30 Ekim 2010 Cumartesi

Mustafa hakkında herşey


1 - Mustafa sarp değil sarf'tır ziyandır.

2 - Mustafa gölge markaj yapma niyetiyle rakibi bırakıp kendi gölgesini marke eder.

3 - Mustafa topu sağ ayağıyla sürerken sağ tarafındaki futbolcuya pas vermek için ayağının dışını kullanamaz vücudunu 45 derece çevirir.

4 - Mustafa verkaç yaparken ya vermeyi unutur ya da toptan kaçar.

5 - Mustafa Ayhan'ın kendisini marke etmeyi bırakmasıyla Galatasaray'a gol atmasının gönül borcunu rakip takımlara karşı ödemektedir.

6 - Mustafa, yenilen golden sonra Galatasaray formasını yırtabilecek, atılamayan golden sonra Pino'ya küfredebilecek adamdır.

7 - Mustafa, Ali Turan'dır, Barış Özbek'tir, Servet Çetin'dir, hatta Servet Çetin'i tribüne çağıran taraftardır.

29 Ekim 2010 Cuma

Ezel


mahçubuz



Buradan muhteşem bi soruya cevap vereceğimizi taahhüt etmiştik. Ancak işkoklik arkadaş çevresinin bir takım yan etkileri var. Maalesef Cyrex'in satışına geldik. Kardeşim Cranium ve Minişler'le o kadar meşgul ki, şimdilik sorumuzu cevaplayamadık. Ama sözüm söz, ilk fırsatta telafi edeceğim, bu soruyu yanıtlayacağım.

Perez 15 İspanyol istiyor


İspanya'da çift kutuplu La Liga mücadelesinde rekabet İspanyol-Katalan eksenine taşınmayı sürdürüyor. Madrid cephesi de, bu yangına en az Barça'lılar kadar körükle gidiyor. Ramos, Casillas her fırsatta milliyetçi açıklamalarıyla "madrilenyo"ların gönlünü fethediyor.

As gazetesinin haber,ine göre, son olarak dün başkan Perez, "2013'te görev sürem bittiğinde kadromuzda 15 İspanyol olacak" demiş. Şu anda Real Madrid kadrosundaki İspanyol oyuncu sayısı 10.

maç-rakı

2 yıldan fazladır yazdığımız bu blogda hiçbir reklam geliri elde etmedik. Zira öyle bir hedef de gütmedik. Bu reklamını yapacağım hadisenin de herhangi bir geliri yoktur, maliyeci arkadaşlara buradan beyanımdır.

Efendim, bu akşam malum cuma akşamı, bizim tayfa gibi pek çok tayfanın böyle bir rakılı etli planları vardır. Ama bu tarz planlar Bursaspor-Fenerbahçe maçıyla çakışınca ikisini birarada izleyecek güzel ortam bulmak ve bunu uygun fiyata gerçekleştirmek zor.
Tam da bunun üzerine yakala.co çok iyi bir ilan çıktı. Sadece Bursaspor-Fenerbahçe maçı için değil ileriki zamanlarda benzer bir durumda da değerlendirilebilecek bir fırsat. Detaylara ve fiyata bakarsanız hemfikir oluruz gibi geliyor. Bunun geliri öyle hayır kurumlarına falan gitmeyecek elbette ama olsun canım herşey mi hayır. Biraz da güzel döner 2 duble rakı yanında maç keyfi yapalım hakettiğimiz gibi..

*resim için alkolig.blogspot.com'a teşekkürler
yalaka.co diye gay porno sitesi yapan şahıs, seni maçka parkındaki saatin altında bekliyorum.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Pes 2011 vs Fifa 2011 night


Cannon mu Nikon mu?
Gloria mı Starbucks mı?
McDonalds mı Burger King mi?
Facebook mu Twitter mı?
Iphone mu Blackberry mi?

Bu sorulara kesin olarak cevap veremeyiz belki. Ama bu akşam senelerdir bizi çok meşgul eden bir soruya cevap arayacağız: Pes mi Fifa mı?
2000'li yılların başıyla düşüşe geçen Fifa, yaklaşık bir decade süren bir PES hakimiyetine boyun eğmek durumunda kalmıştı. Oyun gerçekçiliğini oynanabilirlikle birleştiren PES serisinin, Fifa 2010'un çıkışına kadar, artık rakipsiz olacağı sanılıyordu.

Ne var ki, Fifa çok ani bir atakla, oynanabilirlikten biraz feragat edip, tek kelimeyle simulatif bir oyun çıkarmaya başladı 2010 ve sonrasında. Pas ve şutların yön ve kuvveti dengesinin büyük ölçüde oyuncuya bırakıldığı, otomatik hamlelerin hemen hemen sıfıra indirildiği bir oyundau ve 2010'da PES'i tokatladılar.


2011'de çıkan iki oyuna bakınca, net olarak şunu gördük: PES koltuğu geri istiyor. Fifa'nın getirdiği devrim karşısında inat etmeyip oyunu önemli ölçüde yeniledi Konami. Paslar, ara paslar, savunma, şut ve daha bir çok alanda yeni özellikler eklendi, otomatik hamleler -galiba biraz fazlaya kaçtılar- çok azaltıldı.

Velhasıl, bu akşam Cyrex ile birlikte (bunu okuduysanız siz de katılabilirsiniz) (o değil de ben Sandık malikhanesine izinsiz insan davet ediyorum) bu mühim sorunun cevabını arayacağız. Cevabı da Cuma günü yine buradan duyuracağız.


ankara ankara güzel ankaraaaaaa

19 Ekim 2010 Salı

sebep

Aykut Kocaman: " Sevemiyorum abi su sambacıları, pası ben veriyordum adam yine Tanju ile kutluyordu"
*Takımınızda aksayan taraf olmayınca, 2 rakibiniz yenilmiş siz kazanmışsanız böyle keyifli postlar çıkıyor bea..

18 Ekim 2010 Pazartesi

alem puşt olmus, zaman gitme vakti


En basta futbolcuya dayali sistem, sisteme dayali futbolcu vs. ile ilgili nihai kanaatimi paylasayim. Sistem futbolcuya dayali bir olgudur, elinizde uygun futbolcu yoksa istediginiz sistemi uygulayamazsiniz. Eldeki futbolculardan maksimum verimi almak bir teknik direktorun onceligi olmalidir. Buna paralel olarak adim adim altyapisindan ustyapisina, transfer politikalarina kadar hayal ettiginiz sistemi yerlestirirsiniz. Yani sistemi takima degil kulube, onu da bir gunde degil zaman icinde verebilirsiniz. Bu bilgiler isiginda dogru insan Rijkaard'in herseyi tam dogru olarak yapabildigini soylemek zor. Galatasaraydan ayrilmamasini temenni etmekle beraber artik kacinilmaz sona geldik gibi gorunuyor.
Ama baslikta kazananlar kavraminin sahsinda vucut buldugu kisi Servet vb olsa da kaybeden Rijkaard degil burada. Rijkaard Turkiyeden ayrilan pek cok meslektasi gibi kupa koleksiyonuna kaldigi yerden devam edecekken bizler donup Servetler Mustafalarla harcadik adami diyecegiz. Kaybeden biz olduk, cunku hocasini gondermek icin alenen sabote edenlere yenildik. Cunku Rijkaard ile yollarini ayiracaklarin testis ve beyin caplari Servet, Hakan gibi adamlari bu takimdan gondermeye yetmeyecek. Cunku bu kirli oyun oynanirken Baros kadar isyankar olamadik. Yedekte umarsiz Elanolar olarak kaldik. Bu bitmis askin hikayesini tekrar dinlemek isteyenler ise Nazim'dan "mavi gozlu dev, minnacik kadin ve hanimelleri"ni okusun.
vatan yahut silvestre

15 Ekim 2010 Cuma

Samandıra'da mutluluk rüzgarları

T.direktör Kocaman, kaptan alexi yanına çağırarak " ben süper bir hocayım, sen de süper bi oyuncusun, ihtiyacım olmamasına rağmen sana hep danışacam, oyundan hiç çıkarmayacam" dedi. Alex de "bu sözleriniz beni çok mutlu etti süper hocam diyerek zeytin dalını geri çevirmedi. Bu konuşmadan sonra alex takım arkadaslarını toplayarak tek hedefin şampiyonluk olduğunu söyledi, arkadaşlarının kolejdeymiş gibi davranmalarını istedi... alex gülmeyince "gidiyor" haberleri vardı, şimdi bunlar niye yok?!

12 Ekim 2010 Salı

Avusturya-Belçika


Başlık biraz ilginç gelecek belki, ama Türkiye'nin maçına yazacak çok fazla şey bulamamışken, bir yanda grupta 2.lik için çekiştiğimiz 2 takımın maçı üzerinden yola çıkarak, bizle ilgili bir yazı yazmak istedim.

Al Lee kardeşim haftasonu içini döktü bizim takımla ilgili, bu nedenle onun lafının üstüne laf demem. Ama ne kadar katıldığımı en azından belirteyim buradan.

Velakin, an itibariyle, Avusturya da, Belçika da, bırakın 2 mağlubiyet alan takımımızı, diğer maçları kazanan takımımızdan bile çok daha iyi oynuyor. Hatta amiyane tabiriyle, "çatır çatır" oynuyorlar. Bu gruptaki geleceğimiz hakkında da kara kara düşündürüyor bizi. İsmini bile duymadığımız sübyan veletlerin, bazan da İngiltere'de oynayan abilerinin sahadaki hevesini ve yeteneğini görünce, bizimkilerin biraz yurtdışından (sadece büyük ligleri değil, anlaşılan bayağı bir yolumuz var) maç seyredip kendine gelmesi gerektiği konusu tekrar gündeme geliyor kafamda.
Buradan, dün izlediğim Avusturya Azerbaycan maçını 3-0 kaybeden Azerbaycan için "Avusturya'dan 3 yemek de kendi içinde başarılı bir tutumdur" açıklamasını yaptığımdan dolayı hem Avusturya'dan, hem Azerbaycan'dan özür diliyorum.

Biraz da Hamit ve Emre'nin açıklamalarını büyüteç altına almak isterim. Öncelikle Emre, bana kalırsa, hayatında yaptığı en samimi, en vizyon sahibi açıklamaları yaptı bugün maç sonrası. Maçın en iyisi olduğunu söyleyen muhabire (ki bence de öyleydi) golün de kendi hatasından dolayı yendiğini söyledi. Üstüne bundan seneler önce medyaya orta parmağını kaldırdığı günler sorulunca kendi hatalarını itiraf etmeyi bildi. Son olarak ve en önemlisi ise, artık fizik olarak süper durumda olmadığını, ve 2012 sonrasında milli takımda olmayacağını açıkladı. "Yeni bir nesil yaratılmalı" fikri hakimdi sözlerinde.

Hamit de benzer şekilde, suçlu aramak ve infaz gerçekleştirmektense, çok sayıda faktörden kaynaklanan bu mağlubiyetler serisinden "yeni gelecek genç arkadaşlara" ders niteliğinde bir yol haritası çıkarmak gerektiğini vurguladı.

Efendim Hiddink Sabriyi sol bekte oynatmasın, buyrun Hakan Baltayı oynatsın. Biz de sistemimiz ve yetenek havuzumuzla ilgilenmek yerine, Fatih Terim vs Hiddink dövüştürmesi yapalım kafamızda. Sonra da dönüp sağımıza solumuza bakıp, bir-iki ay önce dünya şampiyonu olan arkadaşların, 10 sene önce uzayda değil, aynı takımın U19 takımlarında oynadığını hatırlayalım. Üstüne bizim 10 sene önceki U19 takımımızın da süper olduğunu hatırlayıp düşünelim: biz nerede yanlış yaptık?

ps. biraz fazla içmiş olabilirim, bu nedenle konu bütünlüğü saçmaladıysa affola..

9 Ekim 2010 Cumartesi

"Metin" doğmak


"Babam Galatasaraylıydı, o sevgiyle bu ismi vermiş bana. Sonra Beşiktaşlı oldu ama... Metin Oktay’la karşılaştım, çok sohbet ettik. İyi ki de ismimi ondan almışım. Ben de yıllar sonra Metin Tekin olmuşumdur ama hiçbir zaman Metin Oktay’ın ismi gibi olmayacaktır." Metin Tekin, sabah gazetesindeki röportajından

Kewell abim gibidir ya benim, Galatasaray ve Kewell diyince ne hissediyorsam aynısını Metin Tekin için de hissetmişimdir. Böyle güzel bir Türk futbolcu daha yok koskoca Türk liglerinde. Konuşmasıyla duruşuyla okul olmalı okutulmalı Metin. Bu arada aşağıdaki fotoğraf Metin'in yukarıdaki fotoğrafta kimi tokatladığını merak edenler için..


sedyedeki Türk düpedüz zenci


Niyetim duygu sömürmek değil elbet ama bir durumu vurgulayarak başlamak istiyorum. Bir önceki Almanya-Türkiye maçını Kiel'de izlemiştim. Türkiye maçı kaybetmesine rağmen orada yaşayan Türk işçiler ertesi gün işyerindeki Almanlar'a nasıl onlardan daha iyi oynadıklarını, Almanlar'ın şanslı olduğunu söyleyip, beklenmedik performansın da Almanlar üzerinde yarattığı şaşkınlığın etkisiyle mağlupken galip havalara girmişti. Aynı topraklarda pazartesi günü işe gidecek olan ya da bahçesini sularken Alman komşusuyla karşılaşacak olan Türkler eski günlerdeki gibi gözlerini kaçırmak zorunda kalacaklar. Ve orada yaşayan Türkler daha iyi biliyorlar "Auf Wiedersehen" lafının stadtaki taraftardan ötesine söylendiğini. Sırf bu sebeple dahi Hiddink'in takımı Almanya doğumlu futbolcularla kurması makul görülebilir (bu noktada Uğur Meleke'nin bugünkü yazısına atıfta bulunuyorum).

Dün son zamanlarda izlediğim en hızlı maçı izledim ve yenilen tarafı destekliyor olmanın burukluğunu saymazsak epey keyif aldım maçtan. Türk Milli Takımı Hiddink'in oyun felsefesini aklına kazımaya başlamış. Yapılabilenlerden ziyade yapılmaya çalışanlara odaklanırsak takımın top kapıp hızlı hücumlarla kaleye gitme çabasını fark edebiliriz. En azından bu açıdan umut verdi takım.

Ama burada sorgulanması gereken Hiddink'in oyun felsefesini mevcut altyapı, oyuncu seçimi ve kadro yapısı ile birleştirdiğimizde ortaya istenilen sonuçları getirecek bir takımın oluştulup oluşturulamayacağıdır. Bu takımda Aurelio ile kıyaslanabilecek tek Türk oyuncu olan ve Valencia'da Euro 2008 sonrası günlerinin üzerine koyan Mehmet Topal'ın takıma çağırılmaması ve takiben sakatlanması durumu ile kendi takımında bile oynayamayan ve henüz bir istikrar yakalayamamış olan Özer'in durumları ayrıca değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Defansın ortasında defansa yaslanan bir takımın müthiş oyuncusu Ömer Erdoğan'ın pozisyon yanlışlıkları ile Servet'i bile gölgede bırakması göz önünde bulundurulursa İbrahim Toraman'ı hiç izledin mi Hiddink diye sorası geliyor insanın. Elbette Arda, İbrahim Üzülmez hatta Mehmet Topal olsaydı çok daha farklı olurdu takım. Gerek Almanya'nın bizi sağdan sola koşturması gerek de takımın kendine güveninin yüksek olmaması nedeniyle yaptığımız komik hatalar da daha aza indirgenirdi.

Kadro seçimi diyince herşeyi bir kenara koyalım ve Türk futbolcuları hangi konuda iyidiri sorgulayalım öte yandan.


Kaleci olarak karaktersiz ve dengesiz Volkan herşeye rağmen Avrupa'nın pek çok Milli Takımı'ndan geri bırakmıyor kalemizi. Defanstan oyun kurabilen ve pozisyon bilgisi yüksek bir savunma oyuncumuz yok koca memleketimizde. Orta sahada yaratıcı oyuncularımız sakat Arda, Amerikalı Volkan, triple Kazım ve istikrarsız Özer'den ibaret. Orta sahada tek zengin yanımız en çok söylendiğimiz noktalardan olan oyunu iki yönlü oynayabilen Emre, Nuri, Selçuk İnan ve kısmen Aurelio ile Mehmet Topal'a sahip olmamız. Bu arada daha önceden bulaşmış olduğu bahis skandalı sebebiyle Türkiye'de bile görmek istemediğim Gökdeniz Karadeniz var ki sadece futbola odaklanan bir gözün bu adamın Rubin Kazan'da oynadığı futbolu görüp kadroya alması gerekirdi diye düşünüyorum.

Ama ben en çok forvete gelince tıkandım. Semih, Halil hatta Mevlüt'ü düşünüyorum. Hangisine gözüm kapalı emanet edebilirim Milli Takım formasını. Sakın Sercan demeyin gülecek mecalim bile yok.

Şimdi Sabri solda napıyoru falan geçmek gerekiyor böyle bir durumda. 6+2+2'ler bile yetmiyor takımlarımıza kimse görmüyor mu bunu Allah aşkına. Galatasaray 6 yabancı ile oynarken suçlular hala Servet,Mustafa Sarp, Ayhan, Aykut ve Ali Turan oluyorsa ve elimizde olsa onları da yabancılarla değiştirmeyi makul görebiliyoruz. Bence çözüm 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya'sının yaptığı devletçi endüstriyel kalkınma hamlesini futbola uyarlamak. Daha fazla özgürlükten ziyade koşulları ağırlaştırarak kendi futbol endüstrimizi yaratmaktır. Yoksa Mahmut Hanefi'yi Roberto Carlos zannedip mutlu olacağız senelerce.

8 Ekim 2010 Cuma

6 Ekim 2010 Çarşamba

Uygun adım ileri


Beklenen oldu.

Cuma gecesi Wasted we Ali'yle maç seyrederken konuşmuştuk, belliydi olacağı. Hatta Wasted Bülent Korkmaz'ı sevdiğini söyleyince, yanlış anlayıp bi de sağlam azarlamışlığım vakidir kendisini haksız yere! Bülent Uygun'u sevmem, sevenle de oturup bu konuyu tartışmam.

Koltuğa uygun görünüyordu. Biraz katakulli oldu istifası, resmen kaçar gibi gitti Buca'dan. Bence çok hoş da olmadı. Ama hayırlı olsun, bence Es Es için geçici de olsa iyi bir transferdir, bu sezon en azından ikinci 5'i zorlama ihtimalleri artacaktır.

1 Ekim 2010 Cuma

mağlubiyeti takiben aklıma takılanlar


Hani 2 gol yiyebilirsin maçın başında ve bir tanesi yoktan bir penaltı da olabilir, bu golleri çıkartamayıp maçı kaybedebilirsin. Hiçbir takım her maçı kazanmak zorunda değildir yani. Buraya kadar tamam da bir takım futbol namına hiçbirşey koyamaz mı ortaya. Haftalardır süregelen hücumsuzluk had safhada. Peki burada tek suçlu uyumu sağlayamayan, yeni çözümler yaratamayan ve eldeki futbolculardan yeterince verim alamayan F.Rijkaard mıdır, yoksa hem bu blogda hem de başka bloglarda arkadaşlarca benim de kışlada defalarca söylendiğim üzere görünen köy olan kadro yapılandırmasındaki doktora tezi durumu mudur?

Zerre heyecan uyandırmayan yedek kulübesine bakıldığında mı daha çok kararıyor insanın içi yoksa sahada Ali Turan gibi Galatasaray futbol tarihinin en kötü topçularından birini ve diğer gamsızları gördüğünde mi onu da bilemiyorum.

Daha da vahim sorularım var takiben. Hani Servet çok önceden gönderilmeliydi dengesiz açıklamaları yüzünden de Elano iyice soğutulduktan sonra böyle bir maçta bile yer alamaz mıydı? Ya da takımın defanstan topu oyuna sokabilen yegane oyuncusu Neill'i çıkarıp Ali Turan'ı almak hele orta sahada topu ileriye oynamaya niyetli yegane insan Cana yerine gol atmasına rağmen futbol özrüyle göz dolduran Barış ve halı saha topçusu Miss Kolombiya Pino'yu sahada tutmak ne oluyor ki? Bir an hakikaten Rijkaard birilerine kızdı maçı bilerek veriyor diye düşündüm. Hani aşağıdaki postta Hiddink'e lafı soktuğu gibi bu hareketleriyle de yönetime mi bir imada bulunuyor anlayamadım. Bir maçı kaybederek daha fazlasını mı kazanacak acaba ya da çok Ezel izledim film elden gidiyor derken geri dönüşlere ve arka planda akıllı sebeplere mi inandırmak istiyorum kendimi onu da bilmiyorum. Öğrenince yazarım elbet..

laf sokmanın flemenkçesi

"Servet'i milli maçlar için dinlendirmek istedim" F.Rijkaard-Karabükspor maç sonu ropörtajı

O an


O ana kadar takımının tek ismiydi Quaresma. Beşiktaş, sezonun en zor ilk yarısını oynuyordu. Sakatlanıp çıktıktan sonra umudum çok azaldı maça dair. İlk yarıda benim tahminim tuttu, ikinci yarıda Ram'ınki..

Q7'nin yerine giren Holosko, muhteşem sprinter özelliğiyle bi dolu pozisyon buldu, çoğunu bencilce harcadı. Tabi burda Holosko'nun, bu sezon eline sayılı fırsat geçeceğini bilmesi ve bu nedenle hazır pozisyon buluyorken ismini skorborda yazdırıp 11e yaklaşmaya çalışma paniğinin etkisi büyük.

Quaresma'nın sakatlığının önemli kısmının milli maç arasına denk gelecek olması şanstır.

Bir de sözüm hala bu adamın kötü oyuncu olduğunu söyleyenlere. Rica ediyorum soda için, bu kadar hazımsızlık pis reflü yapar!