28 Eylül 2009 Pazartesi

halk için, halka rağmen..

"I was only in the game for the love of football -- and I wanted to bring back happiness to the people of Liverpool.” Bill Shankly

Bu hafta Antalyaspor-Fenerbahçe maçını izlemediğim ve Beşiktaş maç yapmadığı için izlediğim tek maç Galatasaray-Eskişehirspor maçından bahsedebileceğim.

Maça son anda yetişebildim, nefes nefese tribüne çıkabildiğim an başlama vuruşu oldu. O yüzden maçtan önce Eski Açık'ın gerçekleştirmiş olduğu muhteşem koreografiyi ve futbolcuların jestini göremedim. Yine de saygılarımı ve tebriklerimi iletmek isterim.

Maça geçmeden önce maçla ilgili yorumlara değinmek istiyorum. Öncelikle seviyesiz yorumlar yapan bloglardan bahsetmek gerekiyor. Elbette herkesin Galatasaray ve diğer takımlarla ilgili farklı fikirleri ve beklentileri olabilir. Fazla abartıldığını, fazla şanslı olduğunu ve beklentileri karşılayamacağına inandığınızı fikrinizi belirterek ortaya koyarsınız, dönüp aksini düşünenlerle ilgili abartılı hakaretvari sözcükler kullanmazsınız. Kullanırsanız benim okumayı tercih edeceğim bir blog olmazsınız, Ercan Saatçi olursunuz. Bu sadece benim fikrim blogdaki diğer arkadaşlarım farklı düşünüyor olabilir.

Galatasaray bu sene çıktığı 14 resmi maçta 3 beraberlik 11 galibiyet aldı ve yanılmıyorsam 40 gol atıp 9 gol yedi. Bu maçlar arasında Panathinaikos ve Gaziantepspor deplasmanları ile Beşiktaş maçı da vardı. Çok değil bu sene başında Rijkaard'ın Barcelona'daki ilk sezonunu hatırlatıp olası bir galibiyetsiz haftalar serisi için taraftar sabırlı olmaya davet ediliyordu. Bu sene ise herşey beklenenden çok daha olumlu geçti ve bu harika tablo çıktı ortaya. İnsanlar geçen senenin enkaz takımının daha neler yapmasını bekliyordu bilemiyorum ama bu Galatasaray an itibariyle benim beklentilerimin çok üzerinde. Fatih Terim'in ilk senesinde İstanbul'daki PSG maçına kadar top tepmekten öteye gidememiş olan takımın 2000 yılında kupayı aldığında bile Chelsea'ye 5-0 yenilmekten kurtulamadığını, Derwall'in ilk 2 senesinde şampiyon olamadığını ve bunun gibi nice örnekleri daha kaç kere vermek gerek bilmiyorum.

Galatasaray'da bir devrim istiyordu herkes ve bunu dünyada yapabilecek en iyi teknik ekiplerden biri geldi göreve. Bu devrimin sonucunda ise Galatasaray'ın doldur boşalt ya da kaos futbolunun ötesine geçerek bir futbol karakterine bürünmesi bekleniyordu. Topu Hakan Şükür'ün kafasına indirmekten mütevellit doldur boşalta iyice alışmış olan bir takımı topu yere indirmeye ve skor ne olursa olsun pas yapmaya alıştırmak vardı işin içinde. Halı sahada bile oynarken birbirine "sen ileride bekle, sen geride kal" diye sabit pozisyonlar yükleyen çocukların büyüyüp futbolcu, futbol yorumcusu olduğu bir memlekette futbolculara sorumluluk almayı ve oyunun bütününde yer almayı öğretmek vardı bir de. 2. gol gecikince takımın topu şişirmeye başlaması ve Mustafa Sarp-Mehmet Topal ikilisinin ısrarla sorumluluk almaktan kaçarak takımı Ayhan'a muhtaç hale getirmesi beni asıl üzen noktalar oldu maç boyunca. Ama yine de Topal-Sarp ikilisinin pasifliğine isyan eden Arda'nın o noktadan oyun kurmaya gelmesi ve kenar yönetimin uyarıları sonucunda top şişirme alışkanlığından vazgeçilmesi de bir o kadar güzel gelişmeler idi. Ben pozisyon zenginliği çok olmamasına rağmen keyif aldım maçtan. Keşke Rıza Hoca da maçın başında çıkardığı hücumcu kadroyla tutarlı davranıp takımını defansa gömmeseydi de maç daha renki olsaydı diyorum sadece. Teknik heyet hamlelerini eksik bulsam da eleştirmeyeceğim sadece sisteme bağlılığından taviz vermeyerek beni yanıltmadığı ve maç sonu açıklamalarında temel rahatsızlığının oyun disiplininden kopulması olduğunu açıkladığı için Rijkaard ve ekibi konusunda daha müsterihim. Katlanamadığım tek şey bu takımın taraftarının hala kendi futbolcusuna küfretmesiyle, "topu içeri şişir" diye bağırması oldu. Aynı çakallar Derwall'e bıçak fırlatmıştı Florya'da. Bunların nesli tükenmez..

Not: Fotoğraf UEFA'nın resmi sitesinde haftanın fotoğrafı olarak duruyordu. Sezonun fotoğrafını da upload etmek kısmet olsun diyelim..

5 yorum:

trapano dedi ki...

seviyesizliğin yanısıra futboldan anlamama gibi bir durum var dediğin postta... bu yıl galatasarayın balon olduğunu söylemek ancak kendini kandırmak olur. ama sarp'a balon diyebilirim. sarp formdan düşsün de topalın degerini yine anlasın galatasaraylılar.

Al lee dedi ki...

Bu sene başından beri Galatasaray ve Fenerbahçe'nin puan farkını çok açması ve ikisinden birinin şampiyon olmasının çok yüksek ihtimal olduğunu söylüyoduk zaten sevgili trap. Bu İspanya'da Real ya da Barça kaybedince de "balon patladı" diye başlık atmak kadar saçma. Sarp konusunda ise izlemedeyiz, bence formayı kaptırırsa Topal'ın toparlanmasıyla olur bu çünkü Sarp zaten ortalama bir adam.

ahmetokur dedi ki...

Al lee, sonuna kadar katılıyorum. Ama sorun medyadada var, 1 maç daha puan kaybetsek intiharlar başlayacak. Rijkaard ile ilgili şüpheler başlatacak. Ama ben inanıyorumki Galatasaray bu sene çok başarılar kazanacak.

Adsız dedi ki...

Kaba bir hesap yapalım..
Ligde 80 puan alan takım 90% şampiyon olur. Bu da 22 puan kaybetmek demek. Ligin şu anda 7. haftasındayız, yaklaşık 5'te 1'i.. 22'yi 5' böl.. 4.4 puan kaybetmek, şampiyon olmak isteyen bir takım için normal demektir bu.. E GS kaç puan kaybetti. Sadece 2..
E ne diye bu gazeteler eyvah noluyor havasına girdi :)
Pes diyorum..
Beşiktaşın bile hala şansı var.. Daha ne puanlar kaybedilir.. Çok baştayız..

Adsız dedi ki...

Defansımız Tottenham defansına döndü, ama sıkıntı bizim geçen sene de böyle olmamızdı. Sakatlıklar böyle devam ederse Kewell ı tekrar back de görebiliriz diye korkuyorum sadece.
Onun dışında takımın taktik disiplinden uzaklaşmaya hayır demesi bir artıdır. Oyun da çok zevk verdi, umudunu sonuna kadar saklama oyuna daha çok heyecan katıyor..Keita topu demivole ile dışarı vurduğunda hissettiğim heyecan bana tekrar taraftar olduğumu hatırlattı diyebilirim.

KinG