15 Şubat 2012 Çarşamba

cehalet


Arda bugün takım arkadaşlarıyla Vatikan'a giderek Papa'yı ziyaret etmiş. Fotoğrafta Papa ile aynı kareye girmemek için gösterdiği çabayı bir kenara koyarak yaptığı açıklamaları paylaşmak istedim:

Takım arkadaşlarım Vatikan’ı ziyarete geldi. Ben de Müslüman biri olarak, onları yalnız bırakmamak adına, takım olmak adına yanlarındaydım.
Basına kapalı gerçekleşen kabulde, Papa ile selamlaştıklarını belirten Arda Turan, el öpmediklerini, Papa’nın kendisine ve arkadaşlarına tespih hediye ettiğini, kendisinin de bu tespihi takım arkadaşlarından birine verdiğini ifade etti.

Cümlelerin masum olduğunu düşünebilirsiniz ama ben satır aralarında dehşete kapılıyorum. Burada sadece cehalet değil, korktuğu toplumsal baskı, Hakan ağabeyi'nden alabileceği tepki gibi pekçok şeyi de okuyabilirsiniz. En düzgün cümle kurabilen Türk futbolculardan olduğu için kafası en çalışanlardan olarak gösterilen Arda'yı tepeye koyun ve aşağıya doğru indikçe Türk futbolcuların kültür düzeyi hakkında bilgi sahibi olun derim.

Bu arada Alex'in Türk futbolcularına ne tavsiye ettiği sorusuna verdiği cevapla bağlayım:

Okan ve Gökay şans verildiğinde neler yapabileceklerini ispatladılar. Benim onlara tavsiyem sürekli kitap okumalarıdır. Boş zamanlarında kitap okusunlar ve araştırma yapsınlar. Kitap okumak insanı zenginleştiriyor.

14 Şubat 2012 Salı

duruşma öncesi çalışma notları


Bugün aylardır süren şike sürecinde en olması gereken gün: savunma günü. Duruşmada neler olabileceğini tahmin edebildiğim için önceden bilinmesi ve farkında olunması gereken bazı noktaları hazır sular durgunken ortaya koymak istedim ki büyük ihtimalle bugün itibariyle iyice kutuplaşacak Türk futbolunun kızgın anlarında savunma amacıyla yazılmadığı anlaşılmış olsun.

Sürecin ilk gününden itibaren söylediğim ve bu yazının sonunda söyleyeceğim fikrimi en başta vurgulamak gerekirse, Galatasaray’ı herhangi bir pisliğe bulaştırmış her kim olursa olsun hem o kişiler hem de Galatasaray alabileceği en ağır cezayı alsın ve temizlensin, o kişi veya kişiler ise ahiret günü dahil hiçbir zaman karşıma çıkmasın. 1 – 3 – 5 yıl her neyse sonra tertemiz bizim Galatasarayımız olarak ilelebet var olsun.

Aziz Yıldırım’ın savunmasının 3 temel noktadan oluşacağını tahmin ediyorum:

  1. Süreçte uğranılan haksızlıklar – adalet sisteminin ve savcının kusurları, tutarsızlıklar
  2. Şike yapıldığı iddia edilen maçlardan görüntüler gösterilerek şikenin olmadığının ispatı (Batuhan’ın direkten dönen topu)
  3. Başta hatta belki de sadece Galatasaray’ın geçmişte yaptığı şikeler
Bunlarla ilgili olarak fikirlerim ise şu şekilde:
  1. En haklı olunan nokta soruşturma sürecinde yaşanılan haksızlıklar olacaktır. Türkiye’de en büyük kamuoyu Fenerbahçe kamuoyudur çünkü çok klasik bir kenetlenmiş in-group yapısı vardır. En kalabalık taraftar grubu ya da kulüplerini en çok seven olup olmadıklarını göstermeyen bu yapı her türlü tehdidi dışsallaştırmanın örneğini gösterir. İlker Başbuğ’u içeri alıp MİTçiler için özel yasa çıkaran, yıllardır suçu hakkında yorum yapılmayan gazetecileri içeride tutan devlet-i aliyye’mizin en büyük tepkiyi şike soruşturması sürecindeki uygulamalardan dolayı alması da biraz da bundandır. Önce kamuoyunun tepkisinin azaltılması amacıyla var olan / olmayan pek çok belge basına servis edildi. Polis haddi olmayan ve bir nevi suç olan açıklamalar yaptı. Her ne kadar şike / teşvik girişimleri yayınlanan tape’lerde 6 yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği kadar açık olsa da Aziz Yıldırım epey zorlamayla Olgun Peker ve çetesinin lideri olarak gösterilmeye çalışıldı. Bütün bu aşamalarda kötü niyet bütün açıklığıyla ortaya serildi ve bende dahi Fenerbahçe’nin şikelerini ortaya çıkarılma sebebinin temiz futboldan ziyade Aziz Yıldırım’a yönelik bir operasyon olduğu izlenimi uyandı. Burada unutulmaması gereken nokta şu ki önemli olan insandır, herhangi bir insanın özgürlüğünü elinden almak bile Türkiye’de kulüpler üstüdür. Aziz Yıldırım dahi olsa bir insanı ailesinden haksızlıkla ayırmanın karşılığına paha biçilemez. Ama Aziz Yıldırım’ın mağduriyeti yapılmış olan şike ve teşvik girişimlerini de aklamamalı.
  2. Bu ise şampiyonluk yolunda Fenerbahçe’nin her maçını yüreği ağzında izleyen, neler çektiğini kendi bilen taraftarlar ve Aykut Kocaman’ın ilk günden beri bas bas bağırdığı nokta. Şikenin saha içine yansıması ne yazık ki maç görüntüleriyle anlaşılabilecek ya da aklanabilecek bir şey değil. Muhtemelen Aykut Kocaman’ın, Alex’in, kardeşim Burak’ın, arkadaşım Caner’in haberi ve niyeti bile yokken birileri telefonlar açmış, paralar göndermiş. Ne kadarı başarılı olmuş bilmiyorum ama sonunda şampiyon olunmuş, acı ama ne yazık ki gerçek ve bu da cezayı gerektiren bir durum.
  3. Bu süreçte izlenecek ve Türk futbolunu asıl parçalamasını beklediğim kısım ise bu. Türk futbolunun bütünlüğü falan umurumda değil bu arada, istediği kadar parçalansın niyetim bundan rahatsızlığımı dile getirmek değil. Sadece başkalarını itibarsızlaştırma çabasının kendini aklama yolu olarak gösterilmesini aşağılık buluyorum. Türkiye’nin Fransa’ya karşı Cezayir katliamını gündeme getirmesi ile aynı doğrultuda olarak bir suçu bilip de bunu kendi işine geleceği güne kadar saklamanın en basit tabiriyle suça iştirak ve ahlaksızlık olduğuna inanıyorum. Bu ülkede benim duyduğum ilk teşvik itirafı Ankaragücülü Cafer tarafından Galatasaray’ın Ankaragücü ile berabere kalarak 5. defa üst üste şampiyonluğunun yattığı maçta Fenerbahçe’den Ersun Yanal eliyle para aldıklarının açıklanmasıydı. Pek çok kişinin uydurduğu “hayali Zalad demeçlerinin” ya da “dediği öğrenildi” aksine bu benim gözlerimle gördüğüm ilk şike itirafıydı. Ama bugün bunu kimse hatırlamayacak. Bugün büyük ihtimalle meşhur Denizlispor – Fenerbahçe maçına atıfta bulunulacak. O sezonun “el değmemiş tertemiz bir lig istiyoruz - AnElka” senesi olduğu, Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe maçından sonra tepki olarak teknik direktörlüğü bırakmaya kalktığını, Kayseri Erciyesspor maçında Emre Toraman’ın son dakikalarda eliyle çıkardığı topun hakem tarafından görülmediği yani açıkça söylemek gerekirse ligin son maçına kadar herkesin Galatasaray’ı mağdur gördüğü ama son maçın 16 dakika uzamasıyla bütün sezonun şampiyon aleyhine şaibe altına alındığı sene olduğunu kimse hatırlamayacak. Son 16 dakikaya girilirken Denizlispor’un kümede kalmayı garantilediği için aslında durumun Fenerbahçe lehine olduğu ayrıca tam da bu süreçte Appiah’ın direkten çıkan topu da akıllara gelmeyecek. Türkiye’de spor gazetelerinin en çok sattığı günün Fenerbahçe galibiyetlerinin ertesi günü olduğunu göz önünde bulundurur, Ferit “Moussa Sow” Şahenk’in basın organları ile Altan Passatkulu ile Damat Ercan Paşa’nın sinkaflı gökkuşağını düşünürseniz yarından itibaren basında neyin haber olacağını da tahmin edebilirsiniz. Savunma hakkı verilmeden saldırmanın ne olduğunu yarından itibaren görecek ve farkında olmayacaksınız büyük ihtimalle. Galatasaraylılar 140 karakter sınırlamalı twitter’da birbirlerine anlatacak aynı şekilde Türkiye’nin geri kalanı da Zalad’ın şikeyi itiraf ettiği yalanı gibi bir yalana inanacak yıllarca.
Uzun oldu biraz ama diyeceklerimin 10’da 1’i bile değil bu aslında. UEFA-TFF muhabbetleri, Mehmet Ali Aydınlar’ın kan dondurucu açıklamaları, Fenerbahçe Yönetimi’nin her programda vurguladığı Galatasaray takıntısıyla ilgili en az bunun gibi birkaç yazı daha yazabilirim ama onları dost sohbetlerine saklıyorum. Sadece Sabri’nin arkasına atılan topu gördüm, golü tahmin edebiliyorum, Muslera’ya dikkatli ol demek için yazdım bu yazıyı. Bugün yapılacak savunmayı yukarıda yazdıklarımı da aklınızın ufak bir köşesine not ederek yazıverin lütfen.