13 Ağustos 2010 Cuma

vay benim köse sakalım...

Geçen sene Diyarbakırspor ile yapılan malum maçla giriş yapalım. Kadıköy’de 6 ve 4 gol yediğimiz maçlarda, olimpiyatta Rize’den 5 yediğimiz maçta tribünde olan biri olarak hayatımda ilk kez Galatasaraylılığımdan utandığım maçtır malum maç. O günden sonra Galatasaray hakkında yazmak da konuşmak da gelmedi içimden. Ama o kadar anlaşılmaz şeyler oluyor ki Galatasaray’da dayanamıyor insan bir yerden sonra.
***
Nerden başlasam bilmiyorum. Geçen sezonki Diyarbakır maçından devam edeyim. Tribünü bilenler bilir, Türkiye’de çoğu zaman ipler yöneticilerin ya da yönetimde olmayan muhaliflerin elindedir. Cesaret edemeyip direk yoldan veremedikleri mesajları çoğu zaman tribünü kullanıp daha gür sesle vermeye çalışır, sonra da kenara çekilip “taraftar haklıdır” derler. Sağduyulu Galatasaraylıları bir tarafa koyuyorum, Diyarbakır maçında da ultraslan denen “ultras” felsefesinden zerre haberi olmayan çapulcu topluluğunu kullanarak mesajlar vermeye çalıştılar. Geçen sene verdikleri mesajların birincisi kaptan Arda’yaydı. İçerik “kendine çeki düzen ver, biz istemediğimiz müddetçe sen hiç bir şeysin” idi. İkinci mesaj da Rijkaard’aydı; “gelecek sene transferde bizim borumuz ötecek, Leo Franco ve Jo ile devam etmeyi aklından bile geçirme”. Zamanında Hagi’ye Petre’yi yuhalatarak mesaj vermeye çalışan zihniyetin bir başka saçmalığı, daha önce izlediğimiz filmin tanıdık kareleriydi olanlar. Kaybeden Galatasaray oldu elbette. Bir önceki yıl lig beşinciliğinden sonra geçen sene lig üçüncülüğü. Neyse diyelim.
***
Bu seneye, geçen 3 aylık yaz dönemine ve işine gelince kaptanını yuhalatan yönetimin icraatlerine gelelim şimdi. Öncelikle şunu söyleyeyim, Galatasaray’ın mali tabloları, finansal durumu, stadyum yaptırması, arazi arsa satması alması benim için önemli değil. Umurumda değil. Benim Galatasaraylılık algım, Prekazi’nin Monaco’ya attığı golle başlar, Manchester United’ı eleyip şampiyonlar ligine katılmasıyla devam eder. Benim Galatasaray algımda aslolan sahada rakibine yenilsen bile ezilmemen, kendi felsefeni ortaya koyabilmendir. Sonucu kupa, şampiyonluk olmasa bile ortaya bir şeyler koyabilmektir. Bir futbol felsefesine sahip olabilmek, sistem takımı olabilmektir. Ama Galatasaray’da son üç sezondur bu yok. Futbol takımının planlamasında ciddi yanlışlıklar yapılıyor. Adnan Polat’ın mayıs ayındaki demecini bugün gibi hatırlıyorum; “takımla çok fazla oynamayacağız, sadece eksik yerlere 2-3 takviye yapacağız”. Ne oldu peki? Takımla oynamayacağız diyen başkan, takımın 11’inde direk oynayan dört oyuncuyu takımdan gönderdi. Birini de göndermese bile göndermekten beter etti (evet elano’dan bahsediyorum). Oysa bu takımda haziran ayında yapılması gereken basitti. Dos Santos’un bonservisi alınacak, Kewell’ın sözleşmesi uzatılacak, ortasaha ve savunmaya -direk oynayacak- iki doğru takviye yapılacak, “keşke Galatasaray gitmeme izin verse” diyen Servet ve üflesen sakatlanacak olan Gökhan Zan hemen kapının önüne konacaktı. Bunlar yapılmadı. Takımın hücum hattı bir arada tutulup istikrar sağlanacağına dağıtıldı. Keita’nın yerine alınan Serdar Özkan ve Serdar’ın Kolombiya şubesi Pino ile Galatasaray resmen hedef küçülttü. Lorik Cana’ya saygı duyuyorum ama orta sahanızda Sarp-Ayhan-Barış oynuyorsa maksimum nereye kadar gidebilirsiniz ki? Ya da kalenizde Aykut varken ne kadar rahat maç izleyebilirsiniz? Kısacası Galatasaray başkanı ve yönetimi son üç yıldaki “yap-boz” zihniyeti ile resmen sınıfta kaldı. Lig başlarken ortasahaya alınması gereken isim hala yok ve bu saatten sonra da açıkçası çok da umut yok. Galatasaray’ın tek şansı yönetimin bütün sorumluluğu fütursuzca üzerine attığı ve yeri geldiğinde düşünmeden taraftarın önüne attığı canım kaptanı Arda Turan ve devamlılıklarını biraz daha artırmaları umuduyla Harry Kewell ve Milan Baros.
***
Tarih kupaları, şampiyonlukları yazar mali tabloları, şirket birleşmelerini değil. Kimsenin Galatasaray taraftarını, takımını şampiyonlar liginde izlemekten mahrum bırakmaya hakkı yok. Çünkü bu taraftar buna alışık değil. Birilerinin bunu başkana anlatması lazım.
***
Yazıyı çok sevdiğim Kanat Akkaya’nın sözleriyle bitirmek istiyorum, muhtemelen Ali Sami Yen’deki OFK Belgrad maçını izlerken söylemiştir: “ben gol beklerken gs bonus ödeme uyarısı geliyor. Ve bunu normal bulmam gerekiyor. Vay benim köse sakalım.”
***

3 yorum:

Barizzio dedi ki...

pek objektif, pek başarılı gözlemlerin yine bila.
Kötü yönetim nedir kralını biliriz, bu konuda acınızı paylaşıyoruz. Ama bu cinslikler sizin fazla alışık olduğunuz şeyler değil tabi.
O değil de şuna yanarım, birinin kellesi gidecek olsa yine ilk Rijkaard'ınki gidecek, korkum budur..

köşeli dedi ki...

barizzio doğru söylüyor, hatta devre arası için rijkaard'ın stepnesini ayarlamıştır adnan'lar.. adnanların sezgin olanı bu işleri sever.. tugay, hakan şükür vs.. herkes olabilir.. orta sahan bu kadar rezil olsun, transfer dönemi bitmek üzereyken yine gidecekler gelecekler belli olmasın.. sonra da aman rijkaard kötü teknik direktör.. ya bide adnanların şu şark kurnazı pazarlıklarından nefret ediyorum.. mantığa bakın; transfer sezonunun son gününe kadar bekleyip kulüplerin elde kalan oyuncularına göz dikmek veya fiyatı olabildiğince indirme avantajını kullanmak için sezon başı kampına katılmasıymış, takıma adapte olmasıymış vs. pas geçiliyor.. artık futbol konusunda profesyonel yönetici uygulamasına geçilmesi gerek.. türkiye'de bunun en büyük örneği ne yazık ki galatasaray'dır..

ahmetokur dedi ki...

Hergün bir transfer olur mu umuduyla resmi sitemize giriyorum ama tık yok. Bu taraftar artık transfer bekliyor bay Adnan's !
Orda burda yazılıp çiziliyor yok misimovic yok baptista. Sonunda yine aynı terane olacak sanırım, carrusca/inamoto gibi adı duyulmamış oyunculardan birini dikeceğiz forvete. Al sana 2.guiza faciası.
wasted ında yazdığı gibi biz bu takımın futbol oynamasını özledik. Star tv'de şampiyonlar liginde sağ üst köşede GS:1 - M.UTD:0 Dk:88.. yazılarını özledik.
Nerde şimdi o ruh ?