Cumartesi/Pazar radyo başında maç yayını yakalayabilen, yılda bir kere Grobelaar'ın kalesini koruduğu Liverpool'u Süt Kupasında seyretme imkanı olan şanslı nesildenim.
İstisnasız her hafta sonu radyo başında olurdum. Anadolu'daki maçlar 13:30'dan İstanbul'daki maçlar 14:00'ten itibaren naklen TRT radyoda olurdu. Saat başı haberleri nedeniyle saat 14:00'de başlayan maçlara bağlantı saat 14:08 gibi olurdu.
O sekiz dakika geçmek bilmezdi. Fener'in maçı varsa istisnasız ilk bağlantı Kadıköy Fenerbahçe Stadı'na yapılırdı. Bağlantıda ilk önce arkadan seyirci sesi gelir, bir kaç saniye sonra spikerin sesi gelirdi.Seyirci sesi yüksek volumeda ve coşkuluysa gol atmışız demekti ya da maçın başları olduğu için doğal ortamında seyirci desteği fazla olurdu.
Kalbin küt küt attığı anlar ise "Mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsunun yapıldığı anlardı.
Mesela Trabzon-Eşkişehir maçı anlatılırken ses bir anda kesilir, merkeze bağlanılır, merkezden
"mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsu gelirdi.
Bağlandığında seyirci sesi yüksek ve tezahürat geliyorsa "attık" demekti. İyi spikerler şöyle yapardı. "Mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsu ve bağlantı ile birlikte background'daki seyirci sesi tam duyulmadan "Kadıköy'de gol Selçuk Yula ve durum 1-0" der heyecanı doruğa çıkarırlardı. Özellikle berabere ya da yenik götürdüğümüz maçlarda son 20 dakika bağlantılarında kalbim çıkacak gibi olurdu.
Radyo başında geçen yıllar, çok zevkli olmakla birlikte hayal meyal hatırladığım bir şampiyonluk (82-83), ve çok net hatırladığım 85-86 sezonu şampiyonluğuydu.
Benim için çok net olarak şimdinin HD yayınlı ama boş tribünlerine oynanan yüzlerce milyon euro'luk Lig'i o zamanın "fakir ama gururlu" Ligi'ne ve yayınlarının eline su dökemez.
Spor basını için de benzer şeyleri yazmak mümkün. O zaman da basın "ibneydi" ama şimdiki kadar değil.
Sanırım 90'lı yılların başıydı. Tek spor gazetesi Fotomaç, haftalık spor dergisi ise Gelişim Spor'du. Fotomaç şimdi ki deyimle olağanüstünü "troll" bir gazeteydi.
Fenerbahçe 88-89 sezonunu şampiyon bitirdi ve bir sonraki sezon o zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda Çekler'in taş gibi takımı Sparta Prag'la eşleşti. İlk maç Prag'da oynandı ve Fener 1-0 öne geçtiği maçı 3-1 mağlup kapadı. Rövanş maçı için heyecan büyük, tüm Türkiye motive maçı bekliyor.
Fotomaç ansızın kampanya başlattı.
"Fenerbahçe Ali Sami Yen'de oynarsa bu Sparta'yı eler.Çünkü Ali Sami Yen zemini Kadıköy'deki zemine göre 100 cm daha alçak. Zemin gömülüyor seyirci akustiği daha iyi oluyor. Galatasaray Neuchetel'i bu şekilde eledi." :)
Yayın ve kamuoyu oluşturma çabaları 1 hafta sürdü ve çapsız vizyonsuz Metin Aşık yönetimi maçın ASY'de oynanmasına olur verdi. Ve koskoca Avrupa Kupası maçının stadı "troll" bir gazetenin hiç bir empirik veriye dayanmayan yayınları yüzünden değişti ve maç gerçekten ASY'de oynandı. Sonuç:
Fenerbahce 1-2 Sparta Prag
Türkiye'de güzelliklerle hatırladığım çocukluk ve gençliğe geçiş günlerim sanırım Adnan Polat'ın "artık tribünler yarı yarıya olmasın, ev sahibi takım seyirci avantajına sahip olsun" talebi ve bu talebin gerçekleşmesiyle bozuldu.
Her ne olursa olsun, rakibe saygı, centilmenlik, iş ahlakı vardı rakibe en ağır tezahurat "ararım, sorarım" idi.
Jupp Dervall'li Mustafa Denizli'li Tanju Çolak'lı, Cevad Prekazi'li takıma, Alp Yalman'a nefretim yoktu. Mustafa Denizli Köln'de Monaco'yu elediğinde gözleri yaşlı "allahım sana şükürler" dediğinde bana çok şey ifade ederdi.
Çoluk çoçuğa karışmış ben 4 ay önce Fenerbahce-Galatasaray basketbol finalinde Ulker Sports Arena'da 12 bin kişi ile "AA Galatasaray" diye dakikalarca bağırdım/bağırıyorum.
Radyo başında Şelcuk Yula gol atsın diye dua eden ben(biz), aman Galatasaray kazanmasın da nolursa olsun noktasına geldim(k).
Hayırlara vesile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder