30 Ocak 2010 Cumartesi

Londra'da arkadaşlıklar faniymiş be evlat..


Eidur Gudjohnsen ismini ne zaman duysam içimden bir ses "Eidur, put the ring on the fire*" diye bağırır. Ben oldum olası severim kendisini, bizim Barizzio da sever bilirim. Hem Chelsea'de hem de Barcelona'da oynamış adam nasıl sevmesin. Zola da Chelsea'deki takım arkadaşını pek severmiş ki West Ham'a getirmek için yoğun çaba gösterdi transfer döneminde. Gel gör ki Eidur Tottenham'a atınca imzayı, hayal kırıklığına uğradığını söylemiş dün İngiliz basınına. İşin ilginç yanı forvet öğütme değirmeni Tottenham, hala ellerindeki Pavlyuchenko gibi bir forveti göndermeye çalışırken neden yaşı kemale ermiş yaşlı İzlandalı'ya ihtiyaç duyar. Herhalde başkanı ilkokulda bir forvet güzelce benzetmiş, bu da o gün yemin etmiş bir gün hepinizden intikam alacam diye. Harcamadığı kaç tane kaldı ki şurda..

*bkz. Isildur,Yüzüklerin Efendisi-Yüzük Kardeşliği

28 Ocak 2010 Perşembe

günün sözü

"kupanın adının Ziraat olması sahanın tarla olmasını gerektirmez" Gökmen Özdemir

transferlerin düşündürdükleri..


Galatasarayin yillardan beridir gormedigi olcude hareketli bir devre arasi transfer donemi oldu. Isin ilginc yani Haldun Ustunelin bir de golcu arayisinda oldugu ayni zamanda leo ve nondaya fesih teklifi yapildigi iddialari. Galatasarayin devre arasinda zorunlu tek bir transfer ihtiyaci vardi bence. O da sezon boyunca bas bas bagiran defansi tecrubesiyle toparlayacak bir futbolcu. Gonul Marquez diledi, gelen Lucas Neill oldu, hayirli olsun dedik. Hesaplari bozan ise Milan Barosun donus tarihinin ertelenmesi oldu. Ligin ilkyarisinda sakat olmasaydi takima katabilecekleri ve Nondanin katamadiklari gozonunde bulunduruldugunda hic olmazsa uzun lig maratonunda forvete ihtiyac cikti ortaya. Burada kisa vadeli cozum olarak Jo Alves kiralandi. Goruldugu gibi bu transferlerin her ikisi de acil ihtiyactan makul kosullar icerisinde yapilmisti. Zaten bosluk olan noktalara yapildigi icin de oturmus bir takimin dengesinin bozulmasi gibi bir durum olmayacakti. Ama bu noktada baska bir transfer daha yapti Galatasaray. Almaguer'le agzimiz yanan, Marquez diye heveslendigimiz Meksika'dan çok genç ve yetenekli bir futbolcuyu, Giovanni dos Santos Ramirez'i opsiyonu Galatasaray'da olmak üzere kiraladi. Bu transferi kumar olarak degerlendirenler, maddi açidan herhangi bir yük getirmedigi gerçegini gözardi ediyorlar. Yani hangi transfer maddi açidan kumar degildir diye sorsan budur derim açik açik. Ama Gio transferinin maddiyatin ötesinde düsündürdükleri de var. Galatasaray diger transferlerinin aksine Gio'yu bir boslugu doldurmak için ihtiyaçtan yapmamistir. Sezon içerisinde takima uyumunu test edip gelecekte kadrosunun önemli elemanlarindan biri olmasi planlanmistir bu transferle. Ayni bölgede oynayabilecek Kader Keita, Elano, Arda, Caner Erkin, Aydin Yilmaz, Serdar Eylik ve en önemlisi Harry Kewell opsiyonlarina ragmen alinmistir. Burada sayilanlardan Caner'in bonservisinin 3.5 m Euro oldugunu, Keita ve Elano'nun Dünya Kupasi'nda gelecek tekliflere göre gidebilecegini ve Arda'nin yurtdisina transfer olma istegini gözönünde bulundurmak gerekir. Kisa vadede Gio'nun ilk 11 oyuncusu olmasini beklemiyorum zaten. Rijkaard da Ankaragücü maçindan sonra yetenekli oldugunu ve bir yerlere gelecegine inandigini söyledi. Altini çizmek gerek bir yerlere gelecek Gio, henüz gelemedi yani. Yukarida adini saydigim futbolculardan Aydin Yilmaz benim için ziyandir zaten defalarca yazmisimdir bu blogda. Serdar Eylik ise iyi giris yaptigi Netenyahu maçinda sakatlandiktan bir türlü geri dönemedi takima. Az süre buldugu maçlarda da etkisini ortaya koyamayinca Orduspor'a kiralandi.
Olayin bir de taktiksel ve sistemsel fetis boyutu var tabi. Frank Rijkaard sistemi överken ve Galatasaray'in sistemden taviz vermeyecegini söylerken kasti matematiksel degildi. Ama insanlar durumlari daha kolay algilayabilmek için 4-3-3, tek forvet, b plani gibi noktalara indirgediler durumu. Sistemli bir takim maç içerisinde kolaylikla dizilis degistirebilir ve bir dizilise bagli kalmak zorunda degildir, basta bunu anlayabilmek lazim. Türk futbol tarihinin en makine düzenindeki takimi 90'li yillarin sonundaki Fatih Terim takiminin en önemli özelligi de oyunculara bagli kalmadan, maç içerisinde farkli dizilisleri basariyla uygulayabilmelerinden kaynaklaniyordu. Frank Rijkaard sistem derken, pas futbolunu, futbolun temel ilkelerini kaybetmeden oynayan bir takimi kastediyordu süphesiz. Yani Kasimpasa maçinda forvetin ikilenmemesi taktiksel yorumdur orada sisteme bagli kalmak forvete geçeyim mi diyen Servet'e yerine dön demektir. Simdi bunlarin isiginda düsünürsek Gio 4-3-3'ün neresinde olacak, aman sistemden taviz mi verilecek safsatalarina gerek olmadigi ortadadir. Dizilis maça göre, oyuncu yapisina göre degisiklik gösterebilecektir.
Peki bu gelecek düsünülerek yapilan transferin takima ne zarari olabilir? Asil üzerinde düsünülmesi gereken bu bence. Galatasaray teknik kadrosu ve altyapisi tamamen yabanci hocalarin elinde. A takima gelen giden bir sürü oyuncu var. Bir de her zaman övünülen altyapidan çikan, 11 Türkle kazanilmis sampiyonluklar görmüs Arda, Sabri ve Ugur gibi takimin kendi degerleri var. Bu adamlardan kurulacak bir 11 sahada yardimlasmayi ve takim ruhunu 100% yansitabilecek mi? Yeni gelenlerin, teknik ekiple ya da futbolcularin bazilariyla daha önce birarada oynamis olmalari elbette ki uyum sürecini azaltacaktir. Ama bu bile her zaman övünülen Florya havasinin eksimesine engel olamayabilir. Bu noktada yine sözü taraftara getirecegim. Her insan performas düsüklügü yasayabilir. Her insan hayattaki ülküsünü dönem dönem yitirebilir. Takimin amacini ve hirsini kaybettigi anlarda sahada bir takim olarak var olduklarini ve bu takimin basarisinin milyonlara ne ifade ettigini onlara sürekli hatirlatmak lazim. Bunu yaparken mümkün oldugunca bireysel tezahürat ve tepkilerden kaçinmak lazim. Zira bu kadar üst düzey futbolculardan olusan bir takim basarisiz olursa bunun sebebi kendilerini takim degil birey olarak degerlendirmelerinden kaynaklanacaktir. Tepkilerin bireylere indirgenmesi bu durumu körükleyecektir.

27 Ocak 2010 Çarşamba

milli takım topçusu

Geleceği çok önceden duyurulmuştu zaten ben de önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Kimdir, ne yapmıştır çok daha dikkatli takip edenler analiz etti zaten. Aynılarını yinelemeyeceğim. Dikkatimi çeken nokta biraz farklı. Hagi, Kewell, Baros ve Elano ile ortak noktaları olan kariyerlerinin son yıllarında kulüp takımlarında başarısız olurken Milli takımlarında oynadıkları futbolla ülkeleri için çok değerli olmaları. Hayal kırıklığı sayılacak Real-Brescia-Barça serüvenleri sonrasında Hagi için ayyaş bile denmişti. Kewell, Liverpool'da sakatlığı yüzünden bir türlü devamlı ilk 11 oyuncusu olamazken, Avrupa Şampiyonası'nın büyük golcüsü Milan Baros Premier Lig'in bidonları arasına girmişti. Elano var ki halen Milli Takım'da asistlerini yapıyor ama Galatasaray dahil olmak üzere Shaktar sonrası serüveninde sorgulanmaktan kurtulamadı. Yeni transfer Giovanni dos Santos da Meksika Milli Takımı'nın en önemli futbolcusu şu anda. Bizim için Arda ne ise Meksika için de Gio o demek. Süratine ve tekniğine kendisini çok iyi tanıyan Rijkaard'ın katkısı eklenince çok faydalı olabilir yeter ki takımın uyumu sağlansın derim.

G.İ.O Jo

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kewell'i beklerken..

Takımın %50'siydi dedi dün maçtan önce kaptan O'nun için.
Harry Kewell, 2. Kalli dönemiyle başlayan değişimin, yeni Galatasaray'ın simgesidir. 2000'li yılların savaşçı, mücadeleci ama bir o kadar itici, vefasız, ağlak ve profesyonellikten bihaber kadrosunun yerini alacak yeni Galatasaray'ın en önemli halkasıdır. Kalli ve Frank boşuna O'nun için takımla antrenmanlara katılması bile genç futbolcular için büyük fırsattır demiyor. Saha içindeki katkısına rağmen takımdan uzaklaştırılmaya çalışılan 2000 neslinin tam aksine. Harry, bu takımda doğmadı bu takımda büyümedi. Harry, Galatasaray için Fenerbahçe'nin bol sıfırlı tekliflerini elinin tersiyle itmedi. Genç oyuncular para alamıyor diye cebinden para verip evinde maklube günleri de düzenlemedi. Ama Harry; terbiyesiyle, ahlakıyla, duruşuyla ve elbette yetenekleriyle Ali Sami Bey'lerin, Ahmet Robenson'ların Galatasaray'ına en yakışan futbolculardan biridir. Büyük ihtimalle sözleşmesi dondurulacak ya da bitirilecek bugünlerde. Gönlüm razı olmuyor bu gidişe bir türlü. Derim ki, nasıl ki stopersizlikten binemedik geçen sene metrobüse, bu sefer de fazla vefa taş koysun yolumuza.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Ezel'den beri Galatasaraylıyım..

Kurduğun şu cümle Behlül'e kapak olsun be.. Akşam 21.00'de Galatasaray TV'de. İzle Yeğen..

Merseyside'ın mavilerinden, Boğazın kırmızılarına







22 Ocak 2010 Cuma

sonradan kablo kesmek yok ama!!


Alın şu oyuncağı çocuğun elinden, sakatlayacak şimdi yeni topçuyu

Sağlık ekibinden son olarak sağlık kontrolünde sakatlama haberi bekliyorum. Sonra da zirvede bırakırlar artık..

21 Ocak 2010 Perşembe

Bi dahaki finale ikisi de THY ile uçacaklar..


THY, Manchester United'a da sponsor oldu. Göğsüm kabardı desem yeridir. Binince sormak lazım: "Burdan Santiago Bernabeu ne kadar tutar kaptan?"

Cimbom Jo


Galatasaray resmen Joao Alves de Assis Silva ile anlaştığını duyurdu en sonunda. Forumlarda ve envai sitede akşam geleceği uçağın saati bile biliniyordu halbuki. Transfer döneminin en sevilenleri "duyumculara" göre uçaktan Haldun Üstünel inmeyecek. Zira Haldun Üstünel takasta kullanıldı da deniyor Giovanni dos Santos yani kısaca Gio da. Jo-Gio işte farklı yazılıyor ama kulağa aynı geliyorlar.

Gio falan bir kenara bırakalım Jo'yu analiz edelim en iyisi. Ben Jo'yu ilk olarak FM'de duymuştum. İlk görüşüm Zico'lu Fenerbahçe ile aynı grupta oldukları sene Şampiyonlar Ligi'nde oldu. Wagner Love ile çok iyi iki forvet olmalarına rağmen iyi ikili olduklarını düşünmüyorum. İzlediğim kadarıyla uzun boyuna rağmen teknik bir oyuncu. Düzgün vuruş yapabiliyor ve top kontrolü de yerinde. Kolay adam geçiyor. Öte yandan uzun boyuna rağmen kafa vuruşları çok etkili değil, mücadeleci sayılmaz ve Everton'dayken kadro dışı kalmasına yol açmış bir Brezilya gezisi var. Ama aynı disiplinsizliği CSKA ve Man. City'de yapmadığı da başka bir gerçek. Baros'un yokluğunda ilaç olacaktır forvete ama UEFA hariç tabii ki. Atletico maçını geçebilirsek Baros dönecek zaten. Kilit Atletico maçı o açıdan. Ama özellikle lig için çok önemli bir transfer oldu. Zira şampiyon olmak şart bu sene. Seneye Seyrantepe var bir yandan, öte yandan şampiyon olan takımın Digipastadan alacağı pay zaten 50M civarında diyorlar.

Bir de devre arası transferlerinin başka bir boyutu var Wasted ile konuşup mütabık olduğumuz. Galatasaray yabancılarını yem yapmamaya yeminli bu sene. Kewell zaten güçlü bir karaker, kendini nasıl kabul ettirdiği ortadayken yanına kendisine bile kaptanlık yapan Neill'i getirdiler. Elano'nun durumu biraz daha karışık. Benim bile emin olamadığım "Arda, Elano'ya pas vermiyor mu" kaygılarına karşın önemli bir hamle. Ireland bile çete diyordu Elano - Jo ikilisi için. Bi de Robinho'yu kötü etkiliyorlardı ya hani. Skibbe'yi paketleyip yanına sezonun yıldızı Lincoln'ü ekleyebilenler için çerez olan durum ama biraz kabuklu oldu sadece. Sözüm Arda'ya değil burada. Oyumu kime vermeyeceğim belli diyenler Damatlarla iş birliğindeyken, küçükler her geçen gün daha da küçülürken, yedirmemek lazım bu takıma seviye atlatacak hiçbir oyuncuyu. Daha önce de söyledim yine de söylüyorum. Önce tribün akıllı olacak, küfretmeyecek futbolcusuna. Sonra protesto edecek aklına yatmayanı, misal Hürriyet almayacak, hurriyet.com.tr'ye girmeyecek. Onların sesi bizim duyduğumuz kadardır, bu böyle biline..

Bizim için laylaylooo, CimbomJooo CimbomJooo

20 Ocak 2010 Çarşamba

Toulousain


Bu da L'equippe'in transfere dair başlığı. "O artık Tuluz'lu". Bazen olur, oyuncu iyidir, ama takımla maya tutmaz bi türlü. Bence o misal Kazım da, Ligue 1'de iş yapacağına inanıyorum ben gönülden. Şimdi asıl soru geçen devre 13-14 oynatılacak adamı olan Fenerbahçe'nin 2-3 adamının daha eksiliyor oluşunun etkisi ne olacak? Kadro derinliğini geçtik, olası sakatlık ceza vs durumlarında saçma sapan 11lere yönelmek durumunda kalacak Herr Daum. Kendilerine kolaylık diliyorum, ve çok büyük bir katkı yapılmazsa sezon şampiyonunu şimdiden ilan ettiklerini düşünüyorum.

Eyvallah Marsel


Marsel 2. turda set alamadan kaybetti, 11 nolu seribaşına. Özetini seyrettim maçın, tabii çok bi şey anlaşılmıyor oradan, ancak şunu söylemeye yetecek kadar bilgim var "gururumuzsun marsel!!".
Ross'un maymunu vardı friendste marcel diye..

19 Ocak 2010 Salı

Geriatrik Galactico


Guardian'ın yorumu. Muhteşem, çok güldüm. Allah akıl fikir versin, sonsuz bütçen var madem, bi scout tut kendine, makul yaşta oyuncular bulmaya çalış desem?

16 Ocak 2010 Cumartesi

Al Gutierrez ver Gökhan kampanyası


trabzonspor Gutierrez'i aldı. Sık gol pozisyonuna girip çok gol atamayan bir takım için, Güney Amerika istatistikleri bu denli kuvvetli bir oyuncu güzel bir ek oldu. Bunun karşılığında Gökhan Ünal'ı Fener'e vermiş olmak ne kadar zayıflatır kadroyu, en azından kulübede bu kalitede oyuncu bulundurmak faydalı olmaz mıydı gibi sorular geliyor aklıma. Ama bu işten karlı çıkan Trabzon olur benim kanımca. 2. yarının yükselişte olacağını düşündüğüm takımıdır kendileri.

11 Ocak 2010 Pazartesi

yo, african people, unite!


Allah sizi bildiği gibi yapsın. Dünyada bilumum emperyalist güç, politik baskı unsuru varken git, senin gibi ezilen sınıftan kardeşine taş at. Öldürmeye yelten. Sen bu kafada gidersen kıtanı daha çok s...ler. Güney Afrika'nın da şanı fena değil, inşallah bi sıkıntı çıkarmaz bizim vuvuzelacılar da milletin eline "kupalar avrupada oynansın" kozu geçmez yine.
O değil de, ne olacak bu sigara fiyatlarının hali?

8 Ocak 2010 Cuma

Play for life


Futbolun ruhani sloganlarla bütünleştirilmesi taraftarı değilimdir. Üstüne Puma, benim için Adidas, Nike ve hatta Reebok'tan çok daha az marka değerine sahiptir.

Tüm bunlara rağmen, bugüne kadar yapılmış açık ara en iyi forma olduğunu düşünüyorum bunun. Daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu! Bir de hollandanın 2010 forması var, görünce farkı daha da iyi anlayacaksınız. Linki aşağıda.


7 Ocak 2010 Perşembe

I didn't sign up for this


Mealen, "bunu yapmak için çalışmıyorum" ya da "orduya girerken bunu yapacağım söylenmemişti" vs..

Son yıllarda izlediğim belki de en iyi iki film Dark Night ve Avatar; ikisinde de bu replik geçiyordu. O sahneleri kafamda tekrar çekerken bu repliği duyduğum diğer bi sürü filmi anımsamaya çalıştım, aklınıza gelen varsa destek atın lütfen, her filme bir bira, erkek sözü.
Ben de şu anda finansal yılı daha tam kapatamadan, finallerine çalışmakta olan bi master öğrencisi olarak, "i didn't sign up for this" diye bağırmak istiyorum. Futbol dolu geceler ve haftasonlarına, güzelim blog postlarına çook ara verdik, bir dahaki yoğun periyoda kadar döndüm inşallah. Yarın akşam itibariyle "tell the girls that i am back in town".

Fotoğraf için King kardeşime bol teşekkür ediyorum. Esen kalın.

4 Ocak 2010 Pazartesi

güzel güzel de..


kadıköyde sarı lacivert renkler dışında formalarla gezilmesine karşıyım. beşiktaş çarşısında aynı şekilde saygı gösteririm. 2011de seyrantepede de dikkatli olur, saygıda kusur etmeyiz. ancak anlamadığım nokta şu, fb melodisi ile çalan telefonun kapatılmasını emreden ardaya sorarım:

- arayan cevap verilmesine rağmen melodi devam mı ediyordu? arayan kişi gslı olabilirmiydi?

gslı olduğunu ispatlayacan diye - ne bakıyosun lan? - bakarım lan kavgalarına gerek yok be çocuk! sahada kavga edecegine, fb melodilerini susturmaya çalışacagına, kendini geliştirmeye çalış yetiyorsa... son 2yılda bir tek özgüven gelişti, ne şut, ne hız ne vücut... konusturtma beni, blog karışacak...

3 Ocak 2010 Pazar

o formayı çıkarmadan önce bir düşün...

semih ve ilk 11 sevdasıyla ilgili düşüncelerimi daha önce paylaşmıştım. performansından memnun olduğunu göstermek için uzatma opsiyonunu kullananan yönetime rest çekmiş. bunları görünce alex dışında hiçbir futbolcuya özel tezahurat yapmama kararı aldım...