1991: nefret ettiğim okul yıllarım başlıyor..yılda en az 2 kez hasta, 3 kez baygınlık numarası yapıyorum, okuldan kaytarıyorum, sokağa fırlıyorum..abim walkman alıyor, kıskanıyorum..
1992: müzik benim için ya "daha dün annemizin..." ya da "sezen aksu"..abimin elinde duvar figürlü bir albüm, bunalımlardan bunalımlara koşuyor, anlam veremiyorum..bu arada tsyd kupasında fenerbahçe'yi, ligde galatasaray'ı tutuyorum..
1993: haylazım ama kafamda yara izi yok..çift haneli skorlarla biten mahalle maçlarında hattricklerim "taşüstü, el var" gibi envai nedenle engelleniyor ama yılmıyorum, tekmeye kafayı uzatıyorum..kolum dört yerden kırılıyor, evde oturuyorum..abimin duvar figürlü albümünü gizliden ele geçiriyorum..dinliyorum ama hiç bi şey anlamıyorum..
1995: the wall'ün esiri oluyorum..abimden başka albümler aşırıyorum..guns n roses bünyeyi ele geçiriyor..metallica'ya hiç ısınamamamın tohumlarini atiyorum, nirvana'yı keşfediyorum..hakan şükür konusunda kafam çok karışık, arif erdem'e kılım..
1996: abimden sonra evde simsiyah giyinen ikinci kişi ben oluyorum..annem bu durumdan rahatsız..rock saatinde slash'ın sololarını, avrupadan futbolda fowler'ın gollerini izlemek için trt'ye programlanıyorum..
1997: ucuza kaset çeken bir stüdyoya evdeki tsm kasetlerinden çalıp götürüyorum, abi'lere use your illusion, the sphagetti incident vs. çektiriyorum..okuldaki bi kaç kankadan başka bütün dünya "ne buluyorsun bu gürültüde" diyor, sinirlerimi geriyor..
1998: tam anlamıyla ergenliğe giriyorum, zamanımın çoğunu neyse boşver...
1999: 2000 yılına dek walkman, kasetçalar her ne dinliyorsam estranged ya da november rain dinlemediğim ardışık 2 gün yok..bu arada 68lileri de unutmuyorum..pink floyd'un yanına the who'yu, deep purple'ı katıyorum..queen bana çok piyasa geliyor..fatih akyel'in ayağını koymadığı top, beni dakikalarca ağlatıyor, "olsun seneye" diyor, uykuya dalıyorum...
2000: galatasaray uefa'yı alıyor..annem dersler yüzünden nba maçlarını da yasaklıyor..oysa çok iyi murat murathanoğlu taklidi yapıyorum..en kötüsü biraz da aşığım ve bundan benden başka kimsenin haberi yok..
2001: tüm vaktim üniversiteye hazırlanarak, maç izleyerek ve guns dinleyerek geçiyor..axl, slash'ın kıçına tekmeyi çoktan koymuş oluyor.."neden?" diyorum ama chinese democracy'iyi de dört gözle bekliyorum..
2002-2003: istanbula taşınıyorum, üniversite yurdundaki yatağim ve dolabım, calculus kitabım, puslu hisar manzarası ve guns n roses cdlerimden başka bir şeyim yok..
2004: istanbulu ve üniversiteyi sevmeye başlıyorum..yedek külübesinde de olsa tanrı'yı görüyorum..bu arada gpa zikzaklar çiziyor..
2005: büyük şok.. istanbulda adam gibi guns n roses coverlayabilen gruplar var, hem de sayıları bayağı da çok..chinese democracy'den umudu iyiden iyiye kesiyorum..
2006: hayatımda hiç olmadığım kadar aşık olup bir kaç ay içinde amı götü dağıtacakken, bu insanüstü kudretimin bir kismini guns n roses'dan aliyorum..kuruçeşme arena'da ilk kez roger waters'ı canlı izliyor, hacı oluyorum..hayatımda ilk ve son kez bir konser biletine 100 ytl civarı para ödüyorum..
2007: üniversiteyi bitirmemin ödülü, "excel sayfaları arasında harcanacak uzun bir ömür" oluyor..kız arkadaş dışında arta kalan zamanları da alkol-futbol-müzik'le geçiriyor, büyümeye lanet ediyorum..
2008: büyük gün geliyor..17 yıl sonra chinese democracy'nin piyasaya çıktığını duyuyorum.. heyecanlanamıyorum..tv programında "galatasaray" derken gözleri dolan hakan şükür'ün ve pazartesi sendromu ile cebelleşen ben'in, 10 yıl önceki halini düşünüyorum..duygulanıyorum..
çünkü, 90'ların çocukları artık daha fazla yaşlanmak istemiyor...
değil mi gençler??