
Stoke city Premier Lig'e yükseliyor. Ne sevinç ama.. Vallahi özendim.
yatacak yerin yok wasted!


Bu blog sporla ilgili ve mümkün olduğunca can sıkıcı şeyden uzaklaşmak için bir fırsat. Ama af buyurun Israil'in son katliamıyla ilgili bir iki cümle karalamadan edemedim.
Bu ne Yahudi-Müslüman savaşıdır ne de başka birşey. Bu güçlü olanın güçsüz olanı katlidir. Bundan yıllar sonra gün olur ki çocuklarımız Ortadoğu'da barış görürse, mutlaka birileri çıkıp özür dileyecektir. Allah belalarını versin diyecem malum O'nun da sopası yok. Sopası olan vuruyor zaten..


üstünden epey bi vakit geçti biliyorum ama bu foto burda olmasa olmazdı..dünya futboluna malolacak yetenekte bi futbolcudan çok, rekortmen bir serbest stil zevk dalıcısına benziyor adriano..düz gitsin..
emre kalsın, gökhan emreciksin..hayırlı olsun..nasıl biri çok bi fikrim yok..soyadını koyan, soyadını belirlerken ne içtiyse ben de ondan istiyorum..
nba'de iki yıldır dinmeyen bir fırtına var; boston celtics..geçen seneki başarıdan sonra yaşlanan kadronun bu sezon tekleyeceği düşünülüyordu ama tam tersi oluyor..celtics 19 maçtır üstüste kazanıyor..29 maçta sadece 2 yenilgi..garnett, pearce, allen gibi üç sıradışı süperstarın etrafında şekillenen takımın ne kadar "sistem" takımı olduğunu tartışmaya açabiliriz ama garnett'in pearce'ın takım arkadaşlarını motive eden, onları eğiten haysiyetli tavırlarını, sorumluluk bilinçlerini inkar edemeyiz..onlar suya sabuna dokunmayan şöhret budalası süperstarlar değil, rondo'nun, perkins'in oyununu büyüten öğretici şef'ler..yıllar sonra yaşadığımız şu yılların basketbolu dendiğinde parker, iverson değil onların sıradışı başarısı ve oyunu nasıl kendi kurallarıyla oynadıkları anlatılacaktır..
hazır futbolda mola zamanı, buyrun size bi adet crazy kitten smile..son iki yıldır ismi erkek muhabbetlerinde en az bi kere geçmiştir bu hatunun..tek kusuru, sofistike max factor kızı surat ifadesi ve ağzını yayarak seksi konuşma çabasını zaman zaman abartması..çok izlerseniz geri zekalı gibi gözüküyor..
Şimdi herkes play-off sistemini eleştirecektir. Bundan önce geyik sistemlerle kupa veren Boca'ya ağlayan yoktu tabi! Varsa yoksa sos cagon..
lebron'un sabun tozunu havaya üfleme hareketini görünce aklıma geldi, blogta olsun istedim..naim süleymanoğlu'nun halteri kaldırmadan önceki saça üfleme hareketi tüm zamanların en karizmatik sporcu hareketlerindendir gözümde.."kendi ağırlığının üç katını kaldırmaya çalışırken, her tarafından terler akarken üflemenin karizması mı olur" dediğinizi duyar gibiyim ama bence oluyor..ağzını sonuna kadar açıp, çığlığı basmadan önce saçlara doğru hafif bir üfültü, hafiften dalgalanan saçlar, gerginleşen vücut, çığlık ve alt üst edilen rekorlar..bir dönemin çekirdek türk ailesi için fenomen bir sporcuydu naim süleymanoğlu..spora ilgisiz babanın, "20 tane koca adam bir topun peşinde koşuyor, ne anlıyosunuz bu işten" düşünce akımının öncüsü annenin en kolay algılayabileceği spor halter ve tabi halteri onlara sevdiren cep herkülü naim süleymanoğlu..misal kendi babamın yeryüzünde beğendiği ilk ve tek sporcudur..şimdi nerde ne yapıyor bilmiyorum ama her berbere gidişimde, burnuma ya da gözümün altına düşen rahatsız edici küçük saç parçacıklarını defetmek için önce alt dudağımdan suratıma doğru ön saçlarımı havalandırma hareketi yapıyorum sonra da naim'i hatırlıyorum..neyse, acaip bi post oldu bu..bazen burnunuzu bala bulayıp elinizi kolunuzu bağlayıp karınca istilasına uğramak gibidir hayat diyelim, noktayı koyalım..


belki abartıyorum ama dikkatli gözlere yabancı gelmeyecektir bu saptama; türk toplumunda kadına nedense "cadı" rolü, çoğu toplumdan daha fazla biçilir..çocuk yaştan itibaren "cadı aşağı cadı yukarı" diye sevilen küçük kız çoçukları büyüyüp birer genç kız olduklarında, hatta daha da ileri gidip sevgili olarak hayatımıza girdiklerinde, hayatı zindan edebilecek eleştirel(carcar) kimliği benimsemekte en ufak bir anormallik görmezler..yurtdışında genç kızlar, sweethearttan, slut'a uzanan bir skalada kendilerini sweetheartlığa, melekliğe yakınsamaya calışırken; çoğu kızımız, "az cadı diilim ben" diye böbürlenip durur..konu iyice sapmadan bağlıyorum..aynı şey türk futbolunda teknik direktörlük mesleği için de geçerli..dahi teknik direktör..şapkadan tavşan çıkartan adam..macera yaşatan..memlekette teknik direktörün başarısı; takımı fizik olarak, taktik olarak bir seviyeye getirmekten öte; çılgın dizilişlerle, görülmemiş taktiklerle dahilik yaratmasıyla ölçülür..öyle prim yapar hoca..öyle adı çıkar..demem odur ki, kendi canavarımızı kendimiz yaratıyoruz..buyrun size mustafa denizli işte..şapkadan tavşan çıkaran hoca..sırf kendisi için biçilen kalıba sığmak için yapmadığı sihirbazlık (!) kalmıyor..hoca geldiğinden beri beşiktaş sahaya nasıl diziliyor, oyuna nasıl yayılıyor bilen var mı? bu akşama dönelim, zapo'nun kale dışında oynamadığı bir mevki kaldı mı tanrı aşkına? toraman ve cisse'ye ne görev verildi? ertuğrul sağlam gittiğinden beri cevapsız sorular bunlar..derinine inelim; bunlar aslında demirören icraatları..maç sonrası ben olsam "başkanım, seriç ile diatta arasında ne fark var?" diye sorardım ama gazeteci hakemi soruyor..demirören, zengin ailenin oyuncak bozma rekortmeni şımarık çocuğu işte..denizliyi gönderir, yenisini getirir, derbide 4 yiyip hakeme çemkirir..diyecek bi şey yok..yazık beşiktaşa..












Bu sene de Avrupa kupalarında sürpriz maçlar, sürpriz sıralamalar oluyor. Şampiyonlar Ligi'nde en büyük sürpriz Inter'in grubunda oldu şüphesiz. Ya da Panathinaikos'un grubu mu demeliydim? Helal olsun heriflere vallahi!


Ballon d'Or çok kişinin tahmin ettiği gibi Cristiano'nun oldu ama Jose bu sefer de ödülü kendi oyuncularından birinin alması gerektiğini iddia etti. Kendi oyuncularından kasıt herhalde Inter değildir en fazla geçen seneki performansıyla Drogba'dan bahsediyordur ki Chelsea kupayı alabilseydi bir ihtimal vardı.