynamış deneyimli bir oyuncu. Oyun bilgisi üst seviyede, pozisyon almasını bilen bir oyuncu. Yani uzun lafın kısası nerede duracağını biliyor.
Cisse boş bir oyuncu değil. 2004’de Monaco orta sahasında Şampiyonlar Liginde final oynadı. İlk 11’de. Monaco, Zidane’lı, Figo’lu, Raul’lu, Cambiasso’lu, Ronaldo’lu, Beckham’lı, Roberto Carlos’lu Real Madrid’i çeyrek finalde elerken yine 2 maçta da ilk 11’de sahadaydı. Önünde Makalele ve Vieira gibi oyuncular olduğu için A milli olmadı ama 15 kez Fransa ümit milli takımı forması giydi. İngiltere Premier Ligi'nde West Ham Utd’da 1 yıl forma giydi, 26 maç oynadı. Hiç bir kulüpte yedek kalmadı, 25-26 maç ortalamayla oynadı.
Özellikle Ersnt takıma katıldıktan sonra yıllarca üst düzey futbol oynamış bu ikili orta alanda olumlu bir görüntü ortaya koydular. Beşiktaş bu 2 oyuncu birlikte oynarken orta saha kontrolünü hep ele geçirdi. Oyunu elinde tuttu. Bursaspor maçında 10 kişi kalan takım bile Cisse – Ernst birlikte oynamaya başladıktan sonra oyunun kontrolünü eline aldı. Eskişehir’de de böyle oldu. Gaziantep deplasmanında da... Trabzonspor maçında Beşiktaş rakibi baskı altına alıp boğarken de... Bu ikili birlikte Mustafa Denizli’yi hiç üzmedi...
Ancak Denizli bu ikiliyi her fırsatta bozdu. Sivok’u Cisse’nin bölgesine çekip, Gökhan Zan’ı savunmaya yerleştirdi. Sivok iyi bir oyuncu, ancak bir savunma oyuncusu. Orta saha değil. Top rakipteyken orta alanda baskı yapacağına genellikle hep kendi cezasahasına kadar gelip stoperlerin arasına giriyor. Bursaspor maçında ilk yarı böyle oldu ve Beşiktaş pres yapamayıp orta alanın kontrolünü rakibe verdi. Orta sahada iyi pas yapamadı. Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir isim bile Bursaspor maçının ilk yarısındaki o kötü tablodan ders almamış ki Fenerbahçe maçına da aynı tertip ile çıktı ve Bursapor maçındaki ilk yarının bir benzeri oynandı...
Sivok’un orta saha oynadığı hiç bir maçta Beşiktaş zengin bir görüntü ortaya koyamadı. Ayrıca da savunmada açıklar verdi. Çünkü Sivok bir orta saha oyuncusu değil. İyi bir stoper. Yani neticede tüm taşlar yerinden oynadı ve savunmadaki uyum da bir türlü sağlanamadı.
3- GÖKHAN ZAN TAKINTISI
Gökhan yıllardır Beşiktaş forması giyen, beklentilerin çok olduğu bir oyuncu. Ancak üst düzey maçlarda ve derbilerde Beşiktaş onunla hep kaybetti. Sürekli pozisyon hatası yaptı. Savunma derinliğini, hattı, ofsaytı bozdu. Kezman, Guiza gibi isimler derbilerde hep Toraman - Zan ikilisinin arkasına sarkarak benzer goller attılar. Aslında Gökhan hiçbir zaman topu oyuna iyi sokan bir oyuncu da olmadı. Uzun boyuna ve hava hakimiyetine rağmen bu üstünlüğünü çok fazla sahaya yansıtamadı. Sürekli geçirdiği sakatlıklar form grafiğini olumsuz etkiledi. Ancak özellikle Hem Gökhan Zan , hem Toraman hem de Üzülmez, Beşiktaş’ın yıllardır kaybettiği derbilerde ya kart görerek ya da pozisyon hataları yaparak Beşiktaşın şampiyonluk yarışında hep gerilerde kalmasını sağladı. Mustafa Denizli belki yabancı kontenjanına takıldığı için Beşiktaş’ta yıllardır sancılı olan bu bölgede yine 4 yerli oyuncuya sarıldı ve tablo böyle oldu. Bir takımın kötü sonuçlarını 1-2 oyuncuya yüklemek belki yanlış olabilir ama yıllar ve oynanan maçlar maalesef bu tabloyu ortaya koydu.
Sonuçta Beşiktaş yine de şampiyonluğa ulaşabilir.. Ancak ipler elinde değil.Sürekli kazanması, Sivasspor’un da hata yapması lazım. Sivasspor 2 kez bu fırsatı Beşiktaş’a verdi ancak Beşiktaş Bursaspor ve Fenerbahçe maçlarında bu şansı hem de İnönü’de kullanmadı.. Şaşırtıcı olan Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir teknik adam bu iki maça da aynı kadroyla çıkarak aynı yanlışlarda ısrar etti...
follow the white rabbit, whatever the speed

2 Mayıs 2009 Cumartesi

baby face




Maradonayı izleyemediğim için artık üzülmüyorum



1 Mayıs 2009 Cuma

Renklere verilen gönül, isimlerden bağımsız olsa da, Vefa ne bozadır ne de semt ismi..

Galatasaray'ın Hacettepespor hezimetine dair yazacak çok şey var. Ama ben kaleci Ercüment ile başlamak istiyorum. Fenerbahçe'nin Hacettepespor'u 7-0 yendiği maçtan sonra, maçın kazanılmasının normal olduğunu ama farkın bu kadar olmasını Ulaş'a da borçlu olduklarını söylemiştim. Hacettepespor'un kaybettiği puanların hepsi olmasa bile önemli kısmında Süper Lig'in en kova ikilisi Recep-Ulaş'ın payı olduğu açıktı. Ama 23 yaşındaki 3. kaleci Ercüment'in bu ikisinden çok daha iyi olduğunu görünce Ergün Penbe'den öncekilerin nasıl farkedemediklerini düşünmeden edemedim. Bugün Kewell'ın üzerine atlayıp yerde kıvranması dışında gayet iyi bir kompoziyon sergiledi.

Bordeaux maçında göreve başlayan Bülent Korkmaz için Kapalı Üst'te sonuna kadar arkandayız pankartı açılmıştı, forumlarda ise yönetim bir başka efsaneyi daha harcamasın bu sene gitse bile Bülent'in arkasında olalım lafları dolaşıyordu. Ama ilk mağlubiyetten sonra çok bilen ulema Bülent'ten hoca olmaza bağladı mevzuyu. Zaten ciddi bir kamuoyu oluşmazsa kimse hocayı yollamaz. Yani Skibbe'yi Polat, Yanal'ı Şener gönderdi ama yarın öbürgün ah hoca biraz daha sabretseydi diyecek taraftar kitlesi dün stadlarda bu adamlardan kurtulun diye bağırıyordu. Taraftarların anlık, günlük yaşadığı bir takımda uzun vadeli sağlam planlar yapılamaz, taraftar her ne kadar hergün Ferguson, Wenger benzetmeleri yapsa da kulüp yönetiminden önce kendisi izin vermez böyle bir istikrara. Son 3 maça bakacak olursak, Bülent Hoca'nın kadro seçimlerini Büyükşehir Belediyespor maçında beğenmiştim. Ankaraspor maçında Baros'un çıkarılmasını ben de hata olarak görsem de öte yandan bir hafta içinde Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı yenen Ankaraspor'a seyircisiz ortamda tek pozisyon (o da duran toptan) vererek ve 4-5 net pozisyon vererek berabere kalınmıştı. Bugünkü maçla ilgili ise bütün suçu hoca da bulmuyorum nitekim teknik analizin ötesinde yorumlarım olacak. Ama derlemek istediğim Bülent Hoca'nın arkasındayım demiştim, takımı küme düşürmediği sürece en az 1 yıl daha sabrım var benim; en azından tutarlılık adına "Büyük Kaptan istifa" diye de bağırmayacağım, "Cevat Güler oley" de demeyeceğim. Hele bugün Ergün Penbe diye bağıranların yarın Hakan Ünsal diye çığıracaklarını düşünmemeye çalışacağım. Bunu söylerken, Bülent takımı sene ortasında aldı, takım iyi çalışmamıştı geyiklerine katılmıyorum. Zira Guus Hiddink, Juande Ramos gerçekleri var. Elbette ki Bülent Korkmaz yeterli değil henüz ama öğrenmeye açık ve bir süre sonra yeterli olgunluğa ulaşacağına inanıyorum. Bugün Galatasaray'ın kolu alçıda ve taraftarın maçı bu şekilde tamamlaması gerekiyor, vefa diye bişey varsa.Ben hala Uğur Uçar'ın antrenman yaptığı Bülent Hoca'nın ona baktığı aşağıdaki fotoğraftayım. Bir türlü ilerleyemiyorum.

Galatasaray'a gelirsek ben ömrü hayatımda bu kadar kopuk bir Galatasaray görmedim. Yardımlaşmadan ve kıç kaldırmaktan tamamen yoksun bir takım vardı sahada. Ne rakibe basmak için, ne hücum etmek için ne de Kewell'a haksız yere dayılanıldığında yanında olmak için kendini yormadı hiçkimse. Arda Turan her yere koştuğu için mi takım birbirine daha yakın geliyordu bundan önce bilemiyorum. Meğerse herkes Arda'ya yakınmış, farkedememişim. Galatasaray'a gelmiş olmayı hiçbir zaman hakedemeyeceğine çok evvelden kanaat getirdiğim Yaser ile forveti çiftlemeyi düşündü önce Bülent Hoca. maç boyunca yanıltmadı beni Yaser, rezalet oynadı. Ama kulübede de alternatifi yoktu. Bank Asya'da gollerini sıralayan Özgürcan Özcan olsaydı en azından dedim içimden. Ümit Karan'a güvenemeyen Hoca, Yaser'in yerine Kewell'ı kaydırarak, defansın soluna Volkan Yaman'ı, ortasahaya ise Hakan Balta'yı geçirdi. Ama zaten ataklarını yoğunlukla sağ kanattan yapan Hacettepespor'a daha büyük bir nimet sağlanamazdı. Zaten oyuna girer girmez adamını kaçıran Volkan ilk golü hediye ediyordu.

Bu takımda Alpaslan ve Aydın Yılmaz Bilkent'te imza dağıtırken unutulmuşlardı herhalde. Hadi Aydın senenin büyük hayal kırıklığı da, Alpaslan oynadığı sürelerde hep göz doldumuştu, saç baş yolduran Volkan Yaman yerine tercih edilemez miydi Alanzinho kılıklı bilemiyorum. Kim girse oyunun şekli değişir diye baktığımda kulübede kimseyi göremedim. Süper kadrosu nereye gitti bu takımın bilen varsa anlatsın.

Hasan Şaş ve Ümit Karan diyecek oluyorum, sonra aklıma Hasan Şaş'ın Juventus, Ümit Karan'ın Fenerbahçe maçları geliyor, konuşmaktan vazgeçiyorum. Siz de öyle yapın, severek ayrılalım, yuhalamadan hele ki küfretmeden.
boş bu hayat tamamen boş; şişe gibi, kavanoz gibi boş bişey işte. Ama dibi var, yankı yapmıyor.