30 Eylül 2014 Salı

Fenerbahce Ulker Euroleague'de ne yapar?


Hem medya hem de kamuoyu olarak herşeyi abartmaya bayıldığımız için doğru tespitler ve analizler yapamıyor ve sıklıkla hayal kırıklığı yaşıyoruz. Örnek İzlanda-Türkiye maçı. Yenildik ve "Şok olduk". Halbuki Rakibin 11 oyuncusu Avrupa Lig'lerinde ilk 11 başlıyor, bizim 2. Örnekler çoğalabilir.

Fenerbahçe yapılan transferlerden sonra Euroleague'de "final four (F4) oynar" demeyeni dövüyorlar.

Peki Fenerbahçe F4 oynar mı?

Benim görüşüm ilk tur grubundan çıkıp çıkmayacağı garanti değil, olursa Final eight  (F8) başarı olur.

Fenerbahce'nin kadro yapısına bakıldığında  dengesizlikler ve ciddi eksikler var.

Obradovic'i anlayabiliyorum, cunku elinde ne top class gercek point guard, ne dominant bes numara, hatta ve hatta undersize / oversize olmayan saf bir üç numara yok.

Onun yerine birden fazla mevkide oynayabilen ve bazi işleri mevkisindeki diger rakiplerine gore aşırı iyi yapan oyunculardan olusan bir kadro var.

Örnegin : topu guard'lar getiriyor ama oyun tepeden degil, forvetlerden baslatıyor.

Fakat forvet dediğimiz adam G'lock gibi  dengesiz ve topla çok oynayan bir adam olunca top kayıpları vs geliyor.

Zaman gectikce roller daha belirginleşecektir diye umuyorum.


Fenerbahçe'nin en büyük eksiği 1 numara. Elinde Bogdanovic, G'Lock  gibi extraordinary yabancı sutorler ve Melih, Serhat ve Can gibi Türkiye averajı üzeri sutorler olmasına, ragmen bunları oynatacak gercek bir numara yok. Amiyane tabiriyle "bir numara gibi bir numara" ya da "point guard gibi point guard" yok.

Ricky Hickman gecen senin Euroleague Sampiyonun guardı ancak o da bildiğimiz anlamda bir numara değil. Teo ya da Spaunilis değil. O da oynatmaktan çok, oynatılmaya meyilli bir oyuncu. Böyle olunca özellikle zorluk derecesi yüksek maçlarda gene Emir'in eline bakacağız gibi duruyor.

5 numara da ise dominant bir "maymun zenci" yok. Oğuz, Zoric ve Semih dönem dönem İzzet ve Weseley'de 5 numara oynayabilir. Ama Euroleague seviyesinde bu posizyonda zorlanacağımızı düşünüyorum. Bu 5'li arasında benim en güvediğim  adam taktik, teknik bilgisi ve cabukluğu ile Zoric olurdu.

Eğer bu seneki tribün ve camia beklentileri doğru yönetilir ve hedefin net bir şekilde F8 olduğu anlatılabilirse faydalı olur.

Seneye Obra kalır ve ciddi bir 5 ve 1 transferi olursa  o zaman F4'ü  konuşabiliriz diye düşünüyorum.

Not: Kıyas açısından; dün basket kombinemi almaya gittim, kombine sayısı 5,400'ü aşmıştı.(Salon kapasitesi 11,700) Beşiktaş Jimnastik Kulubu Futbol takımı için bu sene maalesef 3,700 kombine satabilmiş.




18 Eylül 2014 Perşembe

Nerde o eski güzel günler

Cumartesi/Pazar radyo başında maç yayını yakalayabilen, yılda bir kere Grobelaar'ın kalesini koruduğu Liverpool'u Süt Kupasında seyretme imkanı olan şanslı nesildenim. 

İstisnasız her hafta sonu radyo başında olurdum. Anadolu'daki maçlar 13:30'dan İstanbul'daki maçlar 14:00'ten itibaren naklen TRT radyoda olurdu. Saat başı haberleri nedeniyle saat 14:00'de başlayan maçlara bağlantı saat 14:08 gibi olurdu. 

O sekiz dakika geçmek bilmezdi. Fener'in maçı varsa istisnasız ilk bağlantı Kadıköy Fenerbahçe Stadı'na yapılırdı. Bağlantıda ilk önce arkadan seyirci sesi gelir, bir kaç saniye sonra spikerin sesi gelirdi.Seyirci sesi yüksek volumeda ve coşkuluysa gol atmışız demekti ya da maçın başları olduğu için doğal ortamında seyirci desteği fazla olurdu.

Kalbin küt küt attığı  anlar ise "Mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsunun yapıldığı anlardı. 

Mesela Trabzon-Eşkişehir maçı anlatılırken ses bir anda kesilir, merkeze bağlanılır, merkezden 
"mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsu gelirdi. 

Bağlandığında seyirci sesi yüksek ve tezahürat geliyorsa "attık" demekti. İyi spikerler şöyle yapardı. "Mikrofonlarımız Kadıköy'de" anonsu ve bağlantı ile birlikte background'daki seyirci sesi tam duyulmadan "Kadıköy'de gol Selçuk Yula ve durum 1-0" der heyecanı doruğa çıkarırlardı. Özellikle berabere ya da yenik götürdüğümüz maçlarda son 20 dakika bağlantılarında kalbim çıkacak gibi olurdu. 

Radyo başında geçen yıllar, çok zevkli olmakla birlikte hayal meyal hatırladığım bir şampiyonluk (82-83), ve çok net hatırladığım 85-86 sezonu şampiyonluğuydu. 

Benim için çok net olarak şimdinin HD yayınlı ama boş tribünlerine oynanan yüzlerce milyon euro'luk Lig'i o zamanın "fakir ama gururlu" Ligi'ne ve yayınlarının eline su dökemez.

Spor basını için de benzer şeyleri yazmak mümkün. O zaman da basın "ibneydi" ama şimdiki kadar değil.

Sanırım 90'lı yılların başıydı. Tek spor gazetesi Fotomaç, haftalık spor dergisi ise Gelişim Spor'du. Fotomaç şimdi ki deyimle olağanüstünü "troll" bir gazeteydi. 

Fenerbahçe 88-89 sezonunu şampiyon bitirdi ve bir sonraki sezon o zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda Çekler'in taş gibi takımı Sparta Prag'la eşleşti. İlk maç Prag'da oynandı ve Fener 1-0 öne geçtiği maçı 3-1 mağlup kapadı. Rövanş maçı için heyecan büyük, tüm Türkiye motive maçı bekliyor. 

Fotomaç ansızın kampanya başlattı. 

"Fenerbahçe Ali Sami Yen'de oynarsa bu Sparta'yı eler.Çünkü Ali Sami Yen zemini Kadıköy'deki zemine göre 100 cm daha alçak. Zemin gömülüyor seyirci akustiği daha iyi oluyor. Galatasaray Neuchetel'i bu şekilde eledi." :)

Yayın ve kamuoyu oluşturma çabaları 1 hafta sürdü ve çapsız vizyonsuz Metin Aşık yönetimi maçın ASY'de oynanmasına olur verdi. Ve koskoca Avrupa Kupası maçının stadı "troll" bir gazetenin hiç bir empirik veriye dayanmayan yayınları yüzünden değişti ve maç gerçekten ASY'de oynandı. Sonuç: 

Fenerbahce 1-2 Sparta Prag

Türkiye'de güzelliklerle hatırladığım çocukluk ve gençliğe geçiş günlerim sanırım Adnan Polat'ın "artık tribünler yarı yarıya olmasın, ev sahibi takım seyirci avantajına sahip olsun" talebi ve bu talebin gerçekleşmesiyle bozuldu.

Her ne olursa olsun, rakibe saygı, centilmenlik, iş ahlakı vardı rakibe en ağır tezahurat "ararım, sorarım" idi.

Jupp Dervall'li Mustafa Denizli'li Tanju Çolak'lı, Cevad Prekazi'li takıma, Alp Yalman'a nefretim yoktu. Mustafa Denizli Köln'de Monaco'yu elediğinde gözleri yaşlı "allahım sana şükürler" dediğinde bana çok şey ifade ederdi.  

Çoluk çoçuğa karışmış ben 4 ay önce Fenerbahce-Galatasaray basketbol finalinde Ulker Sports Arena'da  12 bin kişi ile  "AA Galatasaray" diye dakikalarca bağırdım/bağırıyorum.

Radyo başında Şelcuk Yula gol atsın diye dua eden ben(biz), aman Galatasaray kazanmasın da nolursa olsun noktasına geldim(k).

Hayırlara vesile.