28 Şubat 2009 Cumartesi

süper lig 22.hafta


22.haftada çok güzel maçların olacağını düşünüyorum.
bi defa 3derbi var: Beşiktaş - İst. Büyükşehir 2 - 1

Ankara - G.Birliği ( ankara alır)
Ankaragücü - Hacettepe ( a.gücü alır)
Bunların dışında haftanın maçı diyebileceğimiz f.bahçe-sivas maçında dedenin tecrübesiyle maçı kilitleyip şair bülent uygunu egale edecegini "biliyorum" (hatta daha da ileri gideyim maçın skoru 2-0).


Konya-Galatasaray maçında ise perşembe günü geldiği iddia edilen ruhun mevlanın gücüne dayanabilecegini sanmıyorum( çifte şans konya).


Şifo-Ersun berabere gibi geliyor


Taraflı bir yazı oldugu düşünülebilir,evet taraflı bir yazı ama lig hakkındaki görüşümü adsız dile getirmiş zaten; şampiyonluk ünvanının istanbulda kalması taraftarıyım,"3büyükler" diye bir kavram var, 3sene sonra düşme ihtimali olan sivasın şampiyonlugu bizim istediğimiz bir şey değil , ligi kaliteli yapmaz ama 3 büyüklere leke sürer.sivas şampiyon olursa anadoludaki ağalar hoffenheimcılık oynarlar:)) kısaca fener şampiyon olmayacaksa tercihim beşiktaş...

Asker Bülent Amerika'da


3 gün önce Amerika'nın en önemli haber kanalı ESPN'in internet sitesinde Jon Carter imzalı bir Sivasspor yazısı yayınlandı. Yazının linki :


Kabaca yazıda dikkatimi çeken noktalardan bahsedeyim.

Herşeyin öncesinde Madımak katliamını dahi haber yapmaya gerek duymayan ve futbola olan yoğun (!) ilgisini USA 94 Dünya Kupası'nda gördüğümüz A.B.D'de Sivasspor ile ilgili haber yapılmış olması, Türkiye'de Çek Cumhuriyeti voleybol takımı Dukla Liberec hakkında haber yapılması kadar alakasızdır ve bu açıdan oldukça değerlidir.

Yazının başında Sivasspor, ligin zirvesine kurularak Türkiye Futbol Ligi'nde şampiyon olan 5. takım olacak diyor. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin baskınlığı, 70'lerin sonuyla 80'lerin başında Trabzonspor, ve 90'ların başında Beşiktaş tarafından zorlanmıştı, şimdi ise Sivasspor bunu yapıyor derken ligimizi 2 büyük ve diğerlerine indirgiyor.

Takımın kendi sahasında 11 maçın 10'unu kazanmış olmasını vurgularken, takım karakteri olarak en iyi futbolu oynamasa da kazanma mantalitesine sahip olarak niteliyor. Bu zaten çoğu kişinin bahsettiği göze çok hoş gelmese de mücadeleye dayalı futbol gözlemini doğruluyor.

Bülent Uygun ve Mecnun Odyakmaz hakkında da ilginç şeyler söylüyorlar. Öncelikle Bülent "Asker" Uygun diye niteliyor ve futbola güreşçi olarak başladığından ve Carlos Alberto Parreira döneminin etkisiyle pek çok şey öğrendiğinden ve kendi teknik adamlığına bunu yansıttığından bahsediyor. Aslında bu kısmına katılmıyorum. Zira Parreira Fenerbahçesi oyunun temposunu düşürüp yan toplarla yavaş yavaş rakip yarı sahaya yerleşmeye dayalı top oynuyordu. Fizik gücü en yüksek kişi (defans hariç) Kemalettin idi ki fizik gücünü ön planda tutan ve rakip yarı sahaya daha hızlı yerleşip oyunu orada oynamayı tercih eden Sivasspor gerçeği ile pek de örtüşmüyor bence.

Mecnun Odyakmaz için ise "para önemli değil, önemli olan kardeşlik" sözünü motto edinmiş olmasına dikkat çekiliyor. Bu da Türkler'in başarısındaki oryantalist durumlara dikkat çekmeye yeterli aslında.

Bir de Balili konusu var tabi. Yahudi olması nedeniyle aleyhinde tezahurat yapılmasından dolayı bundan bahsetmesini beklediğim ESPN, buna hiç değinmeden golden sonra gösterdiği, tişörtündeki "hiçbirşey şansla olmaz" yazısına dikkat çekiyor.

Yukarıdaki resim de haberde kullanılan resim. Bence aşağılayıcı bir resim ama pek çok şeyi anlatıyor aslında..
Welcome to TJ

27 Şubat 2009 Cuma

Number thirteen


Bir maç nasıl kazanılır bu sorunun cevabını verebileceğine inananlardan mısın yoksa verebilenlerden mi aradaki fark senin kaliteni belirliyor.


Yukarıdaki söz Alex Ferguson’a ait değil ama bu konuda, almış olduğu kararlar onu diğerlerinden farklı kılıyor. Salı akşamı bunu tekrar gözlemleme fırsatım oldu. Alex, Milanoda takımına oynattığı oyunla kendi alanının bir numarası olduğunu tekrar gösterdi ve şunu bir kez daha anladım ki bu adamın Manchestera olan aşkı onu uzun süreler yeşil sahalarda tutacak gibi bu da bizim futbol izlememiz anlamına geliyor işte bu güzel.
trapanoya sevgiler aramıza hoş geldin kardeşim

tanrıyı gördüm..


bu, sıradan bi uefa kupasında üst tura çıkma hikayesinden çok daha başka bi hikaye..çok daha fazlası..dün ali sami yen'de, hagi'yi gördüm kewell topa vururken..yanımda allee, "hagi vurdu, gördüm" dedim, sonra gol oldu..yazı yazacam şuraya, teknik taktik bişeyler zırvalayacam; olmuyor..bi galibiyete ağlayacak takımın taraftarı değil galatasaray taraftarı.. ağlaması yıllar sonra ilk kez "inanıyor" olmasından..real madrid, milan maçlarındaki o efsanevi geri dönüşleri bi kez daha aynı adanmışlık ve inançla görmüş olmasından..sahada arda turan'ı metin oktay gibi, kewell'ı hagi gibi görüyor olmasından..yoksa bi avrupa galibiyetine ağlamaz ki zaten o taraftar..

gerisi hikaye

26 Şubat 2009 Perşembe

Mordor vs Gondor 1. bölüm sonu


Allahın cezası Star, artık şu 2. maçları özet mi göstersin, ne yapsın bilmiyorum ama, gözlerim uykusuzluktan kızarmış durumda! Maçlar da inadına güzel gidiyor, sıkılıp uyuma şansımız da olmuyor pek.

Dün gece her zamanki gibi Avrupa takımı olduğunu gösterdi Liverpool. Koca Madrid'i, koca Barnabeu'da çok fena kitlediler. Al Lee'nin babasıyla (hürmetler) girdiğimiz iddaa'yı allahtan bedelsiz yapmışız, pahalıya patlayacaktı bana Madrid'in yenilgisi.

Gerrard yerine Benayoun, şaka mı bu? Hiç sevmediğim topçu, her zaman da inadıma kritik maçlarda çok iyi oynuyor. Dün de çok iyi oynadı açıkçası, çok isabetli paslar verdi, hücumun olduğu her yerdeydi.

Madrid'in en iyi oynayanları ise Casillas ve Pepe idi. Pepe bir savunmacı için çok çevik, çok zamanlı ve isabetli müdahaleler yapıyor, çok başarılı bir oyuncu. Henüz 26 yaşında, uzun seneler oynama şansı da olacak takımda.

Chelsea-Juventus maçı tam beklediğim gibiydi. Hiddink etkisinde Chelsea, 5-6 kişiyle rakip yarı sahadaydı sürekli. Golü düşündüler, bunun için sürekli hamle yaptılar. Juve ise geriden hızlı çıkma denemelerinde bulundu, Chelsea genelde çok başarılı durdurdu bu atakları. Drogba çok pozisyona girdi, kimini çok müsaitken kaçırdı, golü ise bence zor bir pozisyondan çıkardı. Durdurulması mümkün olmayan bir forvet! Gökhan Zan-Servet ikilisi bile 89 dakika durdurabildi onu ancak!

Diğer maçları seyretmedim, ama bir an önce Bayern maçına bakmak lazım, adamlar çok fena hırpaladı Lisbon'u, bu düzeyde böyle sopa yemek koyar vallaha (Beşiktaş bu düzeyde yemedi 8'i, Galatasaray da 5'i). Diğer eşleşme zaten serinin kebap eşleşmesi. Kim çıkarsa bir üst turda rakiplerin ellerini ovuşturarak beklediği kura olacaktır.
Edit: Burkay için skorlar
Real Madrid 0-1 Liverpool
Chelsea 1-0 Juventus
Bayern 5-0 Sporting
Panathinaikos 1-1 Villareal

Şampiyonlar Ligi'ne 2 hafta mola. Kameralarımız Sami Yen'de, UEFA kupası heyecanı başlasın.
gurküf'süz bordo gerrard'sız liverpool'a benzer, aman diyim..

25 Şubat 2009 Çarşamba

onlar da gittiyse...

viorel moldovan 55maç 33 gol (ağır olmakla eleştirildi, top tekniği yüksek değildi, çalım atamazdı, durumu kurtarmak için sürekli bizim taraftarımız 1 numara açıklamaları yapmazdı. ben şahsen severdim moldovanı; boyuna rağmen kafa topu iyiydi,büyük maçlarda golleri vardı, parma maçında attıgı golden çok gol sevinci müthişti, ağzını kafam kadar açmıştı:). ayrıca annesiyle karısı gayet iyi anlaşırdı; anne moldovan istanbula geldiginde akşam yemegini geliniyle birlikte hazırlarlardı:))


washington 12maç 9gol (tranfer ücreti,fiziği,adı herşeyiyle dikkat çekmişti. ilk trabzon maçında çok da büyük futbolcu olmadıgını anlamıştık ama sahada çaresizce "help meee" diye arkadaşlarına suç atmadı, içine attı heralde kalpten gidiyordu:) )








daniel güiza 21maç 4gol (la liga gol kralı, penaltısız 27gol atmış,yalandan iyi koşuyor, kaleciyle karşı karşıya çok şık gol atıyor denk gelirse, şahsi görüşüm sezon sonunda 5.7milyon euroya gönderilecek. sevemedim abiyi bundan sonra gol attıgında sevinemediğim fubolcular arasına girecek kazım,ali güneş gibi...annesiyle eski hatunları kalitesizlik yarışına girmiş. fener formalı fotosunu bile koymak istemiyorum)


burkit: abi çok utanıyorum :)))

Mordor vs Gondor

Dünkü eşleşmelere "it dalaşı" dedikten sonra bu isim fazlaca karizmatik kaçtı, ama bugün böyle olsun. 11'ler için İspanyol kardeşlerime ¡Gracia!, ama Chelsea'de Fereira yerine Cole, Juve'de Giovinco yerine Nedved, Real'de Marcelo yerine Robben (Guti ile yer değiştirip), Liverpool'da da N'gog yerine Xabi oynar bence. Canlı yayında Madrid-Liverpool maçını seyredeceğiz akşam, kalanı yine özete bakar.

Chelsea güzel top oynuyor bu sene. İlk maçta avantajlı bir skor yakalayacaklarını, Delle Alpi'de de büyük bir sürpriz olmazsa turu geçeceklerini düşünüyorum.

Real Madrid de 2 aydır Ramos'la elde ettiği çıkışı sürdürür; Liverpool da 2 aydır süren düşüşünü.. İddaa tahminlerim 1 ve 1 bu maçlar için.
haftasonu ver elini uludağ.. inşallah mahsur kalmayız..

İt dalaşı - 1. bölüm sonu


Maç beklediğimiz gibi çok zevkli geçti. Hatta, hayatımda izlediğim 0-0 biten karşılaşmalar arasında en güzellerinden biriydi. Maçın en önemli iki adamı Ronaldo ve Cesar bence. Ronaldo her topu aldığında rakip 11'in tamamının konsantrasyonunu kendisine çekti, savunma hattının başka bir şey düşünmeye mecali kalmadı.

Cesar ise maçın tamamında ceza sahası hakimiyetiyle güven verdi kalesinde. Maç boyunca yaptığı 3-4 kritik kurtarış var, ama bunlar öyle sıradan kurtarışlar değil. Hepsi tecrübe ve zeka kokan açı kapatmalar, refleksler vs. Özellikle ilk yarıda Giggs'le karşı karşıya kaldığı pozisyondaki kurtarışını çok takdir ettik ekran başından.



Bir de izleyemediğimiz, netten özetini izleyip baygınlık geçirdiğimiz diğer maçları var günün. Barcelona, Juninho'nun klasik frikikiyle yenik duruma düşüp, 60 dakika mağlup kalıp, ki bu da oynadıkları son 180 dakikanın 100 dakikasını mağlup geçirmiş olmaları demek, Henry'nin muhteşem kafasıyla turu kurtardı bence. (gereksiz istatistik, françois'ya selamlar:) )
Atletico, 2 kez öne geçtiği maçta Lisandro Lopez'in muhteşem performansını durduramadı, komşu ülkeye avantajlı gidemeyecekler.

Venger'in çocuk işçileri ise Roma'yı, van Persie'nin penaltı golüyle 1-0 yendi. Tribündeki 3lü de boş ders havasındalar, keyfe bak! Otur ağla, nasıl bir 3 eksik bu, takım göçertecek cinsten. Yazık Arsenal'e, Arsene'e..
saat 10:00'u geçti, ben halen işe başlamadım, şişer..

24 Şubat 2009 Salı

İt dalaşı


Bu senenin sevilmeyen (neye göre, kime göre?) takımlarından en önemli 2'si, bu akşam çarpışacak. Mourinho'nun ezelden belalısı Man U, Marca'nın tahminince cins bi kadroyla (evans ne, Gibson ne!) çıkacak sahaya, paf takımdan Richard Eckersley, O'shea ya da Evans da şüpheli olduğu için bugün oyuna girebilir, ve İbrayla çok zevkli bir 90 dakika geçirirler! Bana kalırsa bu kadroyla bi temiz değnek (niye kalmadı bu tabir, çok güzeldi bence) yer dönerler Meazza'dan.

Inter cephesinde önemli bir eksik yok, muhtemel 11'de Vieira'yı göremedim sadece. Mourinho klasik demeçlerine tam gaz devam ediyor: "endişeli ve yeterince cesur olmayan bir takımla karşılaşacağız". Zanetti ise, Uefa.com'a verdiği röportaj'da "We are looking forward, not back" demiş, cümle tanıdık geldi!
edit: Al lee ile konuştuk, futbolcu isimleri birbirine bağlanmıyor (bkz. cross check, denetçi arkadaşlara selam olsun). Bi gariplik var bu 11'lerde, kesinleşince kendi metotlarımla koyacağım 11'leri tekrardan.
sonunda adam gibi koyabildim şu resmi ya!

hayat dersleri.vol.2

hata: futboldan habersiz kız arkadaşın yanında sabri sarıoğlu'na ve ibrahim üzülmez'e küfretmek..

sonuç: "sabri üzülmez'i hala galatasaray'dan kovmadılar mı?" gibi bi soruya maruz kalmak, beynin bi an kısa devre yapması?!


bordoooo

hayat dersleri



hata: fenerbahçeli kizarkadasa metin oktay formasi almak

sonuç: "bu cumartesi maça metin tokat formami giyeyim mi?"
bordoooo

23 Şubat 2009 Pazartesi

ilk post






Bugün adsızla pes oynarken telefonum çaldı tabiki kimin aradığına bakmadım bile:)adsıza dersini verdikten sonra arayan kişiye yani alleeye döndüm ve beni yazarlığa düşündüklerini söyledi ilk başta yalandan kabul etmedim,sonra ilk ısrar denemesinde "olur" dedim:) cezayayı ekibine teşekkür ederiz tekrardan, sürpriz oldu,deneyecegiz bakalım...




ilk post olarak kendi futbol beşiğimden antakyadan bahsetmek istedim ama en temelinden, allee ile mahallemizin güzide amatör takımı sümerspordan başlıyorum.Amatör lig 2.küme takımlarından sümersporumuz bu perşembe sezonun ilk maçına çıkıyor.bu yıl karşımızda yönetiminden teknik kadroya futbolcularına kadar yenilenmiş bir takım çıkacak:hedef şampiyonluk! efsane başkan Zeki Bayırlı yanına yılların yöneticileri Mehmet Güler,Hayrettin Doğan, İlmittin Doğan gibi isimleri alarak takımı eski ışıltılı günlerine döndürmek için harekete geçtiler ve ilk olarak efsane hoca Necmi Doğanı takımın başına getirdiler.Necmi hoca bu yıl yetenekli pırıl pırıl gençlerin oluşturdugu takımın şampiyon olmamasının sürpriz olacagını söylemiş.Fotograftaki şahıs Necmi Doğan hocamızın tecrübesine çok ihtiyaç olacak bu zorlu maratonda.Halısaha maçlarımızı beklerken izledigimiz sümerspora başarılar diliyorum.

Hayırlı olsun


#3 kaptan der ona cimbomlular. Kimisi de Cesur Yürek. Benim gözümde futbolu 30 yaşında öğrenmiş, ama öğrendikten sonra da ülkemin gelmiş geçmiş en iyi stoperi olmuş deli topçudur. Göreceğiz neler getirecek Galatasaray'a Bülent yönetimi. Ne zamandır yazılıyodu bir koltuğa zaten, "bi ekibim var, genç oyuncuları seyrediyoruz, gümbür gümbür geliyoruz" şeklinde açıklamaları vakiydi son zamanlarda, meğer bu koltukmuş emeli.

Trapano tutturdu Skibbe tahminini, helal, ben yanılmışım bayağı. Varsa Korkmazla ilgili kehaneti, tahmini, komplo teorisi olan, yazıversin beni yormasın lütfen.

Galatasaraylı arkadaşlarıma hayırlı olsun.
not: bilin bakalım resimdeki arkadaş kim?
trapano, var mısın yok musun?

bugün benim günüm olsun mu?


ben a.s.y'ne geldim, sen 10 numarayı giydin..ben büyüdüm..

Sürprizlere gel! (Anadolu'dan görünüm)


Hamburg'da teyzem olmadığı (!), yahut Hollanda'da yaşamadığım için, farklı şehirde maç seyretme mefhumu benim için çok da gelişkin değil. Kayseri ve Van statlarından sonra, şimdi de Ankara'da maç seyretmiş oldum. 10 leş fenerliyle aynı tribünde maç seyretmek acı vericiydi; hele ki üstüne fener yenilip de, "uğursuz" ihalesi bana kalınca, linçin eşiğinden dönmüş olduk.

Haftanın ilk sürprizini beşiktaş yaptı. Sezon başından beri aldığı rahat galibiyet sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen Beşiktaşın, ligin zorlu deplasmanlarından birinde böylesi net bir skorla (biraz şans yardımıyla da olsa) ayrılması bence bir sürprizdir. "Denizli şansı" başlığı Meydan Larousse'a geçer, eğer Denizli Beşiktaş'ı da şampiyon yaparsa!

Cumartesi de bir yığın sürpriz yaşadık. Avni Aker'de Trabzon'a 2 atıp, intikam görmeden sıvışmak da zor iş vesselam. Alanzinho dedik, kumaşı iyi galiba dedik ama (Y)alanzinyo espirilerine doğal olarak konu oldu kendisi.. Bırakın maç kurtarma mecali, sıradan bir ortasahacı kadar bile etki etmedi maça!
Bayern'in kötü gidişi, Daum'un Köln'üne de yenilerek devam etti. Son haftalara yaklaşırken tabela nasıl olur, şimdiden kestirmek güçse de, bizdeki Sivas-Trabzon umutlarına Almanlar da Hoffe-Hertha ikilisiyle nazire yapıyorlar.



Aynı gün yukarıda bahsettiğim Fener sürprizi de yaşandı. Maça dair anlatılacak o kadar az şey var ki.. Tek söyleyebileceğim, bu sefer mağlubiyet Aragones'in suçu değildi. Sahada mücadele etmeye taakati olmayan 11 maaşlı (maaş?) insan vardı. Çok sıkıyor fener bu sene, geçen haftaki maç haricinde hiçbir maçından keyif almadım bu sene fenerin!
Aynı gece bir de Barça sürprizi eklenmesin listeye! Barça'nın daimi belalısı Espanyol ve de la Pena, yine işbaşındaydı. Puan farkı 7, artık Primera Division daha heyecanlı geçcek. Sadece puan farkından değil, Barça rüzgarı Madrid'e devretmiş gözüküyor. Olası bir el Classico vurgunu, Barcelona'yı iyiden iyiye paniğe sürükler, geriden gelen geçer prensibi her maçta lanet gibi kovalar kendilerini.


Böylesi bir haftanın kapanışını da Cimbom, çok görkemli bir şekilde yaptı. Tüm kuralları çiğneyerek otobüste internet açıp canlı anlatımla da olsa takip etmeye çalıştım maçı, 2-x denklemindeki x'in değişimini biraz endişe, biraz muziplik eşliğinde seyrettim. Özetlere baktığımda, gerçekten bir felaket senaryosu geldi gözümün önüne. Ben böylesi basiretsiz bir takım savunması, böylesi kopuk, "kompakt"lıktan uzak (son zamanların moda terimini kullanmak istedim), takım hüviyetinde olmayan bir Galatasaray görmedim daha önce. Dakika itibariyle Hagi söylentileri çoktan ayyuka çıkmış durumda. Bugün içinde bu yazıya birçok edit gelebilir. Wasted gözün aydın!
edit: Skibbe gönderildi bile. Saat 13:00 itibariyle henüz resmi bir atama haberi yok.
oscarlarla ilgili görüşlerim de geliyor yakında..

21 Şubat 2009 Cumartesi

kurtlarla dans


Roma, Galatasaray için her zaman özel bir takım olmuştur. 1992-93 sezonunda Kalli'nin kurduğu genç takımın Roma'da (Aldair&Hayro ikilisi sağolsun) 3-1 yenildiği, rövanşta eksiklere rağmen İstanbul'da Galatasaray'ın 3-2 kazandığı maç sonucu elenmemiz, çocuk yaşta unutamadığım maçlardandır. Yazının başlığı da Roma'yla eşleşmemizin ardından Roma'nın logosuna atfen bir gazetenin attığı başlıktı. 3-1'lik maçta Hakan'ın golünde yorumcunun (kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum) "altın çocuk bu altın" diye bağırışı hala aklımdadır. Keza 2001-2002 sezonunda -ki benim İstanbul'daki ilk senemdir, henüz Galatasaraylı bir tayfam oluşmadığı için yalnız gittiğim maçlardan birinde Capello'lu Batigol'lü Roma'dan 90+3'te Fleurquin-Mondi ikilisinin hediyesiyle beraberlik golünü yediğimizde yere çöküp hüngür hüngür ağladığımı da unutmam mümkün değil. Rövanşta yine öne geçtiğimiz maçta beraberliği koparan çirkef Roma'nın bütün Galatasaraylıların silinmeyecek öfkesini kazanmasına yol açan olaylar da aynı seneye tekabül etmektedir. Ama yine de sarı kırmızı renklerinden mütevellit maçlarını seyrederken gönlüm kayar hep Roma'ya. Neyse yine çok uzatmadan bugünkü maça dönelim.


Roma, seneye büyük hayal kırıklığıyla başladığında, herkes geçen senenin en başarılı teknik direktörlerinden gösterilen ve herkesin ağzında dolaşan 4-6-0 taktiğinin en iyi uygulayacılarından olan Spaletti'yi tesadüfi bir başarının mimarı hatta fazla şişirilmiş olarak gösterdi. Sene içerisinde sürekli sakatlık belalarıyla boğuşmalarına rağmen geçen haftaki Atalanta hezimetine kadar 7 hafta üstüste mağlubiyet görmeyen Roma bugün de Siena'yı tek golle geçti. En golcü oyuncusu Vucinic'in sakatlıktan ve Roma'nın Gerrard'ı olarak ilan edilen De Rossi ve Perrotta'nın cezalarından dolayı oynamadığı, 60. dakikasında da Cicinho'nun sakatlanarak yerini genç Filipe'ye bıraktığı maçta, kaptan Totti de sakatlıktan yeni çıkmış olmasının etkilerini gösteriyordu. Bir türlü oyunu istediği gibi yönlendiremedi. Bunlara rağmen Mexes'in mükemmel oyunu (ki son Dünya Kupası'nda Hollanda hezimetinde Thuram'ın yerine oynaması gereken kişiydi) Riise'nin etkili bindirmeleri ve Taddei'nin eski takımına attığı müthiş gol Roma'ya galibiyeti getirdi. Burada Mexes'e özellikle değinmek gerek, zira Siena'nın ceza sahasına kadar girdiği ve çok tehlikeli olabilecekleri ataklarında top hep Mexes'in ayaklarında eridi ki Sienali Maccarone ve Frick resmen kafayı yedi. Bu arada Siena'da eski Romalı ve Galatasaraylı Barruso'nun da bulunduğunu ancak bu maçta ilk 18'de olduğunu belirtelim.



AS Roma bu galibiyetle tekrar potaya girdi mi? Tabii ki hayır. Hatta herhangi bir pota görme şansları da yok. Ancak seneye UEFA kupası adaylarından biri olabilir. Yine de şu Roma kadrosunu Milan ve İnter kadrolarıyla kıyaslayınca bu takımlarda ilk 11 oynayabilecek oyuncuları Mexes, De Rossi ve Totti'den ibaret. Geri kalanı ancak iyi yedekler olabilir. Bu durumu gözönünde bulundurup değerlendirmek gerek Spaletti'nin Romasını diye düşünmeli derim.
Capello+Lima, ikinizi sildim sakın karşıma çıkmayın.

Geçmiş zaman olur ki..


Fazla geçmiş de değil aslında, sahaya bakın! Tarih 11 Ocak 2003, yer Stamford Bridge. Gerçekten inanılmaz bir değişim. Zemin, bana bugünlerde TRT3'te yayınlanan "bir zamanlar ligimiz" adlı programdaki zeminleri anımsattı. Tavsiye ederim, denk gelirseniz mutlaka seyredin. Metin-Ali-Feyyaz görsün gözünüz!
kolpacı fufinho, beşiktaşla ilgili görüşlerim geliyor gece, bilgine :)

20 Şubat 2009 Cuma

bu çocuk kim?

Çok Galatasaray gittik, farkındayım. Haftasonu Fenerbahçe-Beşiktaş-Trabzonspor vs gelecek

fifa.com ve uefa.com 'dan ince ayar..


Uefa.com sitesi UEFA Kupası'nda izlemeye değer 10 oyuncuyu (ten to watch) analiz eden bir yazı yayınladı. Aralarında Galatasaray'dan kimsenin olmadığı, Milan'dan Pato ve Kaka'nın, Valencia'dan David Silva'nın ve daha pek çok yıldızın yer almadığı 10 oyuncu şöyle:

D. Beckham (AC Milan)
Danny (Zenit)
Diogo (Olympiakos)
Gourcuff (Bordeaux)
Vagner Love (CSKA Moskova)
Adrian Mutu (Fiorentina)
Ivica Olic (Hamburg)
David Villa (Valencia)
Axel Witsel (Standard Liege)
Ashley Young (Aston Villa)

Yukarıdaki isimlere bir sözüm yok. Ama seçme kriteri bile belirtilmeyen çok basit bir analiz olmuş. uefam.blogspot.com'da yayınlansa daha az ciddiye alırdım ama söz konusu UEFA'nın resmi sitesi olunca insan Kopenhag krakeri olmasa da değerlendirme kriteri bekliyor.

Fifa.com ise UEFA Kupası'nı kim alır anketinde seçenekleri ve aldıkları oyları şöyle sıralamış:

AC Milan %56.6
Valencia %7.09
Marsilya %4.41
Zenit %4.36
Diğer %19.23
Diğer kısmının bu kadar şişmesinden öte bizim en büyük favorilerden gördüğümüz Galatasaray'ın bu listede de yer almaması biraz düşündürücü olsa gerek. Hani Arda, Kewell, Lincoln ve Baros gibi seyir zevki yüksek isimlere rağmen yukarıdaki UEFA.com listesine izlenecek oyuncu sokamadığımız gibi, bu kupayı eski kazananlardan olmamıza ve finalin Türkiye'de oynanacak olmasına karşın FIFA.com adaylarından biri olmamamız ve other'a hapsedilmemiz elbette gösterge değil. Ama Avrupa'da herkes bizden korkuyor, 2000 ruhu döndü vs. gibi başlıklara hemen aldanmamak konusunda bir uyarı diyebiliriz.
Yukarıdaki deterjan reklamında hayıflanan ufaklığın dediği gibi: "çok çalışmak lazım , çookk"
ankaradan abi gelince şarkı oluyor da ankaraya kardeş gidince niye olmuyor ki Barizzio dönüver hemen??

kara kıtaya ilk biletler..


11 Haziran 2010'da başlayacak, Güney Afrika 2010 Dünya Kupası'nın bilet satışının ilk aşaması bugün başlıyor. 31 Mart'ta sona erecek bu sürecin sonucunda bilet için kayıt olmuş olan taraftarlar 15 Nisan'da, kayıt tarihine bakılmaksızın koltuk seçimi yapacaklar.

FIFA toplamda 1.65 Milyon bilet ayırıyor taraftarlar için. Bunun 570,000 tanesi FIFA üyesi ülkelerin taraftarları için ayrılırken, 344,000 tanesi ise FIFA'ya kayıtlı tur operatörlerine veriliyor. Yaklaşık 750,000 bilet ise dünyanın herhangi bir yerinden başvurmak isteyen futbol sevgilileri için. Biletler maç-spesifik olarak 64 maç için ya da takım-spesifik seçilebiliyor.

Biletler 4 kategoriye ayrılıyor:

Kategori - 4 --> Güney Afrika vatandaşlarına ayrılmış ki normalde Dünya Kupası'nı karşılayamayacak evsahibi taraftarlara jest olarak düşünülebilir. Kategori 4 denilen kısım bildiğimiz kalearkası.

Kategori - 3 --> Kalearkası ve köşelerde yeralıyor ve grup maçları için $80 ile final maçı için $400 arasında değişiyor.

Kategori - 2 --> Yan tribünlerin köşelere yakın kısımlarından oluşuyor ve grup maçları için $120 ile final maçı için $600 arasında değişiyor.

Kategori - 1 --> Yan tribünlerin orta kısımlarından oluşuyor ve grup maçları için $160 ile final maçı için $900 arasında değişiyor.

1. aşamayı pas geçenler için 2. aşama 4 Mayıs - 16 Kasım 2009; 3. aşama 5 Aralık 2009 - 22 Ocak 2010; 4. aşama 9 Şubat - 7 Nisan 2010 ve son satışlar 15 Nisan - 11 Temmuz 2010 arasında yapılacak.



Maçlar 10 stadyumda yapılacak. Bunlara ait resimlere aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.

Johannesburg'taki Ellis Park stadyumu Haziran ayında Dünya Konfederasyon Kupası'nda açılış ve kapanış seremonilerine evsahipliği yapacak. Ama Dünya Kupası'nın finali için yine Johannesburg'taki Soccer City düşünülüyor (kesinleşti mi bilemiyorum).
Çin'de olimpiyatlar, kara kıtada Dünya Kupası derken dünya daha da küçülüyor. Burada açlık yoksulluk zenci falan içi bunalan kardeşlerimi 2012'de Ukrayna-Polonya Avrupa Şampiyonası'na bekleriz.
Veron da kime veron?? (burkitten)

19 Şubat 2009 Perşembe

bordeaux-galatasaray

3'lü defansı kim icat ettiyse etti ama ideal futbol dünyasında akıl karı diziliş değil..11 kişinin oynadığı oyunda bütün bi kulvarı tek bi kişiye bırakmak haksızlık..bu ayrı bi konu şimdi, dün geceye dönelim..skibbe'nin dün geceki dizilişi, bu sene bi kaç defa denenmiş bi senaryonun ufaktan rütüşlu haliydi..bunun mantıklı olup olmadığı tartışılabilir..balta'nın yokluğunda volkan'a olan güvensizlik, skibbe'nin taktiğini biraz anlaşılır kılıyor, evet..sahanın her yerine yardım götürebilecek agresif üç ortasaha oyuncusuna (topal, barış, ayhan) sahip olmanın verdiği güven de bu dizilişin rasyonelliği açısından ayrı bi parametre olarak kabul edilebilir..
***
bordeaux'nun maçın ilk 15 dakikasındaki baskısının skorborda yansımaması galatasaray'a turu getirebilecek kadar önemli..bunun üzerinde durmalı..ilerde hiç rahat durmayan, sürekli dolaşan baros gibi bi futbolcun varsa yarısahanda baskı yediğin süre de az oluyor..baros'un skorerliğini her zaman tartışabiliriz ama oyunun her anında yerinde durmadan sürekli dolaşmasının oynadığı takım için mühim bi sıradışılık yarattığını kabul etmeliyiz..nerden baksanız özel bi adam işte..ve ancak sakatlanmış olması skibbe'nin devre arasındaki nonda-baros değişikliğini anlaşılır kılabilir..ikinci yarıda oyunda olması, galatasaray'ın ikinci yarıdaki nispi mahkumiyetini daha kabul edilebilir boyutlara indirgeyebilirdi..öte yandan mehmet topal ve kewell için ayrı ayrı parantezler açıp, parantezlerin içini "üst düzey performans" ve "önemli bi sakatlık sürecinden sonra tatminkar bi geri dönüş" şeklinde doldurabiliriz..kuşkusuz bunlar gelecek hafta ki rövanş öncesinde galatasaray açısından sevindirici durumlar..
***
maç analizini bi tarafa bırakıp gelecek haftaki rövanşa gelecek olursak; bu tür maçlarda deplasmanda gol atmanın önemini buraya yazmama gerek yok zaten, herkes biliyor..ali sami yen'de bir gol yendiği takdirde tur için 2 gol gerekecek, bu önemli..ali sami yen'de hiç gol yemeyecekmiş gibi savunmaya, hep gol atacakmış gibi hucüma odaklanmak lazım..çok kolay olmayacaktır..

kofi annan benim için doğurmuş:)

Bordeaux Sarması


uefa kupası deyince aklıma hep eskiden adının kupa-3 olduğu ve Galatasaray'ın bu kupayı almak için kupa-2 olmasını beklediği gelir. Bir de 2000 yılı falan olsun da hatırası olsun diye düşünmüştür Galatasaray'ın derin devleti, ki o zamanki devlet kadrolarından Mehmet Ağar ve Mesut Yılmaz'ın etkileri falan da düşünülünce hem inandırıcılık açısından hem de benim de gözaltına alınmam için yeterince sebep çıkarmış oldum heralde. Biz aslında kupa-2'yi alacaktık Rotariu karla kaplı sahada kaçırmasaydı o golü, Werder Bremen'i yenip şampiyon olacaktık hiç final oynamadığımız kupada.

Wasted kardeşimin postunda maç analizi yaptığı dünkü maça dönelim, Girondins de Bordeaux - Galatasaray maçına. Öncelikle Bordeaux teknik direktörü Blanc'ı görünce bizim kulübede de niye Hagi-Hakan-Bülent 'ten biri oturmuyor diye hüzünlenmekten kendimi alamıyorum. Aslında Barcelona'yı örnek alırsak bizim Pep'imiz Suat Kaya olacak diyebiliriz inşallah. Malum futbolu bırakan yıldızlarımızdan kendine altyapı hocalığını küçük görmeyen tek futbolcumuz Hugo oldu.

Bordeaux, Fransa'da en çok sempati duyduğum takımdı her zaman. PSG zengin kulübü, Lyon en güçlü, Monaco kraliyet takımı derken aralarında gücü yerinde, şarabıyla meşhur, büyük yıldızlar yetiştirmiş, tarihi olan bir kulüp olduğu için olabilir. Ayrıca geçen seneki Panionios maçı hala kalbimde yer etmektedir (Cavenaghi'ye sevgiler). Dün kadrosuna şöyle bir baktığımda aralarında Galatasaray'la bağlantılı transfer haberi çıkmış 6 oyuncu sayabildim ilk 11'den: Rame, Placente, Henrique, Diarra, Gourcouff, Chamakh benim hatırladıklarım. 2 yıldır oynamadığım FM'de de Bordeaux seçmişliğim vardır ama Bordeaux ile şampiyon olmuşluğum yoktur (yine de taraftarın gönlünde taht kurmuş olmam takımın durumunda yapmış olduğum sıçramayı anlatabilir herhalde). Bu arada ne kadar kötü Bordeaux' nun formaları öyle ya? Bu formalardan giymek için ya hakkaten Bordeaux'nun Girondin'i olmak lazım ya da üstüne para verilmesi lazım. Bir de bizimkilere bakın, giymişler Metin Oktay kreasyonlarını, ekrandan bağırıyorum "Hepiniz Metin gibi oynayın" diye. Gözlerim doluyor, yarın sabahı beklemeye başlıyorum şimdiden heyecanla Biletix sorun çıkarmasa da alabilsem biletimi Wasted'ın aşağılamalarına rağmen Açık tribünlerden. Bakmayın ahkam kestiğine yarın sistem yamuk yapmazsa ikimize alacam bileti zira, François ve Burkay da sırada bekler zaten.

Zico Villa deplasmanından beraberlik çıkarmış, Metalist Sampdoria'yı deplasmanda yenmiş, Hamburg NEC'i folloş etmiş beni ırgalamaz. Ben inanıyorum Galatasaray'ın turu geçeceğine de geçince maçı izlemeye Hamburg'a gidebilir miyim onu düşünüyorum. Yanında St. Pauli maçı çakmak var. Gotik'ti eşcinseldi derken enteresan tribün manzaraları çıkacağına eminim. Güzel bir de post ederim bloga, keyifli olur.

Çok sardım bu yazıda, bir yazıda böyle olsun bari. Sarmazsa ciddisini Wasted yazdı maçın. Oradan okuyun derim.
"Bana pejevenk dedi" Kompela

17 Şubat 2009 Salı

Tymo - Baros ve süperligsel güzellemeler



UEFA.com'da 2 farkli röportaj okudum. Sampiyonlar Ligi resmi dergisi Champions'tan alinmis olan Anatoliy Tymoshchuk röportaji ve UEFA.com okuyucularinin sorularinin yanitlandigi Milan Baros röportaji.
Asagidaki linklerden röportajlara ulasabilirsiniz:

Anatoliy Tymoshchuk
Milan Baros



Tymo'nun röportajinda Ukraynali kaptan, futbolcularda pek aliskin olmadigimiz entellektüel birikimini ve futbol sevgisini ortaya koymus. Dick Advocaat kendisi için o dogustan kaptan diyor. Tymo ise kaptanligin günümüzde sembolik bir görev olarak algilandigini ama aslinda kaptan olan kisinin takim arkadaslari ve taraftarlar tarafindan takimin lideri olarak taninan kisi oldugunu, takimin en iyi oyuncusu olmasinin gerekmedigini ama etrafindakilerin O'nun oyunda olmasiyla oyunlarini gelistirebilecegi kisi oldugunu söylüyor. Burada Galatasaray, Fenerbahçe ve Besiktas'a bakarak böyle bir insanin bulunmadigini çok rahat gözlemleyebiliyoruz. Geçen senenin Galatasaray'ina baktigimizda Hakan Sükür-Türkiye, Song-Kamerun, Linderoth-Isveç, Nonda-Kongo milli takimlarinin kaptanlariydilar. Bu sene ise Linde'nin hiç oynamadigi, Nonda'nin genel olarak yedek oldugu, Song ve Hakan Sükür'ün olmadigi Galatasaray'da kaptanlik için Ümit "Frame" Karan, Hasan "müzmin sakat" Sas, Ayhan "terbiyesiz" Akman, Cassio "???" Lincoln isimleri geçerken, Sabri ve Arda'nin da kaptan olamadiklari için üzüldüklerine sahit oluyoruz. Sahsi fikrim Galatasaray'da Hasan ve Ümit'in "sembolik" kaptanliklarinin yanisira oynadigi sürece o pazubandi Kewell takmalidir. Takimda oynamis oldugu süre digerlerinden az olmasina ragmen en azindan taraftarlar tarafindan hem tavri hem de durusu itibariyle takima liderlik yapabilecek karizmaya sahip kisi kendisidir ki o bile eksiktir aslinda Bülent-Hakan Sükür isimlerinin yaninda. Fenerbahçe için su anda Alex, Ümit Özat ve Tuncay gibi olamasa da bu takima liderlik yapabilecek en uygun futbolcu. Besiktas'a gelince Delgado'nun bu konuyla uzaktan yakindan bir ilgisinin olmadigina inaniyorum ama takimin kaptanligina en uygun isim diye herhangi bir öneride bile bulunamiyorum. Bu konuda teklif ve yorumlarinizi bekliyorum.
Tymo'nun röportajinda vurguladigi bir baska söz ise Guy Ritchie'nin filmi Revolver'in baslangicinda kullanilan, Satranç Temelleri (fundamentals of chess) isimli 1883 basimli bir kitaptan aldigi "daha akilli olmak için daha akilli rakiplere karsi oynamalisiniz" sözü. Nitekim Galatasaray'in Sampiyonlar Ligi ön elemesi rakipleri söz konusu oldugunda, gerçekten güçlü bir rakiple oynamamiz gerektigine inandigimi basta Wasted ve Barizzio olmak üzere pek çok kisiyle paylasmistim. Zira iyi bir hazirlik dönemi geçirmemis oldugu asikar olan Galatasaray'i her takimin eleyebilecegine inaniyordum ama belli bir düzeyin üstündeki kulüplerle yapacagimiz maçlarin takimin performansini üst düzeye tasiyabilmek adina daha önemli bir kazanim olacagini düsünüyordum. Netekim Bükres'e sessiz sedasiz elendik ve bunun takima olumlu hiçbir kazanimi olamadi. Keza Fenerbahçe ve Besiktas da hazirlik maçlari dahil ciddi rakiplerden sürekli uzak durarak, Berlin Türkiyemspor'u yenmenin dayanilmaz hazzini yasiyorlarken Gaziantep performansini arttirmak adina Udinese ile maç yapiyordu.

Baros'un röportajinda da 2 nokta dikkatimi çekti. Ilki Aceto'nun yazisina ithafen sürekli Kebap ve Lahmacun yediklerini baska Türk yemegi bilmedigini söylemesiydi. Digeri ve asil vurucu olan ise takimdaki en yakin arkadaslarinin yabanci futbolcular olmasiydi. Bunun tek nedeni ortak dil-din vs olabilir ama çok temelli olmasa da takim içinde henüz çok net sezinlenemeyen bir Yabanci-Yerli ayirimi ortaya çikiyor gibi. Hagi - Popescu zamanlarinda takimin en sevilen futbolcusu oylamasinda Popescu hep açik ara birinci olurken Jardel'in soyunma odasinda tartaklanarak gönderildigi bir takimdan bahsediyorsak bunlarin hassas dengeler oldugunu ve kaynasmanin had safhada olmamasinin takim ruhunu etkileyecegine inandigimi söylemek isterim.
boşluk hem hayatta hem yazıda

harcanmış all star

uykusuz geçen üç geceyi daha detaylı yazmak gerekirdi ama bu aralar zamanla problemli olduğum için kısaca özet geçiyorum..aslında başlık herşeyi özetliyor..bu tam anlamıyla senaryosu önceden hazırlanmış bi all star oldu..bi kere bu seneki allstar'ın en önemli yönü shaq'ın son allstar'ı olmasıydı..en azından benim için..tüm zamanların all star organizasyonuna en çok heyecan, renk ve keyif katan bu koca adamın şanına yakışır bi veda yapması gerekiyordu ve tatmin edici derecede de yaptı..(maçtan önceki shaqtastic dans'ın üzerine yoktur misal).. üstelik organizasyonun da shaq'ın şu anki evi us airways'de olması da ayrı bi güzellik oldu..cp3 ile rolleri değiştirip howard'a bacak arası yaptığı pozisyon allstar tarihinde unutulmazlar arasına girecek bi kere..yavan geçen maçın tek eğlenceli pozisyonu da diyebiliriz buna..maçtan önce mvp olarak shaq'ın yanına performanslarına göre kobe ya da lebron'ın oturacağını bi çok kişi biliyordu zaten, süpriz yok..ki batı kazanınca kobe de mvp oldu..maç yavan geçti dedim, vince the prince, t-mac gibi iki sokak basketbolcusu olmayınca yavan olmayacak da ne olacak..lebron maçın sonlarında egosunu tatmin etmesi için bulduğu rahatlığı cavs antremanlarının en geyik anlarında bile bulabiliyor mudur, merak ediyorum..her ne kadar kobe mvp olsa da, cp3 ve brandon roy benim için maçın en ilgi çekici ikilisiydi..maçı geçelim, smaç yarışması adalet yönünden tam facia..günahım kadar sevdiğim adamdır nate robinson..adını duyunca izlememeyi bile planlamıştım, adam şampiyon oldu, o derece..demek ki kısa boylu olunca daha topu eline almadan 10 puanları hazırlıyorlar..azman howard'ı geçiyorum, yazık oldu rudy fernandez'e..jüri de medyaya, trübüne oynadı işte..kısa boylu adamın şampiyonluğunun manşeti daha etkileyici olmaz mı sizce de? 3lük yarışmasında da on gömlek daha iyi şutör olduğuna inandığım jason kapono ritim tutturamayınca rashard lewis'le beraber yarışmayı son anına kadar götüren daequan cook götürdü şampiyonluğu..ben bi shaqoviç süprizi bekliodum 3lük yarışmasında da ama olmadı, akıl edememişler..kısa olacak dedim yazı uzun oldu..her ne kadar çamur atmış olsam da, haftasonunu phoenix'de us airways'de geçirmeye, eğlencenin her anını izleyip hikayeler toplamaya ruhumu satardım..

shaqoloji

16 Şubat 2009 Pazartesi

ne oldum budalası olmamak..



"Bugün Juventus formasi giyiyorsam bunu Palermo'ya borçluyum. Eger Palermo'ya gol atarsam çilginca sevinemeyecegimi biliyorum.."
Amauri

15 Şubat 2009 Pazar

Sevgililer Günü

Rambo'nun ayran gönüllülüğü (!)
Yukaridaki resim Roberto Carlos'a ait, yorum yapan bir arkadaş uyandırdı sağolsun. Ama aşkın hası Uche'ye olandı. Onunla ilgili resim bulup paylaşan olursa değiştirebilirim. Aksi takdirde bu da Rambo'nun ayran gönüllülüğü olsun..
Bu delinin kaçırılıp kulağının kesildiği doğru mudur, şehir efsanesi midir?

ulaş "kova"cıksın

Fenerbahçe'nin Hacettepe'yi 7-0 yendiği maçla ilgili, futbolcuların arzusu, Semih'in dönüşü, Guiza'nın tribündeki hali, Aragones'in şanslıydık açıklamaları, Alex'in Semih'le birbaşka oluşundan bahsetmek gerek biliyorum. Ama maçtan aklımda kalan eski fenerli "kova Recep" yedekteyken son zamanlarda izlediğim en kötü kaleci Ulaş Güler oldu. Kovadan kovası var dedirtti bugün hemen her golde resmen.
Kova kova receepp, kova kova recep (ASY'de dady cool melodisiyle söylendiydi)

"Lincoln'ün olmaması bizi çok etkiledi!!"

Kalesinde İtalya Milli Takım yedek kalecisi, defansında Stuttgart eski kaptanı, orta sahasında Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en büyük yeteneği, forvetinde ise Çek Cumhuriyeti'nin forveti bulunan Galatasaray'ın, uluslararası alanda forma giyen tek oyuncusu Ali Zitouni olan Antalyaspor ile yaptığı maç sonrası, Skibbe'nin talihsiz demeci..
skibbe'nin tek isteği Galatasaray'ın onsuz da mutlu olabildiğini görebilmekmiş

Berlin vs Münih


Geçen sene Kieler Woche (dünyanın en büyük yelken festivali) zamanı gittiğim Almanya'da Türkiye'ye dönmeden önceki günümü Berlin'de Orkan kardeşimin yanında geçirdim. Almanya'da olduğum hafta boyunca Hırvatistan ve Almanya maçlarını da ZDF'den takip edip, her iki maçta da Alman spikerin "was machst du da, Rüstü?" (Ne yapıyorsun Rüştü) diye bağırdığını duyma şansım oldu. Berlin'de tek gün geçirme şansım olması yolculuğumun içimde en çok ukde bırakan kısmıydı. Neyseki, Orkan gibi müthiş bir evsahibim vardı da Berlin'i bir günde boydan boya gezdik. Hakan Balta'nın futbola başladığı Siemensstadt'tan, küçük İstanbul diye bilinen hatta girişinde "Kreuzberg'e hoşgeldiniz" yazan Türk mahallesine kadar cadde cadde gezdik. Tipik Türk esprisi olarak Berlin duvarına işer fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik. Ama Berlin'in merkezindeki koskoca Adidas mağazasında Barizzio kardeşime ne Leverkusen'le ilgili ne de Boston Celtics'le ilgili birşey bulup getiremedim. Kafamda hep sıkıcı hayal ettiğim Alman şehirleri ön yargısı gördüğüm Berlin ile tamamen yıkılmıştı. Berlin gerçekten çok güzel ve yaşanabilir bir şehir olarak defterime girdi. Ama bir eksik vardı Berlin'de, Hertha Berlin.

Kalesini pijamalı Kiraly'nin koruduğu forvetini Preetz'in yüklendiği, Dariuzs Wozs'un pire gibi çalıştığı ama yine de (başta Tugay sağolsun) Berlin'de Galatasaray'a 4-1 yenildiği seneden sonra değil şampiyon olmak, Şampiyonlar Ligi'ni bile görememişti Berlin. Bu sene durum değişti. UEFA kupasında kendi sahasında Galatasaray'a yenilen Hertha bugün Pantelic'siz kadrosuyla ama Ukraynalı (eski Leverkusenli) Voroninle 75,000 kişi önünde Bavyeralı şımarıkları yenerek zirveye yükseldi. Bu sene şampiyon olmalarını istiyorum ama ancak Türkiye'de Sivasspor'un şampiyonluk şansı kadar şansları var biliyorum. Bu arada merak edenler için Hertha, bereket tanrısı için kullanılan isimlerden biridir.
çok özledim çok

12 Şubat 2009 Perşembe

Oguzhan Oezyakup


Dün Türkiye Hollanda U17 maçını izleyemedim ama maçın künyesine baktığımda, herkesin Mesut'u konuştuğu bir ortamda, gözümüzün önünden kaçan, Arsenal'e transfer olan ilk Türk futbolcu ve Hollanda U17 Milli Takım kaptanlarından Oğuzhan Özyakup'tan gol yediğimizi gördüm. Resimdeki futbolcudur kendisi, A Milli olma dönemi gelince link veririz artık bu yazıya..
vay mistır endırsın vaayyy manita yapmışızz

yazık..

hazırlık maçı olması, rakibin arjantin olması, kenarda diego'nun oturması..herhangi bi yenilgi için bunlardan daha güzel bahaneler bulunabilir mi? tabi ki hayır..ama sözkonusu takım fransa olunca durum değişiyor..fevkalede yıldızlarla dolu takım iki yıldır resmen dibe vurdu..domenech'in dünya umurunda değil, "hadi birader hadi" deyip kapının önüne koyacak adam da yok..elindeki dev kadroyu piç eden bu meymenetsiz adamın bir güzel dövülmesinde bi sakınca görmüyorum şahsen..fotoğraf da dün geceden değil tabi ki..

bir gün geri geleceğiz yeniden...

11 Şubat 2009 Çarşamba

Onaylandı!


edit: Guus Hiddink'in sene sonuna kadar Chelsea'yi, Rusya milli takımı ile birlikte çalıştıracak.
Hafta sonundan tezi yok göreve başlayacak. Tabii bu süreçte Rusya'nın önemli bir turnuva vs. gibi bir takviminin olmaması da, bu kararı mümkün hale getiren etkenler arasında.

Şahsım adına Chelsea için iyi bir karar olduğunu düşünüyorum. Başarılı bir teknik direktör, son görevlerinde çok başarılı oldu, Güney Kore ve Rusya'ya beklemedikleri başarılar ve futbol kalitesi gösterdi. Heyecanla bekliyoruz Premier Lig'in düşüşte olan yıldızı Chelsea'nin Hiddink sonrası performansını!
dakika itibariyle fildişi maçını kaçırma ihtimalim %90

Efsane 75 yaşında


Bill Russell

56-69 arasında, Boston'un Boston olduğu zamanlarda, siyahların bırakın Amerikan başkanı olmak, NBA'de top oynayamadığı zamanlarda basketi en iyi oynayan adam. Dev pivot. Hem koçluk, hem oyunculuk yapmış insan, en çok şampiyonluk tatmış NBA oyuncusu. Birçoklarına göre, gelmiş geçmiş en büyük oyuncu. Bense kendisini sadece Wasted'la geceyarılarına kadar çalıştığımız (!) dönemde izlediğim "Basketbol tarihinin unutulmazları" belgeselinde seyredebildim.

Efsane 75 yaşında, Birdlere, Garnettlere ışık tutan bir fener, bakalım kaç kuşak daha ondan esinlenecek?
sahi ya, doğuşta olsak ya şimdi, alt-tab yaparak oyunlar oynasak..

Brezilya:2 İtalya:0


Çok büyük beklentilerim yoktu maç başlamadan önce. Hatta dürüst olayım, Burkit'i aradım, "maçı izleyeceksen yanına geleyim" dedim, yoksa izlemeyecektim maçı. Nasipmiş, iyi ki izlemişim!

Çok hareketli başladı maç. Brezilya tüm takım halinde hücum etmeye çıkmıştı, her hallerinden belliydi. Ronnie'yi çok özlemişiz. Pas hatalarına rağmen sahanın en gösterişlisiydi. Robinho süperdi. Çok hırslıydı. Özellikle 2. golde önce Pirlo'nun ayağından topu çalışı, sonra tüm savunmayı 2 hareketle markete yollayışı, kapanışı da süper bir vuruşla yapıp Buffon'u avlayışı.. Görülmeye değerdi. Adriano istekliydi ama etkisizdi. Adamım Elano ise bildiğimiz gibi, bir var bir yok maçın içinde. Olduğu saniye maçın kaderini değiştiriyor ama! işinize gelirse oynatırsınız.. Marcelo'yu çok takdir ettim. İki yarısahada da çok çalışkandı. Aslında tüm bu oyuncuların sıkı performansı beni şaşırtmadı. Asıl şaşırdığım, Brezilya'nın ne kadar güzel bir takım kimyası oluşturmuş olduğu. Oyuncular gözleri kapalı paslaşıyor, savunma konusunda sürekli yardımlaşıyor. Dunga'ya helal olsun demek istiyorum.

Gelgelelim İtalya'ya. Lippi 4-3-3'ten vaz mı geçmeli, bilemedim, bana öyle geldi. Hadi geçmedi; Pepe, Di Natale, Gilardino 3lüsünde İtalya forveti çıkar mı? Baggio'nun hayaleti peşinizi bırakır mı? Veya Del Piero bu takımda neden oynamasın ki? Amauri ne oldu? Onu da geçin, İtalya milli takımı, savunma deyince dünyada akla gelen ilk kelimedir, dün geceki ikinci golü yer miydi, yoksa o adamı o ceza sahasında ağlatır mıydı? Sorularla dolu kafam. Tanınmayacak haldeydi dün italya. Başta ise en büyük hayal kırıklığı: Pirlo! Yakışıklı (!) futbolcuya nazar değmiş gibime geldi.

Netice itibariyle, dün gece bir futbol şöleni izlemedik. Tek taraflı bir futbol, direnci düşük bir İtalya ve 2010 Dünya kupası için güzel sinyaller veren bir Brezilya seyretmiş olduk. Bu sayılmaz, 94'ün rövanşı başka maça kalır derim ben.
Güney Afrika yetiştiremesin şu statları, yakın bi yere alınsın kupa, biz de gidelim izlemeye..