
Henüz 11 yaşında bir genç futbol hayranıydım.
Ve henüz hangisinin daha güçlü olduğuna karar veremediğim (ama gönlüm Barça'daydı), Barça ve Milan, Atina'da Şampiyonlar Ligi Finali oynuyordu.
Barça: O güne kadar benim için dünyanın en iyi kaleceisi görünümündeki Zubizarreta (ki Türkiye'de Zubizaretta olarak bilinir); Ferer, Koeman, Nadal, Bakero; Pep Guardiola, Sergi, Amor, Stoichkov; Romario, Beguiristain 11'i ile, yani ideal 11'i ile çıkmıştı sahaya.
Milan: Rossi, Tasotti, Maldini, Galli, Panucci (Baresi ve Costacurta yokluğunda eksik savunma); Donadoni, Desailly, Albertini; Boban; Savicevic, Massaro (hücum tarafında ideal 11 sahada sayılır ama Jean Pierre Papin ve Brian Laudrup önemli eksiklerdir) 11'i ile başlamıştı.
İlk yarıda etkisiz Barça, Boban ve Saviçeviç'in kıvrak hareketlerine, bu hareketlerin sonucundaki son toplarda Massaro'nun 2 süper vuruşuna engel olamayınca ilk yarı 2-0 kapanıyordu Milan lehine.
İkinci yarı, yukarıda belirttiğim, kaleciler konusundaki Dünya sıralamamı alt üst eden olayla başlıyordu. Zubizarreta, kalesinin nerede olduğunu bir dakikalığına unutunca, ilk yarının pasörü Saviçeviç, devrenin hemen başında takımının üçüncü golünü kaydetti. 60. Dakikada ise, o ana kadar pek de iyi tanımadığım bir orta saha oyuncusu (bugünkü tabirle önlibero) çıkıyordu sahneye. Marcel Desailly, orta sahada kaptığı topu, kale önüne kadar, duvar paslarıyla sürdükten sonra, zaten mecali kalmamış Andoni'yi avlıyordu bir kez daha, ve maçın skorunu ilan ediyordu: AC Milan 4 - FC Barcelona 0.
Heyecanlı ve üzgün bir gündü. Milan dev farklı bir Avrupa finaliyle* tarih yazmakla kalmamış, çok da şık bir futbolla, sonraki 14 sene boyunca yok edecekleri bir sempati kazanmıştı gözümde.
*normalde çok kontrollü ve yakın skorlu geçen bir maç türü
fsaf