30 Mart 2010 Salı
benerci kendini öldürmesin..
dostlar dinlemedi beni benerci. benerci oğlum, küçücüğüm, büyüğüm, başında dolaşan bu mel'un düğüm çözülene kadar... bizim ah! demeğe hakkımız yok, onların taşlamağa hakkı var..
Nazım Hikmet
Vatana borcu ödemeden önce Ali Sami Yen'deki son maçımdı, kombinemi aldığım günden beridir beklediğim maçtı pazar günkü Galatasaray-Fenerbahçe maçı. Daha önce de benzer mağlubiyetler görmüştüm Ali Sami Yen'de. Misal ilk yarısında Fenerbahçe kalesini topa tutup, Appiah'ın rastgele uzaklaştırmasıyla ve Mondi'nin bugünkü Leo Franco hatasından daha vahim hatasını değerlendiren Nobre golüyle 1-0 yenildiğimiz maçta eski açıktaydım. O gün de arasında kardeşimin de bulunduğu deplasman tribünü bizimle "hakları olan" dalga geçmenin kralını yaşatmışlardı. Biz Fenerbahçe'ye yeniliriz. Orada da yeniliriz burada da yeniliriz. Her seferinde biz susarız, onların sesini duyarız. Arada yeneriz de, o zaman da biz söyleriz onlar dinler. Tribüne ne oldu diyenlere hatırlatmak için diyorum.
Madem yenilmek bu kadar normal, neden böyle heyecanla bekledim bu maçı? Her sene tekrar eden hayatımın en heyecanlı olaylarından birini kapalı tribünden izleyecektim ilk defa. İlk defa bu kadar yakın olacaktım herşeye. Hem de yıllardır Kapalı'nın müdavimi olan insanlarla sağımda solumda. Ben her sene kaybettiğimiz Fenerbahçe maçlarından çok daha değerli birşey kaybettim Ali Sami Yen'de. Ben taraftara ve tribüne olan inancımı kaybettim. Birlikte saf tuttuğum insanlara bakıp bulunduğum mekandan utandım. İlk defa maçı evde izlemiş olmak istedim. Zira maç boyu Fenerbahçe'yi yuhalamadığı kadar kendi kalecisini yuhalayan taraftarı gördüm. Maçın başından sonuna kadar Elano'sundan Rijkaard'ına lafını esirgemeyen itleri gördüm. Özellikle arkamda duran itler, sene başından beri küfrettikleri futbolculara bu mağlubiyetle daha da ileri gitmeye başladıklarında, sadece "yapmayın beyler, maç devam ediyor, bize yakışmaz" dediğimde kuduzdan köpürmüş ağızlarından akan salyaları gördüm.
Sene başında, ortasında devamlı yazdık. Biz burada olacağız, destek olmak için. Biz burada olacağız, şerefsiz basının oyuncağı olmamak için. Yine biz burada olacağız futbolcuları teker teker onore etmek ya da yermek yerine onlara takım olduklarını hatırlatmak için diye. Ama çoğunluk olamadık bir türlü. Maç başlamadan önce illa biri tribüne çağırılacaksa (ki bence çağırılmamalıdır) bu kişi ya Emre Güngör olmalıydı ya da Arda Turan. Ama Keita'yı çağırdı Kapalı. Bu bile nerede durduğumuzu göstermeye yetiyordu.
Maçtan önce tribünleri alkışlayarak geren, karakter zaafiyetleri hakkında ciddi şüphelerim olan Daum bile maçtan sonra "fazla pozisyon vermedik, iyi mücadele ettik, şansımız yaver gitti" derken, basın çıkıp bu Fenerbahçe yenilmez bir takım, Rijkaard ne yaptığını bilmiyor derse sen orada dik durmayı bileceksin. Guiza'ya, Kezman'a gülerken Leo'yu, Petre'yi ıslıklamayacaksın. O Petre ki bugün orta sahanda olsa Mehmet Topal'dan da Mustafa Sarp'tan da daha iyi bir futbolcu olduğunu görürdün.
Rijkaard gitsin, şu gelsin bu gelsin diyenler, küçücük zihinleriyle kirletmesinler ufkumuzu. Rijkaard, yönetim, futbolcular herkes hata yaptı bu sezon boyunca. Ama hiçbiri Fenerbahçe maçındaki Kapalı kadar mesnetsiz ve cibilliyetsiz değildi. Derwall'e gösterilen tahammül bugün de Rijkaard'a gösterilmelidir ve söz verilen 2 yıllık sözleşme yarından tezi yok sunulmalıdır önüne. Kuru iftiralara kanıp, harcanmamalıdır benerci.
Nazım'la başladık Nazım'la bitirelim:
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii hanımeli açan ev...
Bu yol, devin yolu olsun. Çıkalım yıllardır oturduğumuz bahçesinde ebrulii hanımeli açan evden..
28 Mart 2010 Pazar
flas haber
önce köşeliden başlayalım, belki farketmediniz ama bu genç son zamanlarda yorumlarda "yolladıgın maili yayınlayacam ha" diye kendince tehditlerde bulunuyor(kimsin lan sen çakal)... neyse olayı ayrıntılı anlatayım ben... şubat ayında şu gs taasubu insanın masasını bir fenerli olarak şereflendirme gafletinde bulundum. masada herzaman oldugu gibi futbol üzerine iddaalar havada uçuşuyordu. "söz uçar mail kalır" lafından hareketle bu iddaalarımızı mail atma kararı aldık. tuttugun takım senin karakterini zaten yansıtır, ben bir fenerbahçeli olarak sözümü tuttum maili yolladım gence.. aylar geçti bu gençten mail hala gelmedi, gslıdır diye spamleri bile kontrol ediyorum orda bile yok... mayıs ayında olacakları mailini sizlerle mayıs ayında ben paylaşacam...
bugun ayrıca allee ve wasted'a lafım olacaktı, onlara da yarın zafer sarhoşluguyla saldıracam.
çok sevilen artık bir fenomen olan önce skoru söylediğimiz flaş haberimizi de verelim. saatler ileri alınmasaydı 4 saat önce vermiş olacaktık gs:0 fb:1 gol:bilica
22 Mart 2010 Pazartesi
çiftliğinde koyunları var..
Keita'yla yol arkadaşlığı..
20 Mart 2010 Cumartesi
sarı,kırmızı ve kuşlar
19 Mart 2010 Cuma
yalnız ve güzel kapalı
Tam da bu sirada tribünde bir kavga çikiyor, görüntülerden de görülecegi gibi bir kisi digerini dövüyor. Dayak yiyen tribünden düsüyor/düsürülüyor. Düsen/düsürülen hemen hastaneye kaldiriliyor ve akabinde iyilesiyor. Öncelikle bu olayin karsilastirildigi diger iki olaya bakalim: Fenerbahçe ile Everton arasindaki maçta bir taraftar vuruluyor. Bildiginiz silahla vuruluyor. Hani üzerinizde bulunsa ve ruhsatiniz olmasa ceza alacaginiz bir suç aletinden bahsediyorum. Maça gelen taraftarinin bir suç aleti ile vurulmasinda can güvenligini koruyamayan Fenerbahçe ceza aliyor. Öte yandan Besiktas tribününde mafyöz bir çikar hesaplamasinin sonucunda yine stada sokulmasi yasak olan kesici bir aletle bir taraftar öldürülüyor. Açikça ortada olan bir güvenlik zaafiyeti durumundan Besiktas ceza aliyor.
Hafif objektif davranabilecek bir insan bile bu durumlarin ayni kefede olmadigini anlayacaktir zannimca. Anlayacaktir ama söylemeyecektir. Çünkü isler kötü giderken ortaya saibe kokusu yaymak ezelden beridir uygulanan bir yöntemdir. Orta Asya'daki Türk devletleri organizasyon yapilarindan degil de Çin prenseslerinin türlü yatak oyunu kallesliklerinden ötürü yikilmistir misal. Hala öyle sanar bazi yarim akillilar. Hangi tribünde hangi hafta kavga çikmiyor Allah askina. Misal Inönü Stadi'nda izledigimiz Türkiye - Danimarka maçindan sonra Danimarkali futbolculari alkislayan bir sahsa 4 kisi karisinin önünde dalmislardir. Hani tribün eski açik oldugundan bir de adam yeterince alkol almadigindan atlayamamistir ama olay özünde benzerdir. Tribünde kavga çikmis, biri öyle ya da böyle dayak yemis, TFF bu taraftari koruyamamistir. Hadi Türkiye Milli Takimi'ni men edelim FIFA organizasyonlarindan. Bunlari ayni kefeye koymak Taksim'de bir cumartesi aksami tinerciler tarafindan biçaklanmak ile yolda tartistigi bir adam tarafindan dövülmek arasindaki farki bile anlayamadan Emniyet'i istifaya çagirmak kadar saçmadir. Yahu maç bitmis diyorum, ortada stada sokulmasi yasak olan bir cisim de yok. Oyuna etki eden bir durum yok. Iki kisi yumruk yumruga kavga ediyor. Bu yüzden kombinemi aldigim günden beridir safak saydigim, memleketin en önemli spor organizasyonu Galatasaray-Fenerbahçe maçi seyircisiz oynanacak. Biraz akil biraz selim.
18 Mart 2010 Perşembe
8 Mart 2010 Pazartesi
F1'de Sezon yaklaşırken
2. Resim: İstanbul Park Ana Tribün 309 numaralı kısımdan görüş açısını gösteriyor. (bence pistteki en güzel nokta ve sanırım biletimi buradan alacağım) Bilet fiyatları ve ayrıntılar için; http://www.biletix.com/static.htm?page=sp43