30 Kasım 2009 Pazartesi

Muhafız


İyi bir savunmacı ne yapar?
Çok az hata yapar, ceza sahasına yaklaşan tehlikelere geçit vermez. Daha iyisi ise, arkadaşlarının hatalarını da temizler.
Bir de maç kazandıranı vardır. Onlar bir takıma vasat forvetlerden daha fazla sayıda maç kazandırır.
Dün bunun çok iyi bir örneğini gördük Camp Nou'da. Puyol, gerçek bir kahraman gibi oynadı, Madrid hücumcularını hayatından bezdirdi, şutlarının valdes'e gelmesine bile müsade etmedi. Barsa alışılmışın üstünde çamura yattı, Busquets'in babasıyla arkadaş olan Pep, yavaştan bu adamın bu ortasahada ne işi olduğunu sorguluyor olsa gerek?
Her şeye rağmen, maçı sevdiğim taraf kazandı, kaderin cilvesi maçı yine Real sempatizanı abimle seyrettik, çocukken de öyle yapardık, hep real yenerdi, devir değişti..

28 Kasım 2009 Cumartesi

yandaş basın, bunu da yazın..


Çok değil daha ligin 6. haftasına kadar yerden yere vuruluyordu Beşiktaş. Oysa sivasspor u yendiğimiz takdirde ligde 2. sıraya yükseliyoruz. Ne kadar garip di mi. Ama bugünlere nasıl geldik bi de başka bi gözle bakalım.

Linç kampanyası daha şampiyonluktan bir gün sonra bile başlamıştı. Bu sene rakip yokluğundan Beşiktaş şampiyon oldu. Gelecek sene rakipler çok ciddi transfer yapacak beşiktaşın baş etmesi imkansız olacak..

Kimse bahsetmedi başka takımın formasını giyen adamı mafyavari yöntemlerle transfer edilmesini. Kimse bahsetmedi bu oyuncunun transferi için ödenen rakamlara ki oyuncunun formu ortada. E ne konusuldu bu transfer için. Sanki Beşiktaş şampiyon takım değilmiş gibi bu züğürt yarışında mağlup ilan edilip bütün gündem buraya kaydırıldı. Tabiki Yıldırım başkanın hataları oldu ama inanın diğer Yıldırım ın yaptığını ne başkan yapar ne de taraftarımız böyle bir oyuncuyu bağrına başardı.

Yıpratma politikası devam ediyordu. Beşiktaş kendi öz evladını transfer etmiş. Türk milli takımının değişmez forvetini transfer etmiş ama yapılan yorumlar şöyle : topuz transferini örtmek için , sakat futbolcuya bu kadar para! … gerçekten bu basını anlamak mümkün değil di mi arkadaşlar. Çok olmadı daha emre nin transferi. O da askerliğini yaptı da geldi onun da sakatlık problemi vardı. Üstelik öz evlat da değil o. Ama nerde nihatın transferi ile ilgili yapılan yorumlar nerde emre nin transferi ile ilgili. Utanmasalar emre nin fener altyapısından yetiştiğini yazacaklardı.

Yaz devam ediyor transferler yapılıyor ve geçen sezon transferini duyduğumuzda biz : bu seneki şampiyonluktan sonra gelecek senede şampiyonluğun en güçlü adayı biziz dediğimiz fink geliyordu istanbula. Tabi yazmama bile gerek yok ama dayanamıyor insan. Basında bu transferin kaç satır yer aldığını bi aklımıza getirelim.. bi de yapılan dos santos ve elano transferlerini…

Yazın yorumlar yapılıyor. Bu sene iki aday var gs fb kardeşler diye. Kimse bunlara yaklaşamaz diye.

Tabata transferi geliyor.. gerçekten çok gereksiz pahalı ve yanlış bir transfer.. ancak görüyoruz elanoyu görüyoruz daha fiyatını bile doğru dürüst bilmediğimiz dos santosu ki ne manşetler atıldı bu transferler için. Hangi biri şu an takımına faydalı ki ? elbette tabata da faydasız ama hangi kulüp bu kadar yıpratılıyor?

Bakın şu anda medyaya yön veren çok ciddi bir kuruluşun spordan sorumlu genel yayın yönetmeni şunları diyordu geçen sezon Mustafa hoca geldiğinde takımın başına : “Beşiktaş 50 sene şampiyon olamaz.” Evet yanlış okumadınız aynen bunu diyordu. Bu kişinin adı bende saklı. Ancak dikkatli sporseverlerin bu adamın kim olduğunu biliyordur. Peki bu zat 49 sene sonrasını bile tahmin ederken beşiktaşın bu seneki şampiyonluğu ile ilgili yorumu ne oldu biliyor musunuz ? “ bu sene fb gs kardeşlerin bu kadar kötü olacağını tahmin edemedi. “ bu zihniyet dediğim gibi şu anda gazete tirajlarının ve tv raytinglerinin büyük kısmını elinde bulunduran yayın holdinginin spordan sorumlu genel yayın yönetmeni. Tek bir gazete ya da tv nin değil. aynı arkadaş bu sene şampiyonluğun fb gs kardeşler arasında geçeceğini idda ediyordu.
Peki neden bu kadar çığırtkanlık yapıldı ?

Benim görüşüm şu : decoderler ellerinde kalmıştı ve fb gs kardeşler uefa Avrupa ligine gidiyordu. Evet fırsat gelmişti decoderleri satmak için. İki kardeşin yaptığı her transferi çılgınca alkışlıyorlar beşiktaşın her hatasında ise dört koldan saldırıya geçiyorlardı : tello bobo mutsuz fiyat arttırımı istiyor gibi… inanın sezon başında futbolla ilgisi olmayan biri Avrupa liginin şampiyonlar liginde daha önemli olduğunu sanırdı.

Bakın arkadaşlar Beşiktaş şampiyon olur ya da olamaz bu sene o ayrı konu. ( ki ben geçen sene mart ayından beri Beşiktaş bu sene şampiyon fink transferi ile de gelecek sene %99 şampiyon diyordum ) ancak yapılan tüm yıpratmalara rağmen bugün gelinen durum ortada.
Onun için şunu diyorum. Beşiktaş büyük taştır. Altını oymaya çalışan altında ezilir . Yandaş basın bunu da yazın.

Yine simsiyah-bembeyaz bir yazı, konuk yazar besiktaskk'dan geliyor.

27 Kasım 2009 Cuma

Milli Takım'ın başına gelebilecek en güzel 2 şey..

Türk futbolunu yapılandırmak istiyorsanız ikisinden birine ihtiyacınız var. Sağdaki kovulmadıkça olmaz ama en azından soldaki için umudum var. Öyle Tugaylar, Löwler falan kafama yatmıyor yani hoşuma gitmiyor.

halef - selef





seni yeni gelenlerle karşılaştırmak..

..her günümü üniversite yıllarıyla karşılaştırmak gibi

Fas'l-ı Pierre


Türkiye'ye gelmiş yabancı oyunculardan, hele ki kariyerli yabancı oyunculardan çok azı futbol hayatlarından sonra da bizden biriymiş gibi gelmiştir. Bunların başında elbette Pascal gelir. Ama Hagi'nin Galatasaraylılar, Van Hooijdonk'un Fenerbahçeliler için yabancı olmadığı da aşikar. Hani Pascal deliydi, Hagi zaten Karadeniz çocuğu da Van Hooijdonk nasıl ısındı bu kadar çabuk bu topraklara.

Bu adamın bu memleket ile bu kadar uyumlu olabilmesinin ardında illa ki oryantal genleri yatıyor. Genelde Hollandalı siyahi futbolcuların Afrika kökenli oldukları aşikardır zaten. İsimleri de kendini ele verir çoğu zaman, Rijkaard'ın Surinam dilinde "zengin çocuk" anlamına gelmesi gibi. Ama Petrus Ferdinandus Johannes van Hooijdonk, bizim bildiğimiz adıyla Pierre van Hooijdonk, ismine bakılırsa hele ki adının önündeki "van" ekiyle bembeyaz bir Hollandalı ismine sahip. Bunun arkasında saklanan gerçek ise Pierre'in babasının aslında Faslı olması. Ama annesi daha hamileyken, Fas'tan Hollanda'ya dönüp orada bir Hollandalı ile evlenmiş ve Pierre öz babasının Hollandalı olduğunu düşünmüş. Belki annesi Fas'ta yaşamaya devam etse 1998 Dünya Kupası'nda Hollanda formasıyla gol atmasına rağmen eleyemediği Brezilya'yı daha turnuvanın ilk maçında Mustapha Hadji'nin asistleriyle devirecekti. Belki de halamın kramponu olsa Cristiano Ronaldo..
teşekkürler dennis

26 Kasım 2009 Perşembe

Her yerinden opuyorum


Vallahi bravo, hem besiktasa hem dev tahmin yapan koseliye. Ben bu kadar genc bi kadroyla cikacaklarini bilemedim derim de, bosver.. Nedir bu unitedin turklerden cektigi deyip trapanodan yaziyi bi fotografla suslemesini rica edelim.
Herkese mutlu bayramlar

25 Kasım 2009 Çarşamba

İnter'i gören?


Barsa çok eksikti, inter yaklaşık tam kadro. Geçen ünlü bir blogda yorum kısmına, "reallilere hayırlı olsun, Messi ve İbra olmazsa en azından çekişmeli bir maç izleriz" demiştim. Dün akşamki maç gösterdi ki, çekişme olmayabilir bile. Dün akşam Rıdvan'ın aşırı abartı yorumları bile rahatsız etmedi beni. Bu kadar bütünleşmiş, bu kadar "total"leşmiş bir takım ben daha görmedim 90ların başından beri takip ettiğim futbol dünyasında. Rubin Kazan maçlarını seyretmedim, merak içerisindeyim, nasıl bir şey yapıp bu adamlara 2 maçta sadece 1 puan verdiğine rus ekibinin.

Bu akşam Old Trafford'da Beşiktaş cehennemi yaşayacak. Moraller yerinde, ama ne "yeeteeerrr" diyen taraftarları olacak yanlarında, ne kazım olacak forvette, ne de önder turacı defansta, işler o kadar kolay olmayacak.. Tarihi fark olmaz, tek taraflı geçen maç 2-0 ManU leyhine biter tahmini benden gelsin.

24 Kasım 2009 Salı

haftanın ardından


kaç zamandır haftanın ardından yazısı yazmıyordum. dün bugün baktım haberlere falan farz oldu bir haftanın ardından...

liderle başlayım. bugün yine oynansa 2-0 alacagı maçı kaybetti fenerbahçe. maçta açıkca görüldüki motive olamamış fenerbahçe. bunun en büyük sebebi lige verilen ara, ankaraspor maçı. doğal olarak uzaklaştı ligten takım. daum olası kaosu 3gol=60şınav ile önledi. bence doğruyu yaptı. şu haftaya kadar iyi götüren takımı cezalandırmak, eleştirmek yanlış olurdu. takım kendine gelecektir.

galatasaraya bakarsak, aslında onlarında konsantrasyon sorunu vardı. camia basketboldaki skandala odaklanmıştı. ardanın hastalığı bile gölgede kaldı. manisa da kötü takım değil. onlar da bugün ikinci sıradalarsa puan stoklarını iyi yapmışlar. şampiyonluğun en büyük 2adayından biri olma özelliklerine hiç birşey olmadı.

gelelim avrupanın en az gol yiyen takımına, lider ile puan farkını 4e indirince şampiyonluğun en büyük adayı olan beşiktaşa...durum gerçekten böyleyse niye yetiyor demirören bu kadar? çünkü az gol yiyen bu takım az da gol atıyor. rakipleri kazanmalarına rağmen güzel futbol yok diye eleştirilirken, hangisi 10da 10 yapar diye anketler düzenlenirken, avrupada gruplarından lider çıkarken, beşiktaş yeniliyordu. şu 6maçlık serinin hangisinde pozitif futbol oynamış da gelecek için umutlu haberler yapılabiliyor beşiktaş için? beşiktaşın iyi miyi olduğu yok uyanın!

trabzon sorunu teknik adam falan değil. yine değiştirdiler. taraftarın zihniyeti de değil. zaman da değil. zamanla alakası olsa geçen senenin rezilleri FB ve GS bu kadar kısa sürede nasıl toparlandılar. sorun kadro. bu kadroyla nereye şampiyonluk? göbekli kaleci, kemik yaşı 40 aşmış stoper, kalitesiz yabancılar, geniş olmayan kadro, yeteneksiz forvetler hepsi var... bugun nasıl türkiye liginden şampiyonlar ligi şampiyonu çıkmazsa, trabzonda şampiyon olamaz.

Farkımız Burada #3


Cezayayı’nı takip eden arkadaşlar Trapano sayesinde Flaş Haber almaya alışmışken, affına sığınarak bir tane de ben veriyim dedim. 1 gün önce verilen maç skorlarını daha da ileriye götürdüm ve 1 sene önceden Formula 1 dünya şampiyonunu açıklıyorum:

2010 Dünya şampiyonu Nico Rosberg!!

Bundan önce aslında size Nico Rosberg’in Mercedes’e (eski Brawn GP) geçtiğini de haber vermem gerekirdi. Olsun, artık öğrenmiş oldunuz. Bugün itibariyle Alman sürücü Nico Rosberg (ki babası eski dünya şampiyonu İsveç’li pilot Keke Rosberg’dir. Almanlığı anneden gelir...), tek amacı Alman sürücü yarıştırmak olan Mercedes’in (muhtemelen) 1 numaralı pilotu olacak. (Muhtemelen diyorum çünkü hala Raikkonen’in Mercedes’te yarışacağına inananlar var.)


Barichello ve Button ile yollarını ayıran ve daha sonra da Mercedes’in satın aldığı Brawn GP takımından hiçbir iz kalmamış oldu böylece... 1 sene içinde tüm kupaları ve yarış galibiyeti ve podyum derecelerini süpüren takım, tarihin yüzde olarak en başarılı takımı olarak istatistiklerde yerini aldı...

Burada tahminimizi yaptık, fakat 1 sene bekleyip de neden tutmadı diye hesap sormayın. Belki yarışlar sisli geçebilir, belli mi olur...
Yine formüla, yine Kemal. Eline sağlık...

23 Kasım 2009 Pazartesi

kırmızı kart yönetime

Gergin bir bekleyiş vardı kazanda ve çevresinde.. Belki son yıllarda İnönü’de Fenerbahçe’ye karşı aldığımız sonuçlardan belki de beraberlikte dahi şampiyonluk yarışında büyük bir yara alacağımızdan.
Yine mahşeri bir kalabalık ama bu kez biraz farklı. Herkes inançlı ancak akıllarda geçen sene Şükrü Saraçoğlu’ndaki Cisse’ye verilen ucuz sarı kartlar, İnönü’de Ernst’in ceza sahası içerisinde düşürülmesine göz yumulması ve Süper Kupa’daki Bilica’ya çıkmayan kırmızı kart..
Herkes dananın kuyruğunun kopacağını biliyordu akşama.. Ya sene başından beri tüm yandaş medyanın istediği gibi yarışta iki takım kalacak ya da Beşiktaş herkese inat bende varım diyecekti bu yarışta.
İşte bu duygularla yürüdük Dolmabahçe’deki mabedimize.
Stada girdiğimizde dikkatimiz ilk çeken taraftar gruplarına ait olan tüm pankartlar kaldırılmış. Yönetimin mesajı ise şu ”Sadece Beşiktaş”. Bizde sadece Beşiktaş için oradaydık.
Maçın teknik yorumunu uzatmaya gerek yok. Sene başından beri söylediğimiz bir gerçeği tüm kamu oyunun görmüş olması bizi sevindirdi.Sivok-Ferrari, Ernst-Fink ikilileri kalite olarak bu ligin çok üstündeler ve Beşiktaş’ı “taş” gibi yapıyorlar. Nitekim Fink tekrar ilk 11’de başladığından beri oynadığımız 7 lig maçında 1 gol yedik, o da Kasımpaşa maçındaki hakemin icat ettiği penaltı golüydü. Açıkçası Mustafa Hoca’nın bu gerçeği geç görmesi bize çok puan kaybettirdi.
Fink için ayrı bir şeyler söylemek istiyorum. Geldiğinden beri çok eleştirilen bu futbolcu için ünlü skor yorumcusu! Rıdvan Dilmen Bank Asya Ligi’nde oynayabilecek sıradan biri yorumunu yapmıştı. Ancak Fink yine aynı yorumcu tarafından Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu olarak lanse edilen Alex’e sahayı dar etti ve muhteşem bir gole imza attı. Son paragraf maçın kırılma anına.. Kazım’ın gördüğü haklı ve kendi takımı içinde bir o kadar da gereksiz kırmızı karttı. Ancak bu kırmızı kart aslında Kazım’a değil, geldiğinden beri Kazım’ın bu tür hareketlerine göz yuman Fenerbahçe’nin tüm teknik, idari ve özellikle yönetim kadrosunaydı

Bu yazı da kardeşim Barış'tan geliyor, Barizzio ile isim ve takım benzerliği diyelim..
Boris Kavasov - Bulgar Bilim Adamı

Sen neymişsin be kartal!


Avrupanın an itibariyle en az gol yiyen takımı.

Son 6 yılın en iyi beşiktaşı.

Hayat ne garip, 1.5 ay önce neler söylendi, neler oldu şimdi. "Tükaka"cılar erkenden saf değiştirdi. Bir de sene sonunu görelim, kim ne demiş, ne olmuş, istişare ederiz.
matteo ferrari - enzo ferrari - enzo schifo - şifo mehmet - mehmet topuz.. anladın sen..

senin karaciğerine laf eden, kendi ciğerine baksın..


Kim ne derse desin bu takımın gerçek lideri O'dur.


Her tamamladığın maç, her attığın gol Maslak'tan da duyulsun, Güneşli'den de..

22 Kasım 2009 Pazar

köşedeki bakkal, totalleşmeye karşı

Çalışıyoruz işte durmadan çalışıyoruz. Bir yandan hayat akıp geçiyor ve 1 aydır cumartesi-pazar dahil çalışmanın ardından bugün öğlen 15.00 civarlarında eve çocuklar gibi koşarak geliyorum. Aklımda olan tek şey Sivasspor maçından bu yana özlediğim yere Ali Sami Yen'e gidebilmek. KinG ve Wasted ile maçı izleyip tribün bestelerini dejenere etmek, futbol konuşmak, vs.. Şimdi hayat bu kadar zavallı ve hayal edilen tek eğlence de futbol maçı olunca insan çok şey bekliyor maçtan.

İstanbul'un diğer iki takımının maçı Trap'ın tahminlerinin aksine lider olanın aleyhine sonuçlanınca iyice yalancı medyaya döndük. Yok o değil haberleri yaparken blog ismi veriyor adamlar kaale alsa lale resmi koyacak blog girişlerine altında da "cezayayi'na sevgilerle" diyecekler. Maç böyle bitince heyecanlanan Galatasaray taraftarları akmış yine tribünlere stad oldukça doluydu. Haftaiçi olaylarına ithafen Yiğit Şardan ile ilgili açılan pankartlar ve tezahüratlar, direkt olayın içinde olmamasına rağmen olayın sorumluluğunu üzerine alan bir yöneticiyi onore etmek ve yönetim kavramının olduğu yerlerde olması gereken anlayışı teşvik etmek açısından değerliydi bence. Bir yandan da hala istifa etmesi gerektiğini düşündüğüm ama ben kız takımıyla ilgileniyorum diyen omurgasızların kulağını çınlatmıştır umarım.



Her ne kadar Yiğit Şardan konusundaki tavrını beğensem de oturduğum yerde etrafımdaki insanların çoğunu sevemiyorum. Sanki babalarının teknesinde boğaza açılmış gibi bir sonradan görmelikle durmadan puro içen arkadaşlara sesleniyorum, bu sizin günlük hayatınızın bir parçasıysa, ofiste sigara molalarında bile puro içiyorsanız ya da resimdeki adamasanız amenna ama aksi takdirde az biraz etrafa saygı be, ne kokuttunuz. Yok niyet ettim nargile sokacam gelecek hafta o olacak. Ama dumandan havadan şeyleri de geçtim de bu kendi oyuncusuna maç boyunca küfreden taraftar güruhuna, maçtan sonra "ben total-motal anlamam, Rijkaard oyunu kazandıracak hamleler yapamıyor" diyen futbol profesörlerine de ekipçe dalacaz, sonra adı tribün terörü olacak.

Maça dönersek, öncelikle aranın takıma çok yaradığını söylemeyemem. Zira maçın başında iki pası bir araya getiremeyen bir takım vardı. Rijkaard; Barış yerine Elano, Arda yerine ise Ayhan ile başladı oyuna. Ama Elano, Barış'tan teknik ve oyun bilgisi olarak çok üstün olsa da aynı agresifliği gösteremeyince, Ayhan ise eski hücumcu günlerine sünger çekmiş olunca takımda uyumsuzluk rahat farkedilebilir oldu. Maçı izlemeden sadece kadrolara bakıp yorum yapmayı seven bazı arkadaşlar Ayhan ile oyuna başlamayı 3 defansif oyuncu ile oynamak ile değerlendirebilir ama maç izlendiğinde defansa minimum yardım eden ve devamlı gol pozisyonlarını içinde olan ama girdiği her topu da kaybeden bir Ayhan vardı takımda. Oyuncu oyuncu irdelemekten hoşlanmıyorum da Hakan Balta'ya acilen bir çözüm bulmak lazım. Zira bu adamın bir sorunu var. Yıllardır izlediğimiz oyuncudan çok başka yerlerde kafası da çok dağınık. Geçen sene Volkan Yaman Otobanı diyorduk. Bu sene tercihli yola çevirdi Hakan orayı.
Ama takımdaki en büyük eksiklik defans-orta saha ve hücum hattı arasındaki kopukluk oldu. Şöyle ki Galatasaray defansı oyuna sadece bekleri ile çıkabiliyor. Orta sahadan topu alıp dağıtabilecek iki oyuncu var ki biri Ayhan diğeri ise Linderoth. Onların da biri forvette bekliyor diğeri ise kulübede. Orta saha ile forvet arası bağlantıyı da en iyi Arda sağlayabiliyor. Bugün sahanın her tarafına ayak basan sözde kondisyonsuz Kewell, muhtemelen Arda oynasa bu kadar yorulmayacak ve en iyi yaptığı vuruşları yapabilecekti. Her zaman söylediğimiz gibi Sarp ve Topal pas alıp vermede toptan kaçtığı için onların girmediği boşluklara mecburen öndeki 3'lü giriyor ve top son bölgeye aktarıldığında orada olması gereken oyuncular geride kalabiliyor. Bunun örneğini defalarca gördük maç içerisinde.

Galatasaray maçı kazanabilecek pozisyonları üretti ve Kuddusi Müftüoğlu karaktersiz bir yönetim gösterdi. Özellikle saçma sapan fauller çaldı, avantajları yedi. Bunların hepsi doğru ama özellikle ikinci yarıda Ali Sami Yen'de abluka altına alınmış bir Galatasaray vardı. Bunun temel sebebi de maçı bitirip eve gitme konusunda göstermiş oldukları feci istekti. Ayrıca boy ortalaması bu kadar yüksek olan bir takım nasıl her kornerde rakibe topa vurma imkanı sağladı anlayabilmiş değilim. Yenilen gol tamamen rezaletti zaten. Burada Manisaspor'un hakkını da vermek lazım. Bu sene Ali Sami Yen'de gördüğüm en karakterli futbolu ortaya koydular. En azından puan almak için hep beraber topun arkasına geçmediler. Başta bizim Yaser olmak üzere mümkün olduğunca zorladılar ve hakları olan puanı aldılar. Bir sözüm de Simpson'a: Fenerbahçe'ye boş kaleye kaçırıyon bize atıyon, alacağın olsun..
Taçsız Kral, Metin Oktay, tek aşkıydı Sabri Sarıoğlu, Senin gibi Popescu'yu, Unutur mu Bratu

21 Kasım 2009 Cumartesi

farkımız burada!!! #2


FB-GS maçı tahminimiz tutmamıştı. bazılarınızı sinirlendirdik, bazılarınızı üzdük. bu hatayı nasıl telafi ederiz diye oturduk düşündük, beyin fırtınaları yaptık. hummalı bir çalışma yaptık:
bunu hiç bir blogta göremezsiniz. 8saat önceden derbinin skorunu veriyoruz. ne aceto ne penne ne papazın çayırı ne noatsamisa ne de başkası. cezayayı olarak uzun bir aradan sonra ilk maçın inönüde olduğu derbinin skorunu verip keyfi düşürüyoruz, affola...
BJK:0
FB: 2
edit: hummalı çalışmamızda sisli havayı hesaba katmamıştık, sis herkese sis evet, ama maçın 0 0 iken gökhana yapılan penaltı, atılan 3.golün ofsayt oluşu. sisli hava hakemleri bayagı etkilemiş. fenerli futbolcuları ne etkiledi onu anlamadım o ayrı. neyse bir maçı daha ıskayla geçtik. ama üzülmeyin "farkımız burada" adlı çalışmalarımız devam edecektir.

geniş konya süperlige


perşembe günü türkiyenin en geniş şehrine, konyaya gittim. ne yalan söyleyim önyargıyla gittim. şehir öncelikle çok geniş, araba çok ama yollar geniş trafik yok, yürüyerek bir yere gidilmez çünkü geniş. evler geniş, işyerleri geniş... insanına gelirsek adamların gönlü geniş be! mevlananın adamları ile konustuk konyasporu, takım kaşkoluyla dostluk pozumuzu da verdik. bank asyada lider konyasporu tekrar süperligte olmasını gönülden istiyorum. etli ekmeğiyle, bıçak arasıyla, şişköftesiyle süperligin en iyi deplasman şehri olabilir. fahri bir gödeneli olarak konya deplasmanı tecrübesi yaşamayanlara mutlaka gelin derim. bende bağımlılık yarattı. haftaya yine oradayım.

19 Kasım 2009 Perşembe

utancı yaratanlar..


Benim için 5 TL çalan da hırsızdır 500 bin TL çalan da. Bu işin büyüğü küçüğü olmaz. Galatasaray tarihine Cemal Nalga olayını kara leke olarak süren bütün sorumlular görevden alınmalıdır. Dün öğrendiğim kadarıyla sadece teknik kadro (ki Okan Çevik de Koray Mincinözlü de Galatasaray Lisesi mezunudur bildiğim kadarıyla) görevden alınmış. Ama yönetim kurulundan üstüne alınan olmamış henüz. Daha da ileri gitmek gerekirse her ne kadar hiçbirşeyden haberi olmadığına inansam da, iyi niyetinden ve Galatasaraylılığından hiçbir şüphem olmasa da bu dönemin başkanı olduğu için Adnan Polat da bir sonraki seçim döneminde adaylığını koymamalı ve başta Galatasaraylılar olmak üzere tüm spor camiasından özür dilemelidir.
Yine forvette Kazim, benchte kaldı yine bir yarım

18 Kasım 2009 Çarşamba

Raikki-Out


Formula 1’de bir sonraki sezon yarışacak pilotlar genelde sezon bitmeden birkaç yarış önce 1-2 boş koltuk hariç genelde belli olur... Bu sene, özellikle Raikkonen’in McLaren’le olan görüşmelerinin bir türlü sonuca ulaşamaması nedeniyle, hala boşta 8-9 tane koltuk vardı bugüne kadar... Görüşmelerin çok uzamasından kıllanmıştım.... “Acaba olmayacak mı?” diye düşünürken sonunda bugün menajeri bir açıklama yaparak McLaren ile Kimi’nin anlaşamadığını ve seneye yarışmayacağını açıkladı. Bu açıklama beni adeta şoke etti.. Tuttuğum takım küme düşmüş ve önümüzdeki sene şampiyonluç için yarışamayacakmış gibi hissetmeme sebep oldu...

Raikkonen’i, karakterinde kendimden çok şey bulduğum için belki de, çok severim... 7 sene şampiyon olan Schumacher, 2008’in şampiyonu Hamilton, Montoya, 2 kere şampiyon olan Alonso aldıkları galibiyetleri abartılı bir şekilde kutlarken ve yenildikleri anlarda hırslarına kapılıp galip gelebilmek için her türlü pisliğe mübah gözüyle bakarken, Kimi galip geldiğinde ve yenildiğinde de olgunlukla karşılamayı başaran yürekli bir pilottur... Fakat yürekli olmak “Buz Adam” olmak bile yetmedi bu sefer... Senna’dan sonra karizmatik pilot eksiğine son verdiği 9 yarış sezonundan sonra yerini yine akbabalara bırakarak veda etti....

Ondan sonra yarışır mı bilmem ama en azından önümüzdeki sezon Formula 1 aracını en fazla resimdeki gibi sürebilecek....

Spor için kayıp mı? Bence büyük bir kayıp... Ve kendi görüşüm, bir sene sonra da geri dönmeyecektir Kimi...

Yazık...

Artık bizden daha aktif bir yazar galiba sevgili dostumuz Kemal Kandemir. Sağolsun, bu konudaki fikirlerini de bizlerle paylaştı..

Ne güzel komşumuzdun


I'm not Jessica Alba's biggest fan (FM terminolojisiyle çok sevmediğin biri hakkında açıklama yaparken kullanılır). Ama, dünyada en beğendiği kadın kendisidir, bazı arkadaşlarımın. Ben de böyle bi fotoğraf geçince elime, boş kaleye altıpastan kafa vuruyorum; futbolu seven herkesle birgün buluşuruz demişti Ümit Kayahan, katılıyorum.

Bunca zaman ara verince de form tutana kadar böyle postlar lazım, mazur görüle.
wastedla barizi ayıran çizgi
siyahla beyazı ayıramazki

küfüre karşıyız..

Madem ki küfürün her türlüsüne karşı olan ama forumlarında ve bilimum destekçi bloglarında sinkaf eksik olmayan taraftan küfüre karşı kampanya başladı, ben de davete icabet misali üzerime düşeni yapıyorum ve ahanda buradan yazıyorum: "Yiğit Şardan maçlara gitme yasağı alsın. Hatta dudak okuma yöntemiyle küfür eden herkesi yakalayalım ve maçlara gitme yasağı verelim. Ben de maça gitmeyeyim bundan sonra küfredersem!"
Ama birşeyi gözden kaçırmayalım. Yiğit Şardan Antu.com girişindeki videoda Fenerbahçe'ye dair en ufak bir kelime etmiyor. Kim olduğunu anlamadığım bir kişiye küfür ediyor. Bu yüzden Galatasaray Spor Kulübü'nden özür bekleyecek insanlar çıkacaktır elbet, lafım onlara..

17 Kasım 2009 Salı

içimizdeki itin adım adım uyanışı..


Bu blogda yazdığım en liboş yazıyı yazıyorum Galatasaray- Fenerbahçe basketbol maçı üzerine. Zira iki tarafı da haksız gördüğünü söylemenin lugatımdaki karşılığı budur.

Öncelikle evsahibi takım açısından bakalım bu ve benzeri olaylara. Hemen hepimiz kendi sahamızda olan bir derbiye gitmişizdir. Maçtan önce tek düşüncemiz bu maçın alınmasıdır. Şahsen benim aklıma maça giderken Fenerbahçeli taraftarları sıkıştırmak gelmez. Zira en büyük kaygım hemen her Galatasaray-Fenerbahçe maçında bir avuç rakip takım taraftarı arasındaki kardeşimin eve rahat dönüp dönememiş olması oluyor. Stada girmek üzereyken çadırın,meşalenin oralarda toplanmış tezahürat eden meşale yakan taraftarı görünce bir gaza geliyor insan. Evden çıkarken yalnız başına kaygılı yürüyen ben, stadın etrafındayken kendimi bir takımın mensubu olarak hissediyorum. Güçleniyorum ve rakip takımı ezeceğimizi yüksek sesle tekrar ederek içimde bir yerlerde ya kaybedersek diye söylenen vızıltıyı sindirmeye çalışıyorum. Hatta bir de bira cilalıyorum ki üstüne ya herşey ya daha güzel olsun ya da daha az umurumda olsun. Stada girip de yeşil zemini her gördüğümde yine heyecanlanıyorum. Antakya'dan İstanbul'a yeni geldiğimde ilk gittiğim maç olan Galatasaray-Fenerbahçe maçında tribünlere ulaşmak için koridorda koşuşum ve çimleri ilk gördüğümdeki mutluluğum geliyor aklıma. Hala koşmuyorum ama hala o kadar mutlu oluyorum. Sonra önce hakemler çıkıyor sahaya bir onlara küfür ediliyor. Anlam veremiyorum, hani baskı altına almaksa tamam da bu adamı yuhalarsan işe yarıyor mu hakikaten onu daha kavrayamadım. Her neyse futbolcular ısınmak için sahaya çıkana kadar sağımla solumla maç hakkında yorumlar yapıyoruz taktik, maktik, Şenol Hoca falan. Sonra bakıyoruz ki rakip takım futbolcuları çıkmış sahaya kimileri daha önce sana doğru dönüp kasıklarını tutmuş, kimileri bir baba hindiler çektirmiş. Muzaffer edalarla koşuyorlar bir avuç sarı taraftara. Bütün stadı sen doldursan da bir avuç rakip taraftarın çoşku içinde olması kızdırıyor seni. Sen de çağırıyorsun futbolcunu, git onların annesiyle tanış diye bağırıyorsun. Sonra dönüp o bir grup nefretlik insana (aralarında kardeşin olduğunu bile unutuyorsun o sırada) şu telleri parçalasak hepsini pişman etsek bir daha öyle coşkulu olamasalar diyorsun. Sonrası bildiğiniz gibi gelişiyor işte. Ama bu kadar uzun paragrafın özünde yine de kancıklığa varıyor yaptığının tanımı. Gündüz bekçi kulübesinin yanında kıçını devirip yatıyorsun. Gece senin gibi itleri bulduğunda ve senden daha zayıf birini bulduğunda başlıyorsun kovalamaya. Her ne kadar olayların gelişimi seni o sırada öyle olmadığına inandırsa da başlangıcına ortasına ve sonuna baktığında düpedüz itleşiyorsun sen de.

Peki ya deplasman maçında ne oluyor? Gerginlik, toplanma, alkol, gaza gelme vs. kısımlarını geçiyorum, tekrara gerek yok zira. Stadta takımını renklerinle desteklemek istiyorsun ama formanı iyice gizliyorsun ki görünme ve tartaklanma gözü dönmüş rakip taraftarlar tarafından. Nasıl olsa onlar seni az görürlerse saldırırlar, holiganlar, çapulcular. Teke tek gelemez ki namertler.. Bir şekilde polisin koruması altına giriyorsun işte maç çıkışında Haydarpaşa iskelesine kadar güvendesin nasılsa. Yiyorsa şimdi gelsin şerefsizler diyorsun, sanki polis senin tarafındaymış gibi. Biliyorsun ya telleri aşamayacaklarını ya da polise girişemeyeceklerini. Sallıyorsun parmağını savuruyorsun küfürleri. Peki sen kendini korunuyor zannederken ve el hareketi yaparken rakip taraftara ya bir şekilde yırtılırsa o teller, ya da basket maçında olduğu gibi polis molis dinlemezse rakip taraftar. O zaman da sportmen değil bunlar kapatın sahalarını diye ağlamaya başlıyorsun. Burada da itsin yine. Ama bu sefer yanından geçen arabaya saldıran ama içinden şoför inince kaçan türden bir itsin. Ya boşa havlıyorsun ya da kuyruğunu kıstırıp ağlıyorsun işte. Benim için bu maçlardaki olaylar hep böyle gelişiyor. Hep aynı tarafı tutuyoruz hep aynı itliği yapıyoruz. Hiçbirimiz daha delikanlı değiliz, olamıyoruz.

Oturup olaylar özelinde yazmayacağım durumu. Öncelikli bu süreçte tek olumlu hareket olarak şu meşhur bayan taraftarın kombinesini iptal eden Fenerbahçe Spor Kulübü'nü tebrik ederim. Ama kafamı karıştıran durumu da sormak isterim zira bir cevap bulabilmiş değilim. Bu kadın kimdir, idari personel midir, resmi amigo mudur, Fenerbahçe seyircisinin alınmadığı maçta bench'in arkasında ne işi vardır, burada bir ihlal yok mudur, varsa cezasını kim çekmelidir?
Beyazları boş bırakmayalım gençler

Erman Hoca'dan homoseksüel yapmayan, hormonsuz üzümler

böyle bobiler,canımgrubum çalışmaları falan post etmiyoruz pek de bu pek yakışmış be kardeşim..

Wind of Change

Sezonun ortalarına doğru BMW’nin ve yaklaşık 2 hafta önce Toyota’nın Formula 1’den çekilmesinden sonra Formula 1’in önümüzdeki sezon eski gücünde olmayabileceğini düşünürken, kısa bir süre önce Lotus’un Formula 1’e geri dönüşü ve bugün de Mercedes’in Brawn GP’yi aldığı açıklandı.
Ben Formula 1’i izlemeye başladığım senelerde Lotus henüz terketmişti pistleri. O zamanlar bugünkü gibi McLaren Mercedes değil Lotus’tu Ferrari’nin en büyük rakibi.. Bu yarış tekrar yaşanacak mı bilinmez.... Bunu zaman gösterecek...

Diğer yandan Mercedes Brawn’ı alarak, en büyük rakibi (BMW) Formula 1’den çekilirken,o yatırımını artırarak adeta gözdağı verdi. Mercedes, McLaren’deki hisselerini de birkaç yıl içinde elden çıkararak tamamen kendi takımına yönelecek böylece. Diğer yandan McLaren’e motor sağlamaya devam edeceği açıklandı (en az 2015’e kadar). Fakat benim tanıdığım McLaren, bir başka takımın sahibi olan bir motor üreticisinden motor alacağına, başka bir anlaşmaya girecektir birkaç sene içerisinde. Benim öngörüm de bu muhtemelen BMW olacaktır.

yine formula yine Kemal'in ellerine sağlık diyoruz
Süleyman hep başbakan diyesim geliyor

16 Kasım 2009 Pazartesi

Azrail'e bir kayıp daha


Bir futbolcu daha kalpten öldü. Amansız bir furya bu, korkutucu...

Nur içinde yat Antonito

12 Kasım 2009 Perşembe

change of ownership (!)

ankaragücü'nde bi kaç gündür devam eden andavallıklar serisinden allee bahsetmiş üç post aşağıda işin içine tanrı'yı da karıştırıp..tanrı bu duruma bi el atar mı bilinmez ama ingilizler vassell'in otelden atılmasını hemen gündem yapmışlar..yazının linki aşağıda..ingiliz, "vassel'in ankara'da yatacak yeri yok" diye makara yapadursun vassell neler olduğundan habersiz türk futbolunun içine türeyen rezillikleri basit bir "change of ownership" şeklinde tanımlıyor..

"I hope in the morning someone will explain to me what's happening," he blubbed. "There was no training today and there were different communications. I know there has been a change of ownership and I think maybe that has been part of the problem … but I don't know what to do. My heart tells me to stay here and play football for the fans, but my bags are all packed and I wonder sometimes if I should just go."


***

semih'in de poposunda sorun var..

nba'de unlarını eleklerini asmış olmalarına rağmen bunu kabullenemeyip zaman zaman patetik davranışlarda bulunup hem kariyerlerine hem de takımlarına zarar veren veteranlara son örnek de allen iverson..memphis'e imza atarken ilk 5 garantisi alıp almadığı tartışma konusu olmuştu iverson'ın..sezona sakatlıkla başladı..sakatlıktan sonra da ilk 5 oynatılmadığı için takımın sahibi michael heisley'e postayı koyup atlantaya evine dönmüş..giderken ki sözü de orjinal; "bacağımda herhangi bir sorun kalmadı. ancak uzun süre oturduğum için popomda bir sorun var.." güzel laf..semih de giderken desin bunu..
***

sen raul değil gutisin semih




şimdiden başladı ama 2 3 hafta sonra iyice alevlenecek transfer söylentileri... gidişata bakılırsa FB bir forvet alacak. Şimdi herkes Semihe yazık oluyor diyor. ancak kişisel fikrim semihe bir haksızlık yapılmadığı yönünde. semihin daha iyi performans gösterdiği futbolcular güiza ve kezman. onlardan önceki hücum hatlarında semihe yazık ediliyor gibi haberler çıkmadı. hooijdonk, serhat, nobre, anelka, tuncay bunlar arasında semihi hiçkimse anmadı. hatta alexin türkiyedeki en yetenekli forvetin semih olduğu yönündeki açıklamasına gülenler bile oldu. şimdi ise semih sürekli oynayabileceği bir takıma gitmek istediğini söylüyor. gitsin. yönetimin sürekli değer verdiği, taraftarın sürekli değer verdiği bir ortamda derdi bir tek oynamamaksa gencin ve gitmek istiyorsa gitsin. sürekli oynayabileceği sienayı, xerezi, palermoyu fenerbahçede 2.kaptanlığa, genç fenerli semih tezahuratlarına tercih ediyorsa gitsin...
semih efendi oynamak istiyor da ilk 11 şartlarını bilmiyor heralde... forvetteki enke gibi olacak bilmiyor. fb genç türk kaleciye, bjk genç türk beklere, gs genç türk ortasahalara karşı toleranslıdır. açıkcası ben semihe güizaya gösterdiğim toleransı göstermem, kişisel değil mevkisi yüzünden. bence semih kalsın kulubesinde gençlikten jokerliğe geçiş yapar birkaç yıl sonra...kulubemizde semih gibi bir gücün olduğunu biliriz. aramızdan geldiği sürekli gereken değeri veririz. herkes mutlu olur.

mavi donunu kendi getiren topçu


Öncelikle son 3 ay içinde yapılan 3. Elano haberi ile artık kesin eminim ki Milliyet'te birilerinin görevi her gün google'a "Elano, bad player, worst person, hate, very expensive" kelimelerini yazıp aratıyor. Bu seferki haberin diğer ikisinden farkı ise ilk defa gerçekten yabancı basından alınan bir haber içine az yorum ve az çarpıtma ile yayınlanmış. Şimdi timesonline'da yer alan bu haberin içeriğine bir bakalım.

Stephen Ireland diyor ki; "Elano ve arkadaşları kulüp içerisinde hep beraber takılan bir ekipti. Bu adamlar 8-1'lik Middlesborough yenilgisinden sonra bile duşta espriler yapabiliyorlardı (aklıma Fenerbahçe maçı sonrası otoparkta Fenerbahçeli futbolcularla muhabbet etmesine bozulan Arda muhhabbeti geldi nedense). Robinho da bu ekibin bir parçasıydı ve Brezilyalılar'ın dışında kimseyle iletişim kurmuyordu.Ekip dağılınca Robinho'nun gerçek karakterini görebildik.Bu hepimizi çok sevindirdi çünkü o duşta yaptığı şakaları bile Elano yüzünden yapıyormuş meğerse aslında bütün aklı fikri kulübünde bir insandır. Ayrıca başkanımız ve teknik direktörümüz de harika insanlar bunların kulüp için varlıkları ne kadar güzel. Oy oy."

Öncelikle diyorum ki Brezilyalıların çok olduğu her kulüpte Brezilya hizibi vardır, olacaktır. Dönüp Hooijdonk'un falan açıklamalarından bahsedip konuyu yine Fenerbahçe'ye falan getirmek istemiyorum. Özellikle de rica ediyorum ki yorumlarda Alex ismi geçmesin. Ama demem o ki Elano o kadar Brezilyalı kanka düşkünü olsaydı kadrosunda tek Brezilyalı olacağı Galatasaray'a gelmezdi. Demek ki neymiş Elano kankaları olmadan yaşayabilen bir insanmış. Kimseyi klanına almak gibi bir takıntısı yokmuş. Sadece İrlandalılar yerine vatandaşlarıyla takılmayı tercih ediyormuş.

Yazıdan çıkan temel nokta ise Ireland'ın Robinho'ya düpedüz karaktersiz yavşak demiş olması. Elano gidene kadar g.tünden ayrılmıyordun şimdi noldu da yanımıza geldin?? Duşta şakalaşırken iyiydi de şimdi bu takım aşkı nereden çıktı demiyor da farklı şekilde dokunduruyor Ada'nın Adanalısı (Ada Türkiye ise, İrlanda Adana'dır diyen bir arkadaşım vardı, kanıt olarak ise the boondock saints filmini gösterirdi). Hayır aynı Robinho geçen sene kulübün küçük takım zihniyetinde olduğunu söyleyip kaçmış olmasa tamam diyecem de Ireland bu kadar unutkan olamaz di mi?

Bi de bu adamın Arap şeyhine yaltaklanması var ki ben böyle birşey görmedim. Hani Mark Hughes tamam da dönüp sermaye sahibine yaltaklanmanın ne anlamı var paranın uşağı.

Resimde Elano ile Vassell'i almış arkasına komik geldi ikisinin de Türkiye'de olması şimdi. Donu gören bizim memlekete kaçmış resmen..
vELihANO

Hırsız var, başınızda hırsız var!!

Ankaragücü Gökçek ve Mahdumu Ltd. Sti. için Hikmet Karaman'i harcamak kolay oldu. Türk Futbolu mu daha kirli siyaset mi bilemiyorum ama bildigim içine siyaset girmis Türk futbolunun en kirlisi oldugu. Hagi'nin adi geçiyormus mümtaz basina göre Karaman'in yerine. Sahada çamurlara bulanmayi bile yakistirdigim Giga'ya bu kirin pasakin içinde olmayi yakistiramiyorum bir türlü. Cep telefonunu çaldirdigi için otobüsten dönüp aranizda hirsiz var dedigi taraftarlar yerine memleketimizi çaldirdigimizi görüp dönüp bize basinizda hirsiz var diye bagirmasini istemiyorum en çok. Çünkü biliyoruz ama duymak istemiyoruz ki Hagi, biz hirsizlari severiz bu memlekette senin anlayamadigin bu iste.

Bu arada futbol ve siyaset diyince Besiktas'a baskan olmaya hazirlanan Murat Aksu ile ilgili de uzun uzun yazmak lazim öte yandan. Simdi degil ama belki bir sonraki postta Demirören mi Aksu mu daha hayirlidir irdelemek lazim.
pazar basket maçına mı gitsek yaw??

RIP


Robert Enke

Fenerbahçeden ilk maçının sonunda gönderilip, gittiği yerde yılın transferi olan adam.

Toprağı bol olsun.

7 Kasım 2009 Cumartesi

when the game was ours...

magic johnson ve larry bird..gheorghe hagi'nin paralel evrende karşılığı michael jordan'sa bunlarda da birer tane alex de souza işte..cıvıtmadan konuya giriyim; iki efsane mürekkeplerini aynı kağıda damlatmış, ortaya da resimde kapağı olan şaheser çıkmış..efsanelerin efsane anıları..92'deki rüya takımdan tutun da mucizevi lakers-celtics serilerine kadar bir ton anektod, basketbolseveri orgazm edecek milyon tane detay..kaan'ı tanıyorsam 3 haftada 4 defa okuduğu kitabı türkçeye çevirmeye başlamıştır bile..sipariş için amazon.com'da fiyat 25 dolar civarı..25 dolarla mutluluğu ancak ne kadar maksimize edebilirsiniz ki..bu kadar işte..tavsiyemdir..
***

lugano'nun bilinmeyen yönü II


ekim ayında sizlere lugano'nun vicdani yönünü anlatan bir post girmiştim. şimdi bu sefer lugano'nun bilinmeyen kokoreç sevdasını paylaşıyorum. afiyet olsun koçum!

6 Kasım 2009 Cuma

buruk galibiyet sevinci


Büyük maçlardan hemen sonraki maçta stad dolmaz ya; azıcık kemik taraftar azıcık turist taraftar gelir maça. nedense tribün ambiyansı bakımından en sevdiğim maçlardır... festival havası yoktur, japon gibi bağıran kızlar yoktur...

Maça bakarsak dos santosun şık golü, koşan fenerbahçe, öne geçtikten sonra geriye yaslanan bir fenerbahçe ve ailemin 6.bireyi olarak katılan trapano de souza alex vardı...

1-1den sonra alex çıktı ortaya. o ortaya çıktıktan sonra aldı beni bir düşünce " ya alexe birşey olursa, bu adam yaşlanıyor, nasıl yerini dolduracaz, napacaz biz onsuz, ya bişey olursa, paran biterse hemen ara, çok içersen taksiye bin" üniversiteye çocugunu yollayan baba gibiydim...

"boşver bırak, izlemeye bak, tadını çıkar" diyeceksiniz, bu öyle birşey değil, kardeş sevgisi bu, geleceğimizi düşünmem lazım... yıllar sonra nüfus müdürüne gidip "kızım oldu, ama adını yine alex koymak istiyorum" diyip anlamsız bakışlarla karşılaşmak istemiyorum... gelecegimi düşünmem lazım... şimdi onun yerine getirecekler milyon euroluk bir lavuk; uzun saçlı ya da küpeli, rengarenk kramponları olan, kazım gibi gol sevinci olacak, maç seçecek, uzun süreli formsuzluklar yaşayacak, her forma yakışmayacak, olmayacak işte... hani imkanım olsa 67yaşında değil 62 yaşında ölmeyi kabul ederdim, alex 5yıl daha oynasın diye...

rakı soframın 3.dublesisin alex, ama fenerbahçeye zarar veriyorsun...seni sevmiyorum alex...

4 Kasım 2009 Çarşamba

intervention



Diğer yazar büyüklerimin performansları yüzünden haftalık bir blog haline gelmeye başlayan cezayayında FB-GS derbisinden sonra yazılanlara inanamıyorum. Derbiden önce yazarlarıyla yorumcularıyla postlarıyla hep birlikte özgün bir blog olduğumuzu söylüyordum adsız dostlarıma...

Şimdi ise bakıyorum cezayayının GS kesimi anlamsız bir savaş içindeler, inanıyorumki Şubat ayında bugün yazdıklarını okuyunca "Oha bana nolmuş, bunu yazan ben miydim" diyeceklerdir. Sustum sustum biyere kadar. Barizzio ve ramram evli barklı adamlar, artık blogta pepe metin kıvamında takılıyorlar. gereksiz tartışmalara girmiyorlar."hey gidi gençlik" diyip gülüyorlar.

Önüne gelen hiçbir fırsatı kaçırmak istemeyen allee ise ekibini toplayarak az ve öz yazılarla cezayayını sarı kırmızıya boyamaya başladılar. Aklı selim maç yorumlarınıza, başka kimsenin aklına gelmeyecek komplo teorilerinize bugün cevap verecem. Ama önce wasted times'a asil duruşu için teşekkür ediyorum. Allah ona hagi gibi bir evlat versin ama babası gibi audit olsun.

Cevap1: Maçın hakemi kötüydü ama bizim için kötüydü. Maçtan önce olanlar geçen seneki rezaletin başmimarlarından ders almayı bilmeyen ardanın 50bin kişiyi provoke etmesiyle başladı. Biz görmedik ama rahmetli metin oktayın "metin fenerin a... s..." tezahuratlarına "eyvallah hallederiz" hareketleriyle karşılık vermezdi heralde. Bizim gördüğümüz hakan şükür de böyle olaylar içinde olmayıp birçok derbi maçta fenerin belalısı olmuştu. Bu kaptancığınız ise sahada top oynayacagına, tribünlerle oynayıp, kardeşi sinem kobalı koluna takarak, aydemir akbaş gibi yürümeyi tercih ediyor. ve sürekli ona sahip çıkılması gerektiği açıklamalarıyla kollanıyor. Bugune kadar 3. 4. eleme turlarında yaptıgı asistlerle istatistik yapan ardanın hangi büyük maçı aldıgını sorarım. enaz 25milyon euro etmesi için? (bunu apayrı postla tartışacagız.) o kaptanın bir an önce değişmesi gerekiyor. arda şaşla olmaz.

cevap2: Cezalara utanmadan şaşıran GSlılar hakikaten şaşırtıyor. 2yıl önce kendi sahalarında yaşananlardan sonra verilen cezayla bugunkünü kıyasladıklarında, bu cezanın ağır oldugunu söylemeleri gerekirdi. Mor menekşe şarkısına ceza isteyen alleeye: yeteeerrr allee allee yeteeerrrr"

sahada her türlü numarayı çeken keita için "tahrik vardı ne yapsın" dediniz. tahrik varsa yumruk hakkı olsun, bunu fifanın şikayet kutusuna atın. ayıp ayıp! Bizde ise 50bin kişi arasından yabancı madde atan 8kişi belirlendi, 2kişinin kombinesi iptal edildi. sizde böyle bir uygulama? tamam.

Cevap3: malum videoyu izledik. hatta diğer blogumda post ettim. günahım kadar sevmediğim adamların olayında sanki videoda arkada kahkaha atan aziz yıldırım mış gibi konuşuyorsunuz. kendi camianıza mensup herkişiyi seviyor takdir ediyorsunuz da böyle saçma sapan yorumlar yapıyorsunuz. ayıptır ya. gülüp geçin bunları...

bu postta biraz ileri gitmiş olabilirim. ama sizde biraz kendinize bakın lütfen. özellikle de allee...her zaman gıptayla baktığımız yeri geldi özendiğimiz allee abimiz söz konusu GS olunca köşallee oluyor, kallee olup kızarıyor yanlış hareket ediyor. üzülüyoruz.

http://4.bp.blogspot.com/_ljrK_RAAcQQ/Suic6m9zV0I/AAAAAAAAAFY/4vo8GYHgx3Q/s1600-h/Rita+Hayworth.jpg

1 Kasım 2009 Pazar

bu kulüp için vuran da vurdurtan da şerefli midir?


Ercan Saatçi konusunda daha da bişey yazmaya gerek olmadığını düşünüyordum. Ama bu sabah bazı bloglarda yer alan yorumlar beni kendi fikrimi ortaya koymaya zorladı. Gidip her birinde yorum olarak yazmaktansa buraya post etmemin daha uygun olacağını düşündüm.

Nedir peki Ercan Saatçi olayında beni kızdıran? Öncelikle şu konuyu açıklığa kavuşturalım, Ercan Saatçi o cümleleri başka bir arkadaşıyla konuşurken rahat rahat söylemiştir. Bunu herhangi birimiz de yapıyoruz zaten. Aramızda ben hayatta rakip takıma küfür etmem diyen varsa beri gelsin. Bu olayın FBTV'de gerçekleşmiş olması da bişey ifade etmiyor yine, zira olay FBTV'de yayınlanmadığı sürece orası da çalışanları için herhangi bir işyeridir, isteyen istediğine söver.

O zaman niye bir kaşık suda fırtınalar kopartılıyor ve başta ultrAslan olmak üzere Galatasaraylılar kıyamet koparıyor? Aslında herşey, hiçkimsenin zaten çok saygı duymadığı ama çok izlenen 90 dakika programının kaldırılması ile başladı. Haşmet Babaoğlu, programın yayından kaldırılma sebebinin Ferit Şahenk ve Fenerbahçe Spor Kulübü olduğunu açık açık söyledi yazısında. Öyle ya bu kadar milyon avrolar ve 3 yıl üstüste şampiyonluk sözü o kadar kolay verilemezdi. Basın da taraftarı ve camiayı yönlendirmede en büyük güç olarak kullanılacaktı. Aziz Yıldırım'ın başta Altan Tanrıkulu olmak üzere pek çok medya mensubuna gönderdiği Passat'lar henüz 100.000 bakımını bile yaptırmamıştı zaten kamuoyu hafızasında. Altan ise Passat olayının ortaya çıkmasından sonra "yalandan muhalifi" oynamaya başlamıştı. İlk zamanlarında analizler yapan eden adam, sonrasında Alex koşmuyor ama Fener süper yazılarından öteye gidememeye başladı. Peki Doğuş Grubu'nda eyyamıyla göz dolduran Şeytan Rıdvan varken Doğan Grubu'nu boş bırakmak olur muydu? En uygun adam ise tabii ki her maçının kahramanı 12 numara olan, Galatasaray'ı sarı kırmızı renklerle yeşil çimlerde oynadığı için terörist örgüte benzetecek kadar seviyesizleşen, hayattaki tek gayesini de FBTV'nin çekim arkasında yumurtlayan Ercan Saatçi'den başkası olamazdı. Bu duruma sadece Galatasaraylıların tepki göstermesinin altında ise Beşiktaşlıların artık ezilmeyi sindirmiş olması yatıyor kanaatimce. Aynı medyanın Mehmet Topuz olayına yaklaşımı gözönüne getirildiğinde ve daha önce de bahsettiğim Galatasaray'la ilgili başta Mehmet Çiftçi(Milliyet)-Erhan Telli(Haberturk) ikilisinin yalandan ibaret haberleri düşünüldüğünde ortada top yekün bir savaş var resmen. Aziz Yıldırım komutasında örgütlenmiş medyanın muhatabı biz olamayız belki ama tribünde gazetesini okuyup yalan haberlerin gazıyla futbolcuma küfredene cevabını verecek olan biziz.
Gözden kaçırılmaması gereken noktayı tekrar vurgulamak istiyorum. Kimse Ercan Saatçi niye küfretti, FBTV izlemeyin falan demiyor zaten. Denilen şu, böyle bir tetikçinin spor servisinin başında olduğu gazeteyi okumak, bile bile kumpasa gelmektir sadece.
ercayn akıllı olan uleyn